istanbul bir altın külçesi bütün tabiat bütün insanlar adeta efsunlu her şey bu mukaddesliğin takdisine uğramış
dev gölgeler arasından doğar güneş ışığında hayran bırakan manzara türleri kızıl balçığa bulanmış yağmur yağar zerre zerre sonsuz zamanın içinden gelmiş gizli sembollerle
bir debdebe bırakılır boğazın solgun yüzüne kaç zamandır aşkın erişilmez iklimlerinden tecrit aynasına girmiş rıhtımlarında gezinen poyrazın delilikleriyle didişir yelkenler sırtüstü yüzen sandalların suratını tokatlarken dalgalar
her ağacın dallarında cıvıl cıvıl öter serçeler erguvan çiçeği, hanımeli,akasya kokuları arasında güneş alevden bir ejder gibi kaynar yürekleri kurşun gibi eritip kendi cevherine benzeterek
büyükçe bir şimşek parıltısı şehrin yarı harap sokaklarını caddelerin her cihetini doldurur ufkun çizgisine kadar uzanan her dalga boyu her kıvrımını kendi rengiyle gözlere nakşeder mistik ilhamların huzuruna çıkar istanbul kim bilir hangi ihtirasların mahiyetini öğrenir
sonbahar mevsiminde turuncu boncukları olur parlak yelelerini sallayarak koşar bulutlar geniş kanatlı martılar açlıktan havalanır ağlayan seslerinden başka hiçbir ses duyulmaz seslerini bir daha işittirme çabasıyla uçuşurlar
sürüp giden tesadüflerinde ayrı bir merasim her gün yeni bir havadisle çalkalanır sokaklar büyük bir isyanın öncesi geceleri oteller her gün yeni baştan dolup boşalır gündüzleri elmas kadar parlak bir güneşin altında bin türlü hiddetle beraber yürür kalabalıklar
hulasa aşk fısıltıları, kanat çırpışlar, şıpırtılar kim bilir hangi sedef kabuğunda, balık pulunda, kaya çukurunda uyanan ay ve yıldız bir ev sahibi gibi hoş geldin derde elini uzatır dost hayallerin kentine han odasına köylü kızına
kış uykusunda sanırsın saray yosun bakışlı uçurumun kenarında bir fener gibi akşamın son ganimetlerine ışık tutar yavaş yavaş üstünün örtülüşünü seyreder istanbulun ta haliçe ilerleyen ve gerileyen dalgaların sağır gürültüsüyle
yağmurun sünger gibi delik deşik ettiği kaldırımlar üstünde aksiyle yürür bir yığın hayali varlık kökü çok derinlerde çınarların rüzgarla dağılan yaprakları dalga seslerinin tiziyle derinleşen devası bir su kütlesi sıcaklığını kaybeden göklerin altında namütenahiye doğru akarda akar
deniz kenarında iskelede vakit geçirir bank üstünde oturup akşamın saatleri tepelerin ötesinde güneş kendi ölümünün ayinini koyu lacivert gölgelerden hazırlar lahdini
ufkun kıvrımlarına gümüş zırhlar geçirip altın bir yelpazeden yayılır ışık parçaları uçuşur şuraya buraya ateşten yarasalar gurubun her bereketi yağar semavattan
yükler indirilir her gün birkaç geminin taşıyacağı ağırlıkta tekrar yüklenir, çivilenir tahta sandıklara yolcular güvertede kimi pencerelerde konuşur sadece ağlayan kadınların bakışları uzanır uzaklara oynaşır kızlı, erkekli çocuklar ay ışığında alaca karanlıkta evlerin bahçesinde
iki dizini altına alıp sandalyesinde öylece oturup durur kız kulesi her lehçesiyle hurilere benzeyen çehresiyle yalılardan gelen ışığın huzmesiyle boğazı bir altın filizi gibi tutuşturur eski istanbul kızlarının edalı bakışlarına nazire edercesine
