DEDEMİN ŞİİRLERİAyşe öldü herkes ilabadı’da ki yurtlarını yaptılar. Ayşe’nin yurdu boş kaldı. Hem Ayşe’nin gönlünü şad ve hem de O yurttan kalkıncaya kadar Ayşe’nin hatırına düğün olmaması için kızlara nasihat. Davul çalıp düğün etmeyin kızlar Yurdunu gördükçe yüreğim sızlar Aklınıza geldikçe o ela gözler Ayşe’nin yurdunda ağlaşın kızlar Ayşe’nin yurdunun yerleri serin Ayşe’nin yattığı yerler çok derin Cennet-i Alâmı hey Ayşe yerin Ayşe’nin yurdunda ağlaşın kızlar Viran olmuş Ayşe yurdun sahipsiz Çok genç iken öldün be hey talihsiz El kaldırıp ruhuna fatiha verin siz Ayşe’nin yurdunda ağlarken kızlar Viran gördüm Ayşe kızım yurdunu Arkadaşlar gelip hatırını sordu mu Sorun Ayşe’den öleceğini rüyasında gördü mü Ayşe’nin yurdunda ağlaşın kızlar 2 Daha Köy Enstitüsü açıldığı yıl Kazancı’dan 5 cevher koyulur İvriz Köy Enstitüsüne. Ermenek ve civar köylerden gelen öğrencilere Ermenekli diye hitap edilirken bunlara Kazancılı diye hitap edilir. Çalışkanlıkları ile saygıları ile dikkat çekerler. Her biri sınıf başkanı olur, Eğitsel kol başkanı olur. Büyük ideallere kapılırlar Her biri büyük ideallere yolcuydu Boyundan büyük işe soyundular Hiçbiri ezilmedi yükün altında Anlatıla geldiler dünden bugüne Bugünden Yarına Bu gençlerden İbrahim Türker Eğitimin çeşitli kademelerinde ve Almanya eğitim Ateşeliği görevi yürütür. 40 yılı aşkın Avukatlık yapar. Aynı zamanda şair ve yazardır. Sami Tunca Öğretmen olarak mesleğini sürdürür. Şairdir, yazardır. Hasan Ali Güzel Sağlıkçı olarak görev yapar emekli olur. Mustafa Zengin Müfettiş olarak emekli olur Ali Oğuz sağlıkçı olarak emekli olur. Dede Oğuz mesleğinin ilk yıllarında sıtma hastalığına yenik düşer. Veli Kayacık mesleğinin yedinci yılı askere gitmek için Karaman’ın köyündeki görevinden ayrılır. Eşini çocuklarını köye yerleştirip askere gitmeyi planlar. O zamanki şartlarla eşyasını bir kamyona yükler, kamyona iki küçük çocuk ve eşi ile binerler. Kamyon Ermenek Kireçlik mevkiinde kaza sonucu ters döner. Veli Hayatını kaybeder. (Ölüm Tarihi 15 Mayıs 1956) Büyük olan çocuğunun yüzünde kaza yaralanmasının izi kalır. Ölüm acıdır. Tüm köyü yasa boğar. Çolak Hasan yasa yazmış olduğu ağıt ile eşlik eder. GENÇ BİR ÖLÜMÜN HATIRASI VE AĞITI Yedi yıldır hasretliğin çekerken Bir gonca gül gibi köy burnuma tüterken Yolum yakın kaldı diye sevincimden uçarken Felek kırdı kolumu kanadımı Kadir Mevlam bu ne haldir bilinmez Bu acı haberdir asla gülünmez Çok uzak yolcuyum geri gelinmez Vakitsiz ölüm var anam ağlasın duyan ağlasın Kamyona bindim sırt üstü geldi Azrail sanki arkadaş istikbal söndü Ecel zalim geldi talihi yendi Vakitsiz ölüm var anam ağlasın duyan ağlasın ona bindim sırt üstü geldi Ecel arkadaş istikbal söndü Ecel zalim geldi talihi yendi (Altı çizili yerler defterden okunamadığından ekleme yapılmıştır) Oğlum kalk dedi kalkınamadım Doğrulup etrafa bakınamadım Ok doğru atılmış sakınamadım Vakitsiz ölüm var anam ağlasın duyan ağlasın Kadir Mevla’m böyle yazmış yazıyı Öksüz koydu iki körpe kuzuyu Eşim kaybetti en kıymetli uzviyi Vakitsiz ölüm var eşim ağlasın anam ağlasın Kadir Mevla’m böyle yazmış yazıyı Göremedim kumru gözlü kızımı Of dedim de duymadılar sözümü Vakitsiz ölüm var kızım ağlasın anam ağlasın Beklerim bir haber gelmez anadan Ne çabuk usandım fani dünyadan Unutmayın beni bari duadan Vakitsiz ölüm var anam ağlasın Çolak HASAN ( HASAN SONGUR) Ağıt Veli Kayacık’ın 15 Mayıs 1956’da askere gitmek için öğretmenlik görevinden ayrılıp köyüne ( Kazancı) giderken bindiği kamyonun devrilmesi sonucu ölmesi üzerine yazılmıştır. Kaynak: Abdullah Tekin. Dedesinden kalan şiirleri deftere küçükken not alabildiğini eklemiş, toplamda 20-30 şiiri ekleyebilmiş. Türkçeye çevrilmeyen ana kaynak eski yazı defter zamanla kaybolmuş. Bu kadarını da bizlerle paylaştığı için kendisine teşekkürler (Yolda yörük göçüne rast geldim. Güzeller develeri çekmiş nazlı nazlı gidiyorlar. Görünce söz atmadan geçemedim.) YÖRÜK GÜZELİ Devesinde