K/ahir Dağları
Dağları zapt etmiş yine kuytuda tavlanmış hüzün.
Dağlarda, her köşe başında tünemiş bin bıkkınlık. Sevdiklerime zehir kusturan dağlar, sevdiğimi melcelerde çürüten dağlar, kırık sırçalara büyük yangınlar biçen dağlar. Doruklarında kıpırdaşan kara bulutlara buğuzkâr ve onu kayalarından madrup eden Tanrı’ya. Ancak bir rüzgâr resitaline kulak kesiliyor, yamacında yükselen yalçın sorkunlara inat. Ebleh çehresi ile felsefenin irin saçan adımlarına olur veriyor yine ve çığırlarından geçen Tanrı katiline ve baysal oyuntularında gerçeği gören yüce âdeme de. Taşlarından yontulmuş binlerce sahife, her birinin derinlerine kazınmış bin isyan. Ketum perdelerinden sarkan kafataslarında bize kadim dünyanın sırlarını fısıldayan bir tebessüm, çığlıkları kemiklere zerk etmiş bir serfin tebessümü vuslatı pabuçlarla bulamamış bir kul tebessümü. Dumanlar görünüyor esen poyrazda. Dağlar, bir boğuntuya açıyor gözlerini. Dağlar, müzmin uykudan uyandı. Dağlar, katran kusan fabrikalara çevirdi kargınlarını, büyük bir azimle beslediği zirvelerinden taşan kargınlarını. Dağlardan bin küheylanı kavzamış bin cündî geliyor; bileklerime küskün. Bin sipahi, kargılarının ucunda bin hilalle iniyor şehirlere; kentin gölgelerinde semirmiş sessizliği, mahzenlerde kotarılmış suskunluğu sokaklarda sürüyor saçlarından tutup ve sükuta alkış tutan yalnızlığa bin hilal yarası aşk ediyor. |