Sus ve Dinle
Sus ve dinle
Ne sesler yitip gitti bu evrende Sus ve dinle Kâinat aksın yüreğine Sus ve dinle Boğma duygularını cümlelerinle Besle, büyüt, bırak kalsın içinde Korkma! Evlat Hangi yolda yürürsen yürü Görsen de, görmesen de Bir yoldaşın olur mutlaka seninle Sus ve dinle Susmak mı diyorsun bana Avazım çıktığı kadar Bağırmak istiyorken ben oysa Yanıyorken içim özlem ateşiyle Ve beklemekten çatlamak üzereyken Sabır taşım Susmak mı diyorsun bana Usta Hadi Bağır! Avazın çıktığı kadar bağırsan da Avazın çıktığı kadarsın, işte o kadar Beklemek olmazsa, yanmak olmazsa Nasıl bulur canlar değerini? Söyle bana Ateşin üzerinde ki demliği düşün meselâ Öylece demlenmelisin Evlat hayatta Ne zormuş meğer, sevmek, umut etmek Ne zormuş geceler boyu Bir ezginin nağmelerinde Bir yudum suya hasret Çölde derviş gibi Hep aynı yolları yürümek be Usta Zordur bilirim Lâkin, arşınladığın yol hep aynı gibi olsa da Arşınlayan değişir, dönüşür zamanla Evlat Bir yola koyulursun, yolum dersin Sen yol olursun, yol sen olur Biran gelir her şey yok olur Peki desem Dediğin gibi olsun desem Ne zamana kadar sürecek? Bu beklemek, demlenmek hadi söyle? Ne zaman tutacak ellerimi o peri? Ne zaman gülecek yüzüme? Şu içimde sızlayan yaram var ya? Ne zaman dinecek be Usta? Ne zaman diyorsun bana? Zaman prangadır Evlat Yaşamımıza vurduğumuz pranga Aşk; aslında bu prangalardan Kurtulmak adına vardır hayatta O peri ve gözleri Çektiğin tüm özlem, hasret ve sancılar Zamanın kadranından kopartmak adına seni Varlığının özünde ki Ateşi yakmak için varlar Sus ve dinle Ağır ağır çıkacaksın Bu merdivenlerden Ahmet Haşim’in deyimiyle… |