ala kilim sallanır Söyledikçe şirin diller ballanır Bu güzeller nerden olsa yollanır Nazlı nazlı giden yörük güzeli Al yeşildir yanağının tartısı Kızıl çizme Ak topuğun örtüsü Uzun boylu yolcuların topusu Nazlı nazlı giden yörük güzeli Ak mercana inci mercan takınır Görenlerden kendisini sakınır Döner döner arkasına bakınır Nazlı nazlı giden yörük güzeli Katarında deve gibi mayası Nazlı nazlı gider yörük nenesi Gel âşık hangisini sevesi Nazlı nazlı giden yörük güzeli Gömlek giyer yakaları kırmalı Rastık çekmiş ela gözler sürmeli Bu güzelin hangisini sevmeli Nazlı nazlı giden yörük güzeli Uykudan uyandım gece yarısı Dahey çekip gider yörük karısı Bir birine karışmış koyun kuzusu Sürüp gider tozlu yoldan ileri Hasan SONGUR ( ÇOLAK HASAN-KAZANCI) Köyün yazları köyde kışları gurbette geçirenler vardır. Gurbete çıkanlar genelde Mersin, İzmir illerinde çalışmaya gider. Mersin’e gidenler narinciye bahçelerinde çalışır, İzmir’e gidenler kireç ocaklarında. Gurbete çıkanlar, gurbete ilk ayak bastıklarında ilk mektubu yazarlar. ‘’ Başıma bir iş gelmeden geldim, çalışmaya başladım. Ben iyiyim.’’ Sözde iyidir. Barındığı yer bir tahta baraka. Üç öyün yediği kuru ekmek. Akşama kadar salladığı balyoz. Yüz ayaz yanığı, el nasır yarası… Mektubu alan ananın keyfine diyecek yoktur. Sanırsın oğlu sarayda. Ya mektup alamamışsa bir kurt düşer içine ‘’ Ya oğlumun başına bir şey gelmişse?..’’ Hesap beyinden sorulur. Sanki beyinin elinde çare var? İşte bizim Çolak Hasan da oğlundan mektup alamamış. Teselliyi şiirlerde aramış. Oğlum İzmir’e gitti üç ay mektubu gelmedi. O sıralarda yolda bir kamyon devrildi. İçimizi bir şüphe aldı. Ben de oğlumdan sebebini sordum. Dayanamam kör ananın nazına Hasret kaldım iki satır yazına Vakit bulsam geleceğim yanına Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul Anan şeytan oldu küplere bindi Yollarda bir kamyon devrildi dendi Haberin aldıkta şüphemiz dindi. Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul Seni çok mu üzdü gurbetin zoru Sırtından gitmiyor inlerin tozu Ağlarken çıkacak ananın gözü Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul Çok bekleme oğul vakitler geldi Haberin aldıkta yüzümüz güldü Yal gibi suları buz gibi oldu Orada haberin alınca oğul Kışın ektin kaldırmadın harmanı Bulunmaz mı fakirliğin dermanı Dört senedir göremedin kurbanı Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul Oğlumu everdim. Kardeşim hasta olduğu için düğün alayının içinde bulunamadı. Çok aradım kardaş bulamadım seni elin içinde Sağ olaydın kardaş sen giderdin bizimle Gafile gelipte düğün alayı geçince sabredelim kardeş sonu hayırdır El yapıştı kardaş gelin atının başına Kim karışır kardaş bu Allah’ın işine Bakma Allah’ım bakma kullarının suçuna Sabredelim kardaş sonu hayırdır Böyle şeyde sağa sola bakılmaz Bu Allah’tan geldi başa kakılmaz Yükün çok ağırdır kardaş altından kalkılmaz Sabredelim kardeş sonu hayırdır Oğlumu biri ile nişanladım bir muzibin fesatlığı yüzünden iş bozuldu. Kabahati olmayan gelinliğime teselli Bu ayrılık bize ölümden berbat Bendeni sorarsan her şeyden inat Sebep olanların ceddine nalet Serseri şerrine uğradın Eşşe Bu ayrılık bizi yaktı yandırdı Zalim emmin geldi sizi kandırdı Gideceğimiz yoldan bizi döndürdü Serseri şerrine uğradın Eşşe Ağan ile baban altun istedi Artık bu fakırlık bize pes dedi Gideceğimiz yoldan bizi köstedi Serseri şerrine uğradın Eşşe Kadir Mevla’m böyle yazmış yazını Duyamadım senin bir çift sözünü Sen bize gönderdin ama teyzeni Biz senin kıymetin bilmedik Eşşe Her akşam her sabah yatsam ağlasam Coşkun sular gibi aksam çağlasam Ölünceye kadar dua eylesem Ben senden iyisin bulamam Eşşe Dostlarım ağlayıp düşmanım gülse Bize düşman olan sararsa solsa Köylünün kızları iştima olsa Ben senden iyisini bulamam Eşşe Kalem alır şu destanı yazarsam Seyyah olur diyar diyar gezersem Gece gündüz Allah’ıma yalvarsam Ben senden iyisini bulamam Eşşe Yüce dağ başında karlar yağarsa Sular akar düz ovada yürürse Anan ilen baban seni verirse Çoban Mehmedime alıyım Eşşe Ağanla Emmin karışmasalardı Nüsbet edip benimle yarışmasalardı Beni kendi halime bıraksalardı Sana da beş altın takardım Eşşe KIZIM KISMETİN ŞİİRİ Versin kızıma halası Kızım gelin olası Her gün böyle gülesi Minik kızım kısmetim Üç ilen dört dayısı Altı yedi sayısı Kısmet kızdan kayrısı Minik kızım kısmetim Kısmet kız ilen sekiz Bir daha olursa tekiz Annesi doğursun ekiz Biri oğlan biri kız Dört ile beş ebesi Beşik kızın yaylası Hayırlı olsun gecesi Minik kızım Kısmetim Karışılmaz Hikmete Seyredin siz Kısmete Kızım beşikte yatar Minik Kızım Kısmetim Uğrak yeridir genç kızların pınar başları. Nöbetçi dikilir bıyığı terlemiş gençler. İşte bizim Karacoğlan da Barcın yaylasında çeşme başında otururken birden yeni yetme bir kız çıkar karşısına. Kız Karacaoğlan’ın daha önceden gördüğü bir kız değil. Karacaoğlan şaşkınlığını: ‘’Geçen geldiğimde yok idin Ne tez büyüdün a gavurun kızı’’ Dizeleri ile dile getirir. Karacoğlan’nın izinden yürüyen yöremiz halk ozanı Çolak Hasan ( Songur) da yayla yolunda obacı kızlarla karşılaşır. Olayın devamını kendi kaleminden dinleyelim: İlkbahar gelir bütün davar sürüleri yaylaya göçer. Kızlar giyinir kuşanırlar yollarda ellerinde helke bellerinde öncek bacaklarda şalvar görenlerin ağzı durmaz aklına ne gelirse söyler. Koyun kuzu meleşirler yatakta Yavru kuşlar ötüşürler saçakta Sarıçiçek alaca don bacakta Giysin kızlar biz gidelim yaylaya Yola çıkmış helkeleri ellerde Ğök öncekler seyran eder bellerde Oğlak kuzu meleşirler yollarda Sürün kızlar biz gidelim yaylaya Ak gerdanda beyaz gömlek yakası Acı gelir orda zalim elin şakası Sekirdanda göğ önceğin tokası Sallan kızlar biz gidelim yaylaya Şair olan kalem alır destine Şiir yazar yarenine dostuna Mor menekşe Al yanağın üstüne Sokun kızlar biz gidelim yaylaya Kimi gelin kimisi de ihtiyar Kimisinin ak gerdanda gülü var Kimi kütnu giyer kiminde şalvar Giysin kızlar biz gidelim yaylaya Bir gün İlabadı’ya ters yükletmeye gidiyordum. Yolda bir alay kız gördüm. Kimi al giyinmiş kimi kırmızı. Kimisi el ele vermişler birbirileriyle şakalaşırlar bunları gören ağız susar mı? Yayla yollarında menekşe açar Boynunu bükerde kokusun saçar Hep köylü kızları bu yoldan geçer Obadan gelirken köylü kızları Yayla yollarında çalılar biter Çalının dibinde keklikler öter Kızların ettiği zulümden beter Obadan gelirken köylü kızları Eğri büğrü giden yaylanın yolu Bülbül gibi şakır kızların dili Taramış zülfünü sıvamış kolu Yayladan gelirken köylü kızları Başına örtünmüş alaca yazma El ele veripte yollarda gezme Bacağında şalvar ayakta çizme Obadan gelirken köylü kızları İçlerinde var birtek hacı ana Yannık heybesini almış sırtına On beşinde kız süsü verir kendine Obadan gelirken köylü kızları OBALARIMIZIN AĞITI Köylü cemrenin düşmesini dört gözle bekler. Cemre düşecek çayır çimen uç verecek Yaylalara göç edecek Her tepede bir yurt yeri vardır. Obacılar o yurt yerlerine göçer. Her oba bölgesi bir mahalledir. Ateşler yanar, dumanlar tüter. Köpekler havlar, horozlar öter... Obalar genç kızların bir araya geldiği tek yerdir. Sabahtan akşama helke çalıp oynarlar. Parmakları arasına ince uzun say taş parçalarını sıkıştırırlar kaşık olarak şıkırtatırlar. Uzunca bir dönem Nisan ayından Kasım ayı başına sonuna kadar obalarda geçer hayat. Geri kalan dört ay köyde. Köyde geçen dört ay sürgündür, hapistir. Aile büyüklerinin yok olması ailenin dağılması ile her oba terk edilmeye başlar bir bir… Obadan son ayrılış son direği söküş yürek burkar. Son kez bakılır tepelere, ardıç ağacına, ardıç ağacının dalına. Ayrılmak evlat acısı… İşte bizim çolak Hasan acısını şiirlerine döker. ( Bozdağ’da obamız vardı. Baktığın zaman orası da bir şehirdi. Bir gün davar göçtü. Orası melül kaldı aksi gibi evimizdi. Kesik ardıcın dibinde idi Kesik ardıçla vedalaşma zamanı geldi.) Bir zamanlar şehir gibi şendin Bir zamanlar cennet gibi yer idin Şimdi ise viran oldun bozuldun Veda sana kesik ardıcın dibi Bir zamanlar koyun kuzu meleşti Bir zamanlar kedi köpek dalaştı Bir zamanlar kadın kızlar buluştu Veda sana kesik ardıcın dibi Kıymet yetmez dibindeki sayına Sarkıntılık olmaz yiğit payına Çabuk gitte ulaş elin çoğuna Veda sana kesik ardıcın dibi Sabah olur güneş vurur dağına Yükünü yükleten gider yolun sağına Gelinlik kızları gelmiş çağına Veda sana kesik ardıcın dibi Çok ağlamış nemli durur gözleri Şimdi burdan göçtü köylü kızları Toprağında belli durur izleri Veda sana kesik ardıcın dibi Yenicesu’da ekin biçerdik yörük güzelinin biri deve güder. Çocuklar o kişinin gelin mi, kız mı olduğunu bilemediler. Ben de onlara cevap verdim. Devesine atmış ala kilimi Kuşağa sıktırmış ince belini Bilemedim kız mı yoksa gelin mi Uğrunup gidiyor yörük güzeli Devesini çekmiş almış eline Pembe baskı takmış zülfün teline Boynunda altun var benzer geline Burda deve güden yörük güzeli Kaşları kurulmuş yaya benziyor Boynunda altun var geline benziyor Yanaklar çok beyaz aya benziyor Şurda deve güden yörük güzeli Yeşil ceket giymiş belde şalı var Ak gerdan üstünde gonca gülü var Taramış zülfünü ince beli var Şurda deve güden yörük güzeli HIRSIZLARA BEDDUA Kazan çalıp çamaşırı yuyanlar Sini çalıp yemeğini yiyenler Yörük malı ganimettir diyenler Allah’ın kahrına uğrasın bir gün Yağını balını keşini yiyenler Çulunu çuvalını eve serenler Hep hırsız mı oldunuz be hey erenler Allah’ın kahrına uğrayın bir gün Keçi eti azdır diye deve kesenler Etini kemiğini deliğe basanlar Deve kaçar diye kurşun atanlar Allah’ın kahrına uğrasın bir gün Ormanın içinde koyun kesenler Et zayi olmasın diye ciğer yiyenler Sahibi gelince bühtan edenler Allah’ın kahrına uğrasın bir gün Yörüğün malına ganimet dedi Sabanı demiri yerine verdi Kuzum iğnenin ucu kendine değdi Gözün çıkıncaya kadar ağlarsın şimdi Namussuz alçaktır hırsız kabine Nankörlük vicdansızlık yer tutmuş kalbine Lokman hekim gelse de baksa sülbüne Var mı acaba imkân kanını tahlile Nasihat olsun arkadaş girme içine Kavağın elmanın çubuğun suçu ne Yapacaksan yap bir iş kendine Yiğit desinler sana o zaman herkes Kümesten tavuğu kuyudan patatesi alırsan Tarladan kavağı bahçeden elmayı kesersen Yaptığın işi beğenir de intikam aldım dersen Alçak desinler o zaman sana herkes Çolak Hasan ( Songur-KAZANCI) Kaynak Abdullah TEKİN/İZMIR DERLEYEN: İbrahim ŞAHİN OĞLUM KIZ GÖTÜRDÜ Jandarmalar kovaladı köye gelemedi aramaya gittim. Dağlarda gezerken kendi kendim konuştum. Güneş doğar kuşlar uçar rüzgâr eserken Tabiat şen arılar şikâr alıp uçarken Kalp masum içerim sızlar ruhum ağlarken Ararım oğlumu haber alamam Taşından ağacından haber sorarım Geçtiğim yollardan izin ararım Kendime teselli gönlümü yorarım Ararım oğlumu haber alamam Bakınca yüzüne ses verir dağlar Aklıma gelirde içerim ağlar Çiçekten çiçeğe uçan arılar Sorarım oğlumu haber alamam BİR RAKI MASASINDA KONUŞULDU Şişede durduğu gibi midede durmaz Söyletir insanı yorgunluk vermez Metelik mühlis iken züğürtlük görmez İçelim rakıyı şen olsun gönül Bir iki kadeh içince sohbete bakın Biraz fazla geçince ayağa kalkın Şen olsun gönüller okuyun şakın İçelim rakıyı şen olsun gönül Rakı masasında adet böyledir Yorgunluk vermez de hemen söyletir Rakı kadehte meze eldedir İçelim rakıyı şen olsun gönül İnsan şıh değildir rakı içilir Ahir bir gün gelir dünyadan göçülür iyi ilen kötü burda seçilir İçelim rakıyı şen olsun gönül Yolda yörük göçüne rast geldim. Güzeller develeri çekmiş nazlı nazlı gidiyorlar. Görünce söz atmadan geçemedim. Devesinde ala kilim sallanır Söyledikçe şirin diller ballanır Bu güzeller nerden olsa yollanır Nazlı nazlı giden yörük güzeli Al yeşildir yanağının tartısı Kızıl çizme Ak topuğun örtüsü Uzun boylu yolcuların topusu Nazlı nazlı giden yörük güzeli Ak mercana inci mercan takınır Görenlerden kendisini sakınır Döner döner arkasına bakınır Nazlı nazlı giden yörük güzeli Katarında deve gibi mayası Nazlı nazlı gider