Çağdaş Türk Şiiri
GÖÇ MEVSİMİ
Balkonda sararan yapraklara bakıyordu Her yıl usanmadan dirilen ihtiyar ağaçta Çocukluğunun suçsuz ormanları saklıydı Yağmurla öpüşen çimlerin burcusu hava Dalgıç ruh hicret etmiş mazinin en dibine Renklerini kaybetmekmiş olmanın bedeli Büyüdükçe hasret kalmak masumiyetine O bütün ahbap hisler şimdi birer yabancı Çocuklara merhametle bakan yaşlı gözler Felç olmuş sezgilerin tarifsiz hüznü meğer Asırlardır yaşanmayan bir saray hatıralar Anılar masallarla karışmış durmuş iç içe Dön bak ne kaldı yorgun kalbinden geriye Günbatımı sızar eşyaların antik örtüsüne Ve tozların dansı başlar akşamın şerefine Bu kez senin için doğar gece ürkme sakın Göç mevsimidir, tadını çıkar kaçınılmazın Sarıl ayçiçeğine, tenha güllere, kefenin gibi Saçlarında rüzgarlar, alnında serin terinle Vefalı sessizliklerin sakin çığlıklarını dinle Elveda savaşlara, kinlere, kibirlere elveda Elveda bütün kötülüklere, elveda karanlık Elveda bebeklerin yakıldığı vahşi küremiz Elveda evrenin cehennem bahçesi elveda Ecel kurtuluş bize, ah ölüm, ne özel veda SEVDAMIZ DİYARBAKIR Onurlu hayatların şehrinde geçti ömrüm Bazalt avlularda kadim çocukluğum Nabzımda asırları yontan Dicle serinliği Sesimde zorlu zamanların buruk hatırası Gönlümün çağıltısı dolaşmış her karışını O bütün saflığı, berraklığı, ahengiyle Bizi aşkın varlığına hepten iman eyleten Sırlarım surlarına karışmış aziz kentim Sevdamız, Diyarbakır, mükellef evimiz Ocağında binbir çile harlanan irfanıyla Bir şehir ki en güzel öğretmeni gönlümün Bir şehir ki insanı kendiyle barıştıran vefa Ey barışın, anlayışın, haysiyetin başkenti Kıyamete dek kardeş kıl yiğit evlatlarını Sen ki hep iyiliğe hep doğruluğa layıksın Tarihin yüreğinde çağıldar sessizliğin Süleyman Tepesinde peygamber rüzgarları Hep okşadı yıllarca yetim başlarımızı Yorgun bakışlarımda dağlarının özlemi var Sevdamız, Diyarbakır, heybetli yoldaşımız Peygamberler dağının gölgesinde yeşermiş Baraj çocukları kadar sevinçlidir kederim Çünkü hep sende yaşadım ve bir gün ey İnşallah o merdane bağrına gömüleceğim Tarihin yüreğinde çağıldar sessizliğin Sen ki hep iyiliğe hep doğruluğa layıksın Kıyamete dek kardeş kıl yiğit evlatlarını Ey barışın, anlayışın, haysiyetin başkenti Bir şehir ki insanı kendiyle barıştıran vefa Bir şehir ki en güzel öğretmeni gönlümün Ocağında binbir çile harlanan irfanıyla Sevdamız, Diyarbakır, mükellef evimiz ARAF Adem’in tevbesi mi bükük boyunlarımız Ahlarız meyler gibi rüzgarın hırçın yurdunda Elde can, dilde canan, vurulduk en derinden Su içtikçe susarız, meded, su içtikçe susarız Ömürlük kırılışın hep yankısını derleriz Bir Zülkarneyn asası gerek çağa bir de set Vahşetlerin çiğnediği dünyamıza bir seda Saz yangın, mızrap yangın, nükte yangın Tutuşmuş bahtın harap güllerin bahçesinde Etten kafeslerimiz, duvarlarımız şehvet Dehşetli yarınların hep sureti siretimizde Kalbimiz sırat olmuş kayıp yörüngemize Bize bir İsa gerek Rabbim bize bir İsa Dinmeyen, yılmayan, savrulmayan bir asa Sararmışız, solmuşuz, dağılmışız, mahcubuz Topla bizi Sahibimiz, yeşert bizi Şahımız Ağların dağlarında kendimize hapsolmuşuz Buldur bizi bize ey şanı sonsuz Sultanımız Bitmek bilmez içimizde Nuh tufanları dindir Bir soluk ver daralan nefeslerimize ey Hu Bir şule ver ki çorak közümüz agah olsun Bilal Yavuz |
Balkonda sararan yapraklara bakıyordu
Her yıl usanmadan dirilen ihtiyar ağaçta
Çocukluğunun suçsuz ormanları saklıydı
Yağmurla öpüşen çimlerin burcusu hava
Güzel bir şiirdi, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...