AHH BABAM BENİM...AHH BABAM, BABAM BENiM... 1972 yılıydı. Babam astım hastalığından muzdaripti. Hastaneye yatmıştı. Eskişehirde o zamanlar hava kirliliği had sahfadaydı. Bu yüzden çok sıkıntılar içinde idi canım babam. Ben o zaman, eşimin tayin durumu nedeniyle Ağrı’da idim. En soğuk kış şartları olmasına rağmen, 3,5 ve 2 yaşındaki çocuklarımla beraber, iki günden fazla süren bir tren yolculuğu ile babamı ziyarete geldim. Onu hastanede böyle bitap bir durumda görmek o kadar üzmüştü ki beni, konuşamıyor, hıçkırıklara boğuluyordum. Babacığım, bize iyi geçinin diye nasihat ettikten sonra, hakkınızı helâl edin dedi. Ben bu kadar ağladığımı görmesin diye, eşimin arkasına saklandım. O günleri şimdi tekrar yaşıyor gibiyim. Babamı, hastanede bırakıp tekrar Ağrı’ya dönecektik. Ankara’da rahmetli amcamlara uğradık. Ben iki gözü iki çeşme ağlıyor, dönüp babama bakmak istiyorum diye çırpınıyordum. İçime doğmuştu sanki onu bir daha göremeyeceğim. Aradan günler geçti. Bir gün eşim beni karşısına alıp, babamın 40 gün önce, onu ziyaretimden on gün sonra vefat ettiğini söyledi. Çok uzakta ve küçük çocuklarım var diye bana söylememişlerdi. O anda dünya başıma yıkılmıştı. Ben henüz 23 yaşında idim. Babama daha o kadar ihtiyacım vardı ki... İlk defa çok yakınımdan birini kaybetmiştim. Daha sonra Eskişehir’e geldiğim zaman evimizin ne kadar sessizleştiğini, boşluğunu görüyordum. O, rahmetli babam, evimizin direği, canım babamız artık yoktu. Rahmetli ablam anneciğimi yanına almış, her şeyi dağıtmıştı. Kahroldum. Ne kadar isterdim ki, canım babacığımın o çok sevdiğim güzel elleri ile notalarını ve eski türkçe sözlerini yazdığı cilt cilt nota defterlerinden bana bir tanecik hatırâ saklasalardı. Hepsini babamın talebelerine dağıtmışlardı. O benim babamdı. Onun sevgiyle bakan gözlerini, keman, ud çalışını, canım annemle beraber şarkılar söyledikleri günleri dün gibi hatırlıyorum. Bana, İyi geçinin demesini, alnımdan öpmesini hiç unutamıyorum. Ona doyamadım. Bir kere bile evime gelmek kısmet olmadı. Bu, her zaman içimde bir ukde oldu. Allah, hepsine rahmet eylesin... Nur içinde yat babacığım... Kalbim hep seninle... TÜM BABALARIN BABALAR GÜNÜNÜ KUTLUYORUM. Hâlenur Kor SEN AFFET BABACIĞIM Babaların hakkı çok, ne yapsak ödenir mi? Çırpınır evi için, ona ’of’ denilir mi? O, evlerin direği, boynu hiç eğilir mi? Kusurlarımız pek çok, sen affet babacığım... Kaybedince anlarız, çoğu kez kıymetini, Saklarsın sen kalbinde, sevgi, merhametini. Çok derinden seversin, çekersin zahmetini, Özlemim öyle çok ki, sen affet babacığım... Senelerce didindin, bir lokma ekmek için, Son nasihatin bana; evinde iyi geçin, Sana daha doymadan, gidiverdin sen, niçin? Gelip de göremedim, sen affet babacığım... Dediğin gibi yaptım, hiç kırmadım annemi, Kardeşler birlik olduk, bizi düşünme e mi? Yanına