yörük nenesi Gel âşık hangisini sevesi Nazlı nazlı giden yörük güzeli Gömlek giyer yakaları kırmalı Rastık çekmiş ela gözler sürmeli Bu güzelin hangisini sevmeli Nazlı nazlı giden yörük güzeli Uykudan uyandım gece yarısı Dahey çekip gider yörük karısı Bir birine karışmış koyun kuzusu Sürüp gider tozlu yoldan ileri BİR YOLCULUK HALİ Dik yokuştur şahanların yakası Kırk yaşında zora gitti şakası Gün doğunca misten tüter kokusu Ararım ararım yolu bulamam, Her dağlardan evvel doğar güneşi Yalnızca gezer dağda bir kişi Bilmem nedir o serserinin işi Ararım ararım yolu bulamam Gün doğunca vardım taşın dibine Ekmek yemek düştü benim kalbime Bir nedamet geldi kendi kendime Ararım ararım yolu bulamam Şiir yazsam yitirmişim kalemi Kimse bilmez çekticeğim elemi Kabahat mı bilmem yoksa çilemi Ararım ararım yolu bulamam YILBAŞINDA EĞLENCE GECESİ Kahveye toplaştık yılbaşı diye Piliç tavuk getirdik yenecek diye Bir birlerine poz yaptılar rakı içeriz diye Yakıştı mı burada böyle küstahlık Masaya bakınca her şey var idi Tavşan pilakisi oradan yürüdü Bu işe teşebbüs kimin karı idi Yakıştı mı burada böyle hırsızlık Salim ağa bu işte muvaffak oldu Tavuğun çalınacağını nereden bildi Onbaşıyı yanına muhafız aldı Yakıştı mı burda böyle korkaklık Kimi tokmak dövdü kimi he dedi Tavuğu götürdü başkası yedi Salim ağa sana zırnık veremem dedi Yakışır mı sana orda arsızlık Tavuğun çalınacak yolunu aradım Yolunu bulamayınca çoktan sarardım Yapamayacağım işin yanında narardım Bir halt etmeden ordan ayrıldık. KIŞ Mübarek kışın geldiği nerden sezilir Bembeyaz bir tül arza yazılır Avcılar tüfekle yola dizilir Kıyılmaz bu günde cana kıyılmaz Kahvelerde soba başı toplaşır Herkes bir biri ile güler oynaşır Bir bakarsın bir sohbet nerden nereye dolaşır Doyulmaz bu günde lafa doyulmaz Her taraf kapalı kaldık avara Bilmem ki ne için toplaştık bura İsteyelim sonunu Allah’tan hayra Yorulmaz Allah’tan isteyen yorulmaz BİR İLKBAHAR SABAHI Ağaçlar açılmış çiçekler kokar Kuşlar cıvıldaşır Hüt Hütler öter Yeter gayrı evde kaldığı yeter Açıl deli gönül dağlara doğru Sabah erken olup güneş doğarken Hava bulutlanıp yağmur yağarken Tanrının rahmeti yere inerken Açıl deli gönül dağlara doğru Tan ağarıp sabah günü doğunca Kekliği tüfeği ele alınca Gocuğu çizmeyi ayağa geyince Açıl deli gönül dağlara doğru Tanrının ışığı göklerde yandı Dumanlı yamaçlar nura boyandı Çiçekler açıldı kuşlar uyandı Yürü çiftçi tarlan seni gözlüyor Alnının akında akşamki keder Sabaha erişince dağılır gider Hak çalışanları bahtiyar eder Yürü çiftçi tarlan seni gözlüyor. KENDİNİ BEĞENEN BİR KÜSTAHA DERS Müslümanlık riyakârlık değildir Müslümanlık Allah’ını bilmektir Dinin emri bilmediğini öğrenmek Gururlanıp öğrenmemek günahtır Bakarsın ki ibadet bir eğlence Yanlış okursan sen kalırsın gülünce Bire arkadaş hatanı düzelt deyince Kibir edip öfkelenmek günahtır Bir zamanlar zilli davul çalardın Fistan giyer orta yerde oynardın O zamanlar kendini neden sayardın O günleri inkâr edip riyakarlık günahtır Nene gerek senin elin kumarı Ters konuştun ağzın yedi şamarı Böyle şeye karışamazsın bir daha Riyakârca konuşması günahtır Bu sözlerim nasihattir bilirsen sana El kaldır da yalvar bari Hüda’ya Allah büyük bakmaz senin hatana Gaflet edip yalvarmazsan günahtır NAZLI GELİN YAKTI YANDIRDI BENİ Ağır ağır merdivenden enişin Üste mavi alta kızıl giyişin Sallanı sallanı yolda gidişin Nazlı gelin yaktı yandırdı beni Kumru gibi subaşında duruşun Göz atıp etrafa gevrek gülüşün Bulunur mu acep senin bir eşin Nazlı gelin yaktın yandırdın beni Yanarın yanarım sana yanarım Nerde güzel görsem seni sanırım Aklımdan çıkmazsın her gün anarım Nazlı gelin yaktın yandırdın beni KUZ YAMAÇTAN İNEN SÜRMELİ GELİN Pirinç halka takmış ince koluna Naylon kayış geçirmişsin beline Nice canlar gidecekti yoluna Kuz yamaçtan inen sürmeli gelin Elinde helkesi omuzda heybe Yeşil fistan giymiş etekler yerde Top zülüf dökülmüş gözünde perde Kuz yamaçtan inen sürmeli