Kadın ve İmge
Dalmak istemem rüyaya,
Yaşamdan dakika kaybederim diye, Hayaller kurmam, Hayaldir düştür ya, gerçekleşmez bilirim, Unutmam geçmişimi ama takılı kalmam orada, Beklerim gelecek güzel günleri umut ile, Severim alabildiğince yüreğim, aldırmam kimseye, Baş kaldırmış sevdaların takılırım peşine, Düşünmem ne düşünürler ne olacak sonum, Yaşamaktır tek dileğim severek ölümüne, Sevmenin ve sevilmenin yasaklanmış olduğu bir dünyada, yinede inatla seveceğim ve seviyorum diye haykırabilmek, önüne konulan yasaklara başkaldırıp, bu sevdanın sonunda neler olacak diye düşünmemek, gurur yapmadan sarılabilmek sevdalara insan olmanın en güzel özelliği galiba. Doğada var olan her canlı sevilmek ve sevmek ister, Hele insanoğlunun bu duygulara çok daha fazla ihtiyacı vardır. Sevdiği, nefretleri yüreğinde taşımadığı için ödüllendirilmek ister. Yalnız bu mümkün değildir. Yirmi birinci yüzyıla girmiş olmamıza rağmen hala nefretler ödüllenilirken, seven yürekler prangalara vurulmakta, hatta sevmenin bedelini hayatı ile ödemektedir insan. Özellikle biz kadınlar için tamamen yasaklanmıştır sevmek. Önümüze konan namus anlayışı iki bacak aramıza sıkıştırılmış bir anlayış olarak kalmıştır hep. Oysa kişinin namusu beyinde başlayıp, beyinde biter. Beden elbet bir gün toprak olacak ve gördüğü hasarları yok edecektir. Oysa beyindeki düşünceler nesilden nesile aktarılacak kendinden sonraki zamanlarda da gelecek olan toplumu etkileyecektir. Bir toplumun kadını eğitimsiz ve öğretimsiz bırakılırsa o toplumun var olması düşünülemez bile. Erkeği de, kadını da yetiştiren ve üreyen, üreten tek varlıktır kadın. Kadın cahilleştirildiğinde ondan topluma faydalı evlatlar yetiştirmesini beklemek bir hayal değil midir? En acımasız yasaklar kadınlara getirilmiş, erkek kendi namussuzca düşüncelerini uygulama alanı olarak kadını seçmiştir. Baba, kız evladını para karşılığında bir başka erkeğe satabilmekte, o yaşına kadar herkesten, her şeyden sakındığı kızını (bekâretini) , davul zurna eşliğinde, binlerce insanın gözü önünde ve çevresindeki insanların şahitliğinde, o akşam (gerdek gecesi) neler olacağını bile bile, bir başka erkeğe (çoğunlukla da nikâhsız vermiştir) Oyunlar oynayarak sunmanın mutluluğunu yaşar. Bu mutluluğu yaşarken, kızını sattığında cebine attığı paraların gıcırtısını duymaktan da büyük zevk alır. Cebine koyduğu paralar bu yaşa kadar büyütürken (sanki görevi değilmiş gibi) yaptığı masrafların bedelini, hizmetkâr olarak gönderildiği kişilerden talep etme hakkını bulmuştur kendinde. Hangi canlılarda vardır para karşılığında evladını satmak. Ben çok araştırdım ama maalesef bulamadım. Eğer bulan, bilen dostlar varsa lütfen söylesin. Kadın her zaman aciz ve korunmaya muhtaç varlıklar gibi görülmüştür toplumda, yalnız bizim toplumumuzda değil, tüm dünyada aynı düşünce hâkimdir. Sanki kadın kendi namusunu koruyamaz. Fiziksel anlamda bizlerden çok güçlü olabilir erkekler ama beyinsel anlamda aramızda hiçte fark yoktur. Hatta bir araştırmaya göre kadın yaşarken beyninin %50 bölümünü kullanmakta. Diğer geri kalan bölümünü kullanmamaktadır. Birde kadının beynini tam kapasite ile kullandığını düşünecek olursanız sonucun neler olacağı çok daha net görülecektir. Beklerim baharları, getirecek cemreleri diye Beklerim göçmen kuşları seni alıp gelecek diye Bakarım güneşe kamaşsa da gözlerim Güneş ışınlarında yalnız seni düşlerim Gülen yüzünü sevgi ile bakan gözünü Aş diye verdiğin sevgini alırım yanıma Yoktur ki senden başka dileğim… Oysa kadının da yüreği, elleri, gözleri, bedenini dimdik ayakta tutmasını sağlayan ayakları beyni vardır. Oda bilir düşünmesini, sevmesini, sevilmesini, Onunda arzuları, istekleri emelleri vardır. Ne kadar bilse de hep dilek ve temennilerde kalır sevmenin ve sevilmenin yasaklanmadığı bir dünya isteği. Önüne çıkartılan törelere, berdellere ve engebeli yollara rağmen, hiç tüketmek istemez umudunu ve “bir gün alıp götürür bilinmezliklere” diyerek bekler sevdiğini. Ölümdür aslında bu sevginin sonu ama aldırmaz, baş kaldırır yüreği aldığınca, gücü yettiğince ayak direr kavuşabilmek için sevdasına. Kadının istediği tek şey sevgidir aslında. Bulutun yağmur olup tekrar yeryüzüne dönebilmesi için nasıl buhara ihtiyacı varsa, insanoğlunun da yaşama iki eli ile sarılabilmesi için sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı vardır. Bu duygu yalnız kadına ait bir duygu değildir, Erkeklerinde su, hava, ekmek gibi ihtiyacı vardır sevgi denen bitimsiz duyguya. Bir yakalandı mı insan sevgi hastalığına bir daha asla vazgeçemez ve ona yaşamın olmazsa olmazı damarlarına sevdayı şırıngalar yavaş yavaş ve gerçekten yaşamaya başladığını anlar, kan yerine sevdayı verdiğinde damarlarına. Güneş her sabah sevgi ile doğar doğudan ve soğuktan değil sevgisizlik ve hoşgörüsüzlükten üşümüş bedenleri sarıp sarmalayıp ısıtır, Cemreler düşerken havaya, toprağa ve suya sevgileri müjdeler ve doğanın an be an değişimini anlatır. Bunu yaparken de yine sığındığı tek duygu sevgidir, Aniden olmaz mevsim değişimleri. Günler, haftalar aylar içinde yavaş yavaş ve üç yüz atmış beş günde tamamlar değişimini. Yıldızların her akşam semalarda parlaması ve ay ile el ele verip karanlık geceleri bir nebzede aydınlatabilmesi bile iki gezegenin birbirine olan sevgisi ile olur. Denize vururken ayın şavkı, denizin en kuytu yerlerine saklanmış olan yakamozların dansına vesile olurken bile sevgi gerekir. Toprağın karnı acıktığında ekilen tohumlar, açıkmış olan karnının doymasına nedendir. Toprak ana kendi karnını doyurduğunda, geride kalan açları doyurabilmek için üremesini sağlayan bile sevgidir. Toprağa atılan tohumlar sevginin ürünü olan fidanların yeşermesini sağlar ve dünyada aç kalan canlıları doyurmaya başlar. Kadında toprak gibidir, Kendisine verildiğinde sevgi, ürer, üretir, güler gülümsetir, yaşar, yaşatır, sever sevilir.. Sihirli bir değnek vardır adeta elinde, dünyada var olan tüm kötülükleