Kendi Aymazlığımız; Büyük İnsan(sız)lığımız!Şiirin hikayesini görmek için tıklayın İSRAFİL PARLAK’I KAYBEDELİ 1 YIL OLMUŞ
(SANATÇILARIMIZI DUYAN VAR MI???) Kars’ta, Köprü Sokak’ta, mütevazi bir ev. Günlerden Cuma. Takvimler 17 Nisan 2020’yi gösteriyor. Evin önünde bir kalabalık var. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, meraklılar, ekip otosu, ambulans... Gürültünün içinde bir sessizlik, sessizliğin içinde bir çığlık, çığlığın içinde bir ceset var. Çocuklardan biri, ayağındaki naylon terlikleri sürüyerek, sokağın bir başından öbür başına koşuyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyor: „Tiyatroooocuuuuuuu Ölmüüüşşşşşşşş....Tiyarooooocuuuuuuu Ölmüüüşşşşşş...“ Pencereler, kapılar aralanıyor ama gözler ve kalpler kapalı. Telefon kameraları kayıtta. Fotoğraf ve videolar çekilip, eşe dosta, sosyal medyaya gönderiliyor. Ocaktaki yemek taşıyor. Fırındaki börek yanıyor. Bardaktaki çay soğuyor. „Birbuçuk metrelik mesafeyi koruyun lan sayın sokak sakinleri.” anonsları duyuluyor. Oysa insanlar uzun zamandır kilometrelerce uzak birbirlerine! Tiyatrocunun ölü bedeni ambulansa taşınıyor. “Kesin koronadan ölmüştür” diyor, takma dişlerini evde unutan kadın. Yanındaki adam daha da çok bilmiş. “Yok sanmam” diyor “Tiyatrocu muymuş neymiş. Bunlar çok içerler. Kesin fazla içkiden gitmiştir.” “Kalp krizi” diyen de var kalabalığın içinde “Zehirlenmiş.” diyen de. Bu sırada taşınan cesedin ceket cebinden bir kimlik düşüyor yere. Adı: İsrafil Soyadı: Parlak Ana Adı…….. Baba Adı........... Ambulansın kapıları kapatılıyor. Ve raporlara not düşülüyor „ÖLÜM SEBEBİ: İNTİHAR“ İsrafil ömrünü sahnelere adamış bir tiyatro emekçisi. Yıllar boyu yazmış, oynamış, yönetmiş. Sırtında dekor, kostüm, ordan oraya savrulmuş durmuş. Gün olmuş alkışlarla doyurmuş karnını, gün olmuş açlığın koynunda sabahlamış. Umut etmiş, düş kurmuş, inanmış, direnmiş, sevmiş, düşmüş, kalkmış, bir daha düşmüş, bir daha kalkmış, yine umut etmiş, yine düş kurmuş, yine inanmış, yine direnmiş... Düşmüş, Kalkmış, Düşmüş, Kalkmış, Düşmüş, Kalkamamış............. Bilen bilir, ağır işçiliktir bu saydıklarım. Yorar insanı, yıpratır, yaşlandırır. İsrafil’in de kalbi yorulmuş. Ben de şiirlere not düşüyorum. „ÖLÜM SEBEBİ: İNSANSIZLIK!“ İsrafil 1999’larda Kars’ta, CHP’li Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ve Osman Kavala’nın katkılarıyla kurulan Kars Sanat Merkezi’nin sanat yönetmenliği görevine getirilmiş. İsrafil, zaten sanat aşığı bir adam, sıvamış kolları, başlamış ardı ardına güzel işler yapmaya. Yanındaki sanat emekçileriyle birlikte, tiyatro, bale, fotoğraf ve resim kursları başlatmış. Bir heyecan, bir mutluluk ki, sormayın gitsin. Dile kolay......... Belki de ilk defa İsrafil‘in „İşte şimdi oldu. Artık yalnız değilim.