gelin Karadır kaşların yanaklar esmer Kurban olam gelin yüzünü göster Seni alan yiğit daha ne ister Kuz yamaçtan inen sürmeli gelin ULU MABET Ey ulu mabet hesap etseydik daha çok geçti yaşın Ahiri akıbet kalmadı taş üstünde taşın Şimdi kıymetin bilmeyen insanlar elinde kaldı naşın Azmi sebatla başlayacağız arşa kadar çıkarsın yakın Arkadaşlar çok vesveseye düşmeyin sakın Hayrı kısmet etmeyecektir sizlere şeytan-ı lain Sıtkı cesaretle söylerim sizlerde Allah’a olunuz mumin Hayrı sevenlere yardımcıdır o rabbül alemin Mektepte bir çay ziyareti verirken çocuklara gösterilen şevkat Çocuklar hoşa gitti çayınız İstikbalde açık olsun yolunuz Neşeli olun sevinçli olun gülünüz Biliniz ki meftun kaldık size biz Bu yürüyüş ilerinin hatvesi Böyle olacak istikbalin cilvesi El ele verirse talebe ile hocası Belki sonra iyi günler görürüz YENİCE SU YAYLASININ İLKBAHAR VE YAZ MEVSİMLERİNE AİT İlkbaharda her tarafın yeşildi Türlü çiçeklerin vardı çeşitli Her bir kuşun vardı ayrı bir dili Baktığında on beşinde genç idin Ot kurmuş toprakların kararmış Vakit gelmiş ekinlerin sararmış Her varlığın sonu meğer ölümmüş Şimdi ise yetmişinde ihtiyar Tarlalarda yıldız gibi destesi Baktım kaçmış tabiatın neşesi Koyun kuzu dolmuş her bir köşesi Yiyecek yok bucak bucak ot arar Mektepte bir çay ziyareti verirken çocuklara gösterilen şevket Çocuklar hoşa gitti çayınız İstikbalde açık olsun yolunuz Neşeli olun sevinçli olun gülünüz Biliniz ki meftun kaldık size biz Bu yürüyüş ilerinin hatvesi Böyle olacak istikbalin cilvesi El ele verirse talebe ile hocası Belki sonra iyi günler görürüz MEHMET ASKERE GİDERKEN Hoca geldi el kaldırdı duaya Sizi emanet eylemiştir Hüdaya Kara tiren çekip gider sahraya Gelen ağlar giden ağlar bu ne iş Hısım Kavun askerini yollarken Askerliğin kutsi olduğunu bilirken Bu vazife çok mukaddes sevinmesi lazımken Ciğer durmaz gözden akar bu ne iş Yürü kara tren yürü yolun yakındır Merak etme oğlum bu vazife hakkındır Askerliğe merak eden şaşkındır Gören ağlar duyan ağlar bu ne iş Kara tren acı acı bağırıp ta ağlama Ciğerleri püryan edip iliz iliz dağlama Haydi yürü kıvrak gitte bizi yolda eyleme Ana ağlar kardaş ağlar bu ne iş KIZLARA NASİHAT Hanım kızım ağır otur uslu dur sonra seni kaparlar Tatlı dille aldatır da okka altı yaparlar Biraz şarap içirir de bir odaya kaparlar Uyanınca görürsün ki kızlık gider elinden Ben karışmam kurtulamazsın el âlemin dilinden Şimdi herkes anafardan piliç tavuk arıyor Ne sersemler senin gibi piliçleri sarıyor Muhabbetler en nihayet dargınlığa varıyor Çünki aşkın ateşi ile maf oluyor bekaret İşte kızlar göstermeli bu noktada rekabet Zamanenin gençlerine yüreğini verirsen Gülen yüzle tatlı sözle odasına girersen Hoş sohbetler arasında muradına erersen Ertesi gün başcağınızın çaresine bakmalı Bu lafları küpe edip kulağına takmalı Konuş görüş fakat gözüm kızlığını sakın ha! İş oraya varır varmaz o ciddiyeti takın ha! El şakası diş peşrevi oralara yakın ha! Tatlı elma yemeyiniz daha nikâh olmadan Zevk etmeyin resmi memur aranızı bulmadan Kimse sizi kız oğlu kız fakat gebe sanmasın El herifi göğsünüzde oğuşlata kanmasın Sizi gören peşinizden sinsi sinsi gülmesin Dile düşer gazeteler adınızı yazar ha! Ben karışmam el herifi barınızı bozar ha! MİLLETE SESLENİŞ Kulak asma boş laflara yorma artık kafanı İnsan oğlu her gün ölür bulursa dışından kefeni Bazı ahmaklar var himaye ederler anasını kardaşını maf edeni Bir taraf kal karışma kimseye kurtarırsın kendini Ölürsem görmeden milletim de kardeş maişesi Ta kıyamete kadar gidecektir içimdeki tasası Ta ezelden beridir bahtı kara imiş Daha hala bahtı kara mı bu milletin Şu menhoş hastalıktan kurtulamıyacak mı Yok mu acaba tedavisi bu milletin VATANI HAKİR GÖRMİYELİM Öküz gezer keçi otlar at kişneşir dağında Çiçek kokar gül açılır Yemiş veren bağında Nice şehit Gazilerin mezarı var bağrında Ey türk oğlu şu gördüğün cennet gibi vatanın Yaz gelince bakarsın ki gümüş akar deresi Gün vurunca