ayın erişemediği gölgeler içinde evlerin çatıları sokak fenerleri daha çok trajik şekilde kırmızı gecenin koruyla kendi kendilerini yakarlar. açık pencerelerden dışarı vurur yaldızlı karanlıklar bir çok ressamın peşinden koştuğu muhteşemlikte latif bir manzaranın kadim ihtişamını hatırlatırlar
bütün geçmiş zamanları anlatan bir masal istanbul asırlar boyunca her efsaneden her şeyden bir tat çok az maceracının bir kaç haliyle yaşadığı bir büyü bir yığın ecdat mirası camilerde davudi ezan sesleri
vahdet içinde buğulu mavilikler derin ve erişilmez sırların gizi aşkın başka bir nevini keşfeder gibi bir tükenişten sonra yeniden doğuş gibi İstanbul
suda kavisler çizerek geçer bir kayığın ala bulaca aydınlığı çok eski bir metni tefsir eder gibi müphem parıltılarla onlarca gece kuşu bir akıntıya kapılmış karanlığın girdabında kendi musikilerini icra ederler çalan söyleyen dinleyen sadece kendileri görünmeyen tanburdan yaprak yaprak dökülür nağmeler
bir sonbahar meyvesinin yarım dilimine benzer ay müptela tepelerin üzerinde kızarmış ince ışıltılara koyu bir aşkın diğer unsurları gibi icat ettikleri ışığın değişik hazlarını yaşayıp mücevher değerinde mor, pembe, eflatun kıvılcımlar asil sırlarını taşırlar gecelere
çılgın bir hayalin düşünde mehtap perde perde açılan bir sonsuzluğun gümüşten yontulmuş dalga kıvrımları adeta bir rüyanın içinde istanbul
yeni bir ahengin sıcak kokularını saçar tadılmayan arzuların hasretiyle her zerre bir aynanın içinde hepsinden başka çehre ışıklar eski masallardan süzülmüş sesi duyulan rengi görülen her ne varsa hasılı hepsi istanbul da buluşmuş
karanlığın derinliğinde billurdan külçelenmiş son kıvamı bulunamamış henüz daha cazip seslerden üfler rüzgar inci kadehlerden iksirler çekip bir duanın sonucu gibi denizin üstüne fırlatır nefesini
bir kudretin etrafında tennurelerin dönüşleri niyazında hiç dinmeyen enfes figürler altın sırmalı çehreleri faslı baharın bambaşka ufuklarından taşınmış arap atları üzerinde cenge giden akıncılara benzer hepsi hoş duyguların cezbinde zamanı unutmuşlar
istanbul bir altın külçesi bütün kainat bütün insanlar adeta efsunlu her şey bu mukaddesliğin takdisine uğramış
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bir İstanbul Masalı şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir İstanbul Masalı şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
"çılgın bir hayalin düşünde mehtap perde perde açılan bir sonsuzluğun gümüşten yontulmuş dalga kıvrımları adeta bir rüyanın içinde İstanbul" Bu etkili örnek dizelerdeki gibi muhteşem bir tasvir; imgeler, gözlem ve sabırla yoğrulmuş kadim dilinizle ve şiire eşlik eden müzikle girdim içine İstanbul masalının, kaybolmak isteyerek esrarında.
Ah İstanbul daha kimler kimler anlatsa seni bitiremez güzelliğini, efsunlu kent her zaman sevdim seni başka bir yerde yaşamak istemem, eserinizi kutlarım saygılarımla
perde perde açılan bir sonsuzluğun
gümüşten yontulmuş dalga kıvrımları
adeta bir rüyanın içinde İstanbul"
Bu etkili örnek dizelerdeki gibi muhteşem bir tasvir; imgeler, gözlem ve sabırla yoğrulmuş kadim dilinizle ve şiire eşlik eden müzikle girdim içine İstanbul masalının, kaybolmak isteyerek esrarında.