Yazmak sana
nazlı bir sabah da
kadim bir kente hasret uyanmaktır seni özlemek... ve kalemin gücüne hayıflanmaktır sen hasretini yazmak.. dağarcığının kelimelerine sitemlenmektir sonra bulup da bir türlü yerli yerine konduramamaya kahırlanmaktır yazıp yırtmak yırtıp yazmak gel gitinde.. ve sanki alakasız bir istasyonda düşe/yazarken kaçırıp da treni öylece kalakalınca bohça çıkın cıs çıplak.. turna susmuşluğunda beklemenin kimbilirliği sorgusuna çekmektir kendini sana yazmak bazan da asumani bir imgelem de ararken, çiğdemli taze bahar düzlüklerinde siyah yelesinde tarçın rengi rüzgar taşıyan bir kısrak yılkının kızıl gelincikler diyarından kopup gelmişliğinde bir subaşı serininde kırmızıya kesmiş bir halde buluvermektir seni.. yazmak sana yaşmağının altinda taze gelinin dudak titremesindeki gizemi çözmeye sancılanmak gibi ve sana yazmak kadın Halfeti’de ırmak kıyısı cumbalı Asuri konağının avlusunda gonca gonca açıp da burcu burcu kokan o küçük siyah gülün dalında ötüşen bülbül-ü şeyda’ya öykünmektir H.H 📿✌ |