“ dediği anda, seçimler yapılıyor ve belediye yönetimi AKP’ye geçiyor. Peki, AKP’Li başkanın ilk icraatlarından biri de ne oluyor dersiniz? Evet. Kars Sanat Merkezi’ni kapatmak! İsrafil yıllar sonra yine düşüyor. İşte bu düşüş de onun son düşüşü oluyor. Ne kadar çabalasa da, ayağa kalkamıyor. Parasızlık, sanatsızlık, insansızlık derken İsrafil düştüğü yerde kalıyor. Kars’ta, Köprü Sokak’ta, mütevazi bir ev. Günlerden Cuma. Takvimler 17 Nisan 2020’yi gösteriyor. Evin önünde bir kalabalık var. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, meraklılar, ekip otosu, ambulans... Gürültünün içinde bir sessizlik, sessizliğin içinde bir çığlık, çığlığın içinde bir ceset var. Çocuklardan biri, ayağındaki naylon terlikleri sürüyerek, sokağın bir başından öbür başına koşuyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyor: „Tiyatroooocuuuuuuu Ölmüüüşşşşşşşş....Tiyarooooocuuuuuuu Ölmüüüşşşşşş...“ Kimseler duymuyor. Herkesin çok işi var. Herkes azar azar tükenmekle meşgul… „Birbuçuk metrelik mesafeyi koruyun lan sayın sokak sakinleri.” anonsları duyuluyor. Oysa insanlar uzun zamandır kilometrelerce uzak birbirlerine! Perde kapanıyor. Gurur ayağa kalkmış İsrafil’i alkışlıyor. t a m e r d u r s u n #tamerdursun Görsel: Murat Aydın
Ben nerede görsem tanırım
Bu büyük insan(sız) lığı! Bu coğrafya da Bu kötücül çağın iblisi ’’nin, Nabzını kendi elleriyle tutan, Ve de yaşatmak için Damarına, Kendi kanından Canından Ömründen Emeğinden Kendi elleri dilleri İğdiş edilmiş Tutsak iradeleriyle Serum yapan O krater ağzından Lav gibi yakıcı Kahredici Bencillik, "Adam sen de"cilik akan, Akıtan.. Her daim Sosyoloğları Filozofları Psikoloğları Ve hatta ekonomist bloğları Bile Şaşırtan -Hem ezilen olma Hem de ezene destek olma- gibi, Korkak İkircikli Kaderci Ebleh halleri, Halleriyle BÜYÜK İNSAN(SIZ)LIK Yerlerde sürünür, Gayda kuyularının Foseptiğine itilir, Çamurlara bulanır, Ötelenir de Yine de -VAR- ’mış Gibi yapılır "BÜYÜK İNSAN(SIZ)LIK" ! Evet; Her çağda Her kara parçasında Değeri kaybolmayan bir mücevher Kıymeti bilinmeyen cevher gibidir Yaşamı, Dirimi taçlandıran, Varlığı anlamlandıran.. Düşürüldüğü İtildiği Atıldığı her berbat koşuldan, Mecradan, Şarttan, Pırıl pırıl ışıklarıyla İnsanı Ruhları yıkayan, Yani göynümüzü Yaşamı aydınlatan, İNSAN olduğumuzu hatırlatan, Bizleri kâh sevinçten Kâh utançtan ağlatan Ağlatan Ve de sinsice aldatan Ah o insan(sız)lar! Biteviye Çiğneyip geçerler üstünden Eğodan şişmiş doyumsuz iştahlarıyla Vicdansızlıkları’ndan Şeffaf bir tülden Perde inmiş ölü gözleriyle Ve Görürgörmez En utanmaz Aymaz Bir "VAH VAH", Kaçamak Büyük insan(sız)lık halleriyle Hızlıca da bir U dönüşü yaparlar Ki; Kesintiye uğramasın orta oyunu, Perde kapanmasın Kendisinin oynayıp yönettiği, Kader diye diye Hem şakşak layıp Hep şikayet ettiği, Ama Yönetenlerini, Yöneticilerini kendisinin seçtiği İlahî komedya sahnesini! İster ki, Betimlesin hep böyle Kendi kendini Ve Ulu manitû’nun sahte kederini.. Aslında Çoktaaaan -EKS- olmuş Kendi ölü bedenini!! 23:Nisan:2021 |
Teşekkür ve saygılarımla.