Kalsaydın biraz daha dostum.
Kalsaydın biraz daha be dostum.
Mektuplar yazardım yıllar önce sevdiklerime. O yıllarda çok güzel zarflar vardı her renkten. Sarısı , yeşili , mavisi ve hatta pembesi , yeşili maviyi sevdiklerime, dostlarıma yollardım. Severdim mektup yazmayı. Gecenin bir yarısında, babamın antika saydığı külüstür günde iki kez kurduğumuz duvar saatinin tık tık sesinde, Ocakda yanan cıra alevinin duvara yansıması ve alevin Duvardaki ahenkli dansıyla yazardım. Mektup bittiğinde özenerek katlayıp zarfa koyuşum. Olaydı da , ben de hala o keyifli bir o kadar hüzünlü mektuplarda kalabilseydim. Antika saydığımiz külüstüŕ saat tık...tık... tık ederken alevlerin duvardaki dansını hala görebilseydim... Ağrı kesicinin tesiri gectiğinde yine gecenin ızdırabı başlayacak. Yorucu günün yorgunluğu çökecek üzerime. Her saniyede ayrı bir duyguya gülümseyeceğim. He birde dostumun gidişi içimdeki hüznü hepten körükleyecek.. Yaşlı bir çınar gibi yere çökmemek için direneceğim. Omuzlarım dar ve çelimsiz. Yüküm ise büyük ve ağır. Bilseydim yılları üst üste dizmezdim. Artık eskisi gibi dünyayı sırtlayıp kaldıramıyorum. Düşlerime hüzünler el koydu sinsice. Kalsaydın be dostum biraz daha. Sokaklarda telaşlı yürüyüşlerimi, içime keyifle doldurduğum nefeslerimi.. Karanlıkta Eve dönüşlerini. Yaktığım ocak ateşini , akşamlarımı... Güneşli günlerimi , uzun bitmek bilmeyen gecelerimi özlüyorum. Kargayı kacıran sesimle söylediğim türkülerimi , gülüşlerimi özlüyorum. Oysa yazmak , benim için nefes nefese koşmak gibidir. Yorgun , yitik , kimsesiz, kırılmış ve soğuk bir taş parçası gibiyim. Savrulmuş, kalplere saplanmış bir taş parçası gibi... Yazamıyorum artık eskisi gibi . ( mehmet külte 2018) |