YENİ DOĞANGünün hangi saatte battığı görülmezdi burada. Tepelerin arasındaydık çünkü. Evler dağları sırtlanmıştı. Korumak için kendilerini çaresizlikten.Ocaklar yer yüzünün çamurunu yakıyordu. Klarnetçiler, matbaa işçileri, bakkal karıları dolaşıyordu günün battığı saatlerde. Çoğu kez eve haftalıksız dönen, yazlık sinemalara kaçak giren delikanlıları, fabrikalarda damarlarını bırakan işçi kızlarıyla yeni doğan yoksulluğuna yoksul ama bir tas çorbasını komşusuyla paylaşan bu güzel insanların yaşadığı yer, bir sevgi yumağı gibi bedenimi sarıyor, hayatın doğusuna mahsus o karşılıksız sunum, yeni doğanın yoksulluğunu örten acı güneşli bir gökyüzü gibi kuşatıyordu beni. Oturduğum gecekondu ile İsmet Dayı ve kızı Cemile’nin avlusu arasında on metre var-yoktu. O gece onlara konuktum. Yemek yemiş olmam bir şey ifade etmiyordu. Orada da yemek zorundaydım. Yemek sonrası avludaki sohbette ismet Dayı ile ellerimizde birer kadeh rakı işte öyle yan yana, can cana, dem deme... Gövdeleri kadar büyük, yürekleri kadar iyilik ve sevgi dolu bu insanları tanımam bu avluya ayak basmamla başlar. Ülkü Tamer’in gözlerinde serçeler yanan, bir aşktan bir dünya kuran sen yeni doğan benim için baştan başa bir avluydun. Heyhat! Sonra Cahit Külebi’nin “Sonra Mevsim Değişiverdi” dediği şey oldu. Bir kamu kuruluşundan emekli olan İsmet Dayı, emekli ikramiyesini bir bankere kaptırdı. Kamyonlarda şoförlük yapmaya başladı. Yorgun ve üzüntülü o büyük çocuk kalbi bu ihanete daha fazla dayanamadı. Cemile’ye inme geldi,sustu hala konuşmuyor. Her şey ne tuhaf çok sevdiğin Orhan Kemal romanlarına benziyor. Avlu’da akşam oldu, karanlık çöktü, sofralar toplandı, herkes dağıldı. Ne ucuz şarap kafasıyla seyrettiğimiz Çirkin Kral filmleri, ne mahallenin ezbere bildiği Cem Karaca şarkıları. Bağ bozuldu. “Mektupsuz koma beni. Aşkını uzun uzun anlat. Utanma anlatmaktan. Senin elin benim elimi tutsun. Birlikte sıçratsın ayaklarımız yeni doğanın çamurunu. Aynı duvar halısına işlensin ceylanlarımız“ diyordu Ülkü Tamer ya bence ceylanlarda o duvar halısından kaçalı çok oldu. Avluların sırt sırta vermiş dostluğu, evlerin, sokakların akrabalığı kalmadı. Sıcak yaz geceleri Cemile’nin niyet tutmak için avucuna topladığı ateş böcekleri de bir daha dönmemek üzere uçup gitti. |