zümrüt saçar altun başak ovası Bir zamanlar dağ başında kervan çeker devesi Ey türk oğlu şu gördüğün cennet gibi vatanın Vatan bize Fatihlerden Yavuzlardan Atatürk’ten hediye Hep beraber el kaldırıp yalvaralım hüdaya Şimden sonra göndermesin artık bizi geriye Fabrikalar duman saçsın ağlar gibi yollar çıksın sinesinde vatanın İÇTEN GELEN BİR SESLENİŞ Nerede adalet Nerede musavat Nerede huzur Nerede rahat Devri demokrat Andırdı mutlakiyet Duymaz mı kulağı Yok mu hükümet Koca Türkiye’mi Bürüdü zülmet Meğer ki ola Allahtan bir imdat O ZAMANIN HÜKÜMETİNE İÇTEN GELEN BİR SESLENİŞ Bakanlar var mebuslardan ileri Doğru söyleyen gidiyor kudüslerden içeri Bu gidişte matem tuttu Türkiye’nin her yeri Acele etmen çabuk göçer demokratın binası Ey vatandaş çalışsan da malın sana mülk olmaz Hakemler var mahkemeda kanatın kullanmaz Vicdan olup kullananlar o beldede yer bulmaz Çünki şimdi zalim öter demokratın borusu Söylesene Çolak hasan söylemez de durusun Hak adalet Türkiye’yi bürüsün Acele etme zaman gelir iyi günler görürsün Yalvaralım Allah’ımıza kabul olsun kulların duası İNÖNÜYE İÇERDEN YÜKSELEN BİR SES Haykır İnönü haykır da sesin inlesin Arslan yatağındasın çakal seni dinlesin Şad olsun Atanın ruhu da kulakları çınlasın Kargalara mesken olmaz kartalların yuvası Ata ile İnönü vatan için boğuştu Ondan sonra gelenler ekmek için koğuştu Keseleri dolanlar kiriş haneyi dolaştı Hiç korkmayın bozulmaz Arslanların yuvası İsterler Ağalar dışından isterler Doğru söylersen sana intikam beslerler Kıvrak gidersen topuğundan zincirle kösterler Çünkü şimdi böyle çalar zamanenin tamburun havası Toprak vermez toprak alır türkün Anayasası Versinler Kıbrısıda gitsin içlerinden tasası Düşünsünler de hatırlarına gelsin Lozandaki yumrukların gür sesi İNGİLİZLERE KARŞI İKİ NCİ DEFA İÇERDEN YÜSELEN SES Ey İngiliz! Emanete hıyanet sizde görünür Verilecekse Kıbrıs Türk’e verilir Yaptığın hileler senden sorulur Komayız yanında sorarız bir gün Kahpesin İngiliz söylerim sana Kavuşmak isteriz anavatana Bayrağın rengi de boyansa kana Rüzgâr gibi uçar da varırız bir gün Üç beş senedir size arkadaş dedik Kıbrıs’ı biz sana emanet verdik Kahpesin İngiliz hileni gördük Seninle hesabı görürüz bir gün Türkü’n öz malıdır Akdeniz ve adalar Duyar ise lanet eder bizlere dedeler Yeter artık yeter yaptığın hileler Gözünü parmakla oyarız bir gün Bozulur zannetme Türkü’n fermanı Ölen şehitlerimiz Kıbrıs kurbanı Hak teala eder de bize yardımı Bayramı Kıbrıs’ta yaparız bir gün Dağlar dayanmaz Türkü’n azmine Bırakırsa atını doludizgine Git söyle Makaryos hınzırına Onun kafasını da kırarız bir gün Dağlar dayanmaz gücümüz vardır Unutma İngiliz sende öcümüz vardır Senin kanadın varsa bizim de kolumuz vardır Yararız Denizi de varırız bir gün Ulubatlı Hasan surlara çıktı Türklüğün kıymeti dünyayı yıktı Dedelerimizin kanı bu yolda aktı Kıbrıs’ın kurbanı oluruz bir gün Sana derim sana İngiliz Haçlılar seferinde sizi mağlup eden biziz Alırız Kıbrıs’ı da size vermeyiz Çıkar Selahattin Eyyubi karşına bir gün Sabah namazını kılsak evimizde Öğle namazını da kılarız denizde Coşun kükreyin Türk ordusu İsmet önünüzde Akşamı Kıbrıs’ta kılarız bir gün Git söyle Yunan’ına Rum’una Alırız öcümüzü kalmaz yarına Baykuş tüneyemez şahin yerine Kırarız kanadını onun da bir gün Bir mecburi dinlettiniz yalanı Kıbrıs’ta yürüyemez İngiliz’in planı Çok konuşma Yunan’a bulacaksın belanı Türk’ün kanı coşacaktır yine damarda bir gün Kabuğuna sığmaz Yunan köpeği İştiği yalı da Arpa kepeği Çağır da duysun sağır kulağı Çanağı kafasında kırarız bir gün Fatihler, Kanuniler, Beyazıtlar mazimiz Ana yurttan başka yerde yoktur gözümüz Taşı ile toprağında belli durur izimiz Soğuk nedir kar bilmeyiz yola çıkarız bir gün Atamızdan sonra gelir Menderes Kıbrıs bizim öz malımız iyilikle isteriz Çok konuşma yunan topuğundan zincirle kösteriz Kar yağmadan coşacaktır Türk’ün tufanı bir gün Yazın bir mektup Fazıl Küçük’e Türklerin eli de vardı dipçiğe