YAN/IL/ĞI
evet;
seni bilememişim, sevgiye aç kocaman kocaman sarılmaya muhtaç olan bir tek benmişim galiba.. küçükküçükküçük kü-çü-men-cik bir tanrı parçacığı kadar sarılsaydın sarmalasaydın yalnızlığımı öpseydin güzel ve ıssız garipliğimi nasıl da sevinirdim çocukça sevinirdin, sevinirdik ikimiz yaşadıkça.. ahhh bilseydin bir bilebilseydin benim nice fırtınalardan sıyrılıp geldiğimi ve yıldızım sayıp, rotamı sabitlediğimi sana; insan sarrafı olmak aşka kâr etmiyormuş ben çoktan anladım da ahhhh ula uslanmaz deli yürek sen de anlasana! müneccimlik desen akla zarar "ahir’i mutluluk" diye düştüğüm bu yolda kupkurak yakıcı çöllerde veriliyormuş meğerse tek mola.. kavuşmak ve mutluluk düşü dönüşünce ap-acı bir serap’a; sevmenin tüm renkleri soldu, kurudu, hepten susuz kaldı "aden" denilen içimizde ki o vaha.. şimdi; sağnak gibi yağan afetten farksız acı sözlerini, kırk beşlik bir plak gibi günde beş vakit DERS diye dinletiyorum hep senin isminle çınlayıp duran kulaklarıma.. ne zaman bebek narinliği o öpülesi ellerinin avuçlarımda sıcaklığını hissetsem, anımsasam, sanki acımasız bir şamar olup iniyor o da yakıcı gözyaşlarımın iz bıraktığı yanaklarıma.. oysa ben böylesine susamışken sana senin geceler boyu asit yağmuru gibi saf-i keder olup susuzluğuma yağacağını, bu masum aşkı doğum anında boğacağını, Üstelik tam da yörüngene girmiş yaşam çizgimi de eşitlemiş ken sana....., nasıl, nasıl bilebilirdim ki; senin kasırğa tufanı olup gecemi gündüzümü eksenimi kaybettireceğini bana! 17:KASIM:2020 |