geleceğiz, bir gün kalkınca gemi, Bilmeden kırdık ise, sen affet babacığım... Hâlenur Kor AHH BABA! Nasıl özledim ah, özledim bilsen, O yorgun, o mahzûn bakışlarını. Gözlerimde nemlenen, içli, sıcacık... Buram buram şefkât taşardı baba! Engin sevgin, dağlar aşardı baba! Nasıl özledim, özledim bilsen, O içten, o candan gülüşünü, Dudağında muzipçe bir eğriliş, Eğilip alnımı değdirsem baba! Önünde dağları eğdirsem baba! Öyle özledim ki, nasıl ah, bilsen, Sular gibi o çağlayan sesini, Ellerini, o sevecen, hep sıcak, Yine tutsam avuçlarımda baba! Hasret yine yamaçlarımda baba! Geçen onca sene, dokunamaz, bil, Gözlerimde yaşayan hayâline, Sarılmak istiyorum sıcak göğsüne, Küçücük bir çocuk gibi, koşarak... Yaslanmak, güvenle sarılmak baba! Olmaz, alın yazısına darılmak baba! Ne kadar şen, gülşendi, güzel evimiz, Annem, sen, kardeşlerim, tekir kedimiz, Bahçemizde tulumba, ağaçlar, çiçek, Hepsi sanki hâlâ yaşıyor, gerçek, Arıyorum o günleri, bir bilsen baba! Heyhat! Yok o günler, boşuna çaba... Ne olur gel rüyâma, sarıl bir daha, O geçen günlere olur mu paha? Baba, yine gönlümden hasretin taştı... Kirpik uçlarımdan çağlayan yaştı... Gel! Sarıl bir daha kızına baba! Halenur Kor RENKSİZ RESİMLER GİBİ... Solmuş yıllardan alıyorum bir tutam, Renksiz resimler gibi. Baktıkça içimde duyduğum sızı, Tanıyor gibiyim bahçede gülümseyen şu küçük kızı. Bir kedi yanımdan koşarak tırmanıyor Büyük, eğri dalına zerdali ağacının, Babamın rengârenk menevişli, Sıcacık gülümseyen gözlerinde aksi. Bir yaprak düşüyor ağaçtan, Zerdali kokusu geliyor burnuma... Tek katlı bahçeli evin penceresi açılıyor, Ahşap panjurların sesi duvarda, Sürgüsü çekilip camın, demirleri sıkıştırılıyor, Pencerede beliren anneme sesleniyorum. Küçücük bir baş bakıyor yanından, İki yumuk el tutunuyor pencere pervazına. Gülümseyen yüzünde iki pirinç diş, İçeri alıyor annem, düşmesin diye... Bahçe kapısından sesleniyor minik kızlar, Cıvıldaşmaları kuşlar gibi, Basma elbiselerinin ceplerinde şekerlemeler, Şaplı ayakkabıların bembeyaz güzelliği... Saçlarımızda kurdeleler, Kızkardeşimin örgülü saçları, Gözüme düşen kâhküller... Sokağımızın âşinâ sesleri... Görmeden sesinden tanıdığımız komşularımız, Her birinin içten bakışları, sevgi dolu. Sokağımızı hep süpüren Zekiye hanım teyze, İki güğümüyle su taşıyıp Boydanboya yıkadığı kaldırımlar, Koşup yardım ettiğimiz günler... Bahçe duvarına oturup güneşlenen Kadir Amca, Oynayan torunlarında gülen gözleri, Bahçelerden taşan neş’eli sesler, Ve rengârenk çiçekler... Her 10 Kasım’da Komşu bahçelerin verdiği kasımpatılar, Atatürk köşemizi süslerdi okulda, Gözyaşlarıyla okuduğumuz şiirler, Kulaklarımda hâlâ, O sesler, O âşinâ yüzler... Bir sis kaplasa da Yüreğimdedir yerleri... Halenur Kor |
Yüreğine emeğine sağlık
____________________________________Selamlar