İngiliz dayansan kapıya eşiğe Söfeyi kırar da gireriz bir gün Biz ne desek Allah dediğin işler Değmez mi Fazıl Küçük’e olan alkışlar Müteessir olman Türk din kardeşler Elde al bayrakla varırız bir gün Her akşam her sabah budur penahım Her bayraktan üstün etsin Allah’ım Sana derim sana şanlı bayrağım Lefkoşe’de şerefle dalgalan her gün Kıbrıs kimden kalmıştır taşı ile toprağından sor Dünyada ün almıştır bir Türk on yunana karşı kor Dışından hap var yutarmın İngiliz onuna da birimiz bedeliz Bırakın Türk’ü dursun yerinde vallahi kafanızı yumrukla ezeriz KIBRIS KONUŞMASI İÇİN İNGİLTEREYE GİDEN UÇAK KAZASINA UĞRAYAN ŞEHİTLERE Yatsanız da o karanlık makberde Yaşayacaksınız ilelebet kalplerde Siz öldünüz millet sağdır geride Ne mutlu size aziz şehitler Milletin kalbidir kabriniz sizin Cenneti Aladır yeriniz sizin Hasanla Hüseyin periniz sizin Ne mutlu sizlere aziz şehitler Bozulmazmış alna yazılan yazı Kimi şehit oldu kimi de gazi Ana vatan için kestiniz sözü Ne mutlu sizlere aziz şehitler Yaşa sen çok yaşa Menderes Yaratandan sağlığını isteriz On beş aziz şehit için matem tutarız Ne mutlu size aziz şehitler Bu kurtuluş çok büyük bir mucize Yollar uzak hasret kaldık biz size Türklük seninle çıkacak düze Ne mutlu size aziz şehitler Kıbrıs için yazdım İngiliz’e fermanı Millet sizin için kesti kurbanı On beş şehit için matem tutar Türkiye’nin he yanı Ne mutlu size aziz şehitler Bütün camilerde mevlüt okundu Karşı çıktı millet yola döküldü On beş şehit için matem tutuldu Ne mutlu size aziz şehitler 23 NİSAN İstanbul’dan kaçan Anadolu’ya geçen Yurdun kurtuluşu için and içen Atamızın düğünü 23 Nisan günü Cumhuriyeti kuran Hürriyete yer veren Türklüğe armağan eden Atamızın düğünü 23 Nisan günü Yurt içinde sevilen Her tarafta sayılan Önünde baş eğilen Atamızın düğünü 23 Nisan günü Yurttan düşmanı kovan Milleti candan seven Köylüye efendi diyen Atamızın düğünü 23 Nisan günü Al bayrak dalgalanırken Kalpler çalkalanırken Yaşasın Türklük diye haykıralım Atanın düğünü olan 23 Nisan günü Türklüğümüzü bilelim Vatan için ölelim Ruhuna Fatiha verelim Atamızın düğünü olan 23 Nisan günü Atam yerin nur olsun Al bayrak gölgen olsun Her taraf sevinçle dolsun Atamızın düğünü olan 23 Nisan günü Kahpe felek bilmem ki sana neyledim Öksü kaldım yoksul kaldım ağladım Çocuklar gibi coştum bende söyledim Atamızın düğünü olan 23 Nisan günü DİKDATÖRLÜĞE Atamızın armağanı olan hürriyeti Ayaklar altında çiğnetmez necip Türk milleti Tarihler boyunca görünmeyen zilleti Şimden sana hiç çekemez bu millet Allah kahretsin Menderesle Bayar’ı Düşünsünler Uşak ilen İzmir’i Boynumuza vurmak için yaptırdıkları zinciri Artık şimdi kendilerine layık gördü bu millet Allah bize daim kılsın orduyu Lanetle anacağız gedik ile zurnuyu Yeter kalan sakitlerin memleketi soyduğu Şimden sonra fırsat verip soyduramaz bu millet Ne kabahat işlemiştir matbuat Doğru yazmak hür konuşmak Atamızdan emanet Zaman gelirde yapılırsa emanete hıyanet Şimden sonra fırsat verip soyduramaz bu millet Ne desen yakışmaz o Menderes Etem’e Nasıl kıydırdı şehit olan teğmene Ya der misin ki mektepli genç fidana Şehitlerin intikamını almalıdır bu millet Adımız türk üstünüz her milletten Hür yaşadık hoşlanmayız zilletten Öç almasını biliriz Menderes’le Bayar’dan Hür doğmuştur hür olarak ölecektir bu millet Hariçten göz dikilmeyince bu yurda Kardaşı kardaşa kırdırmaktan ne fayda Görecekmiş sorulmalı hayduda Yurt uğrunda bayrak için ölmelidir bu millet Allah bize iki muciz göndermiştir Biri Kemal ikinci Cemal Hürriyet güneşi doğmuştur Ey Türkoğlu aç gözünü hisse al Eğer asil Türk’sen dönme sözünde muti kal Değilse palas pantalas al aşağı ederler Ey caniler canisi Menderesle Bayar İnsandan başka her şeye benzermişsiniz meğer Bu millet başında asil ruhlu Türkleri sever Çerkezini merkesini alaşağı ederler Ey Ankara valisi Dilaver! Harbiyeyi mahvedip orduyuda lağv etmek var Lakin işin sonunda Yassı adeda caniler gibi yatıp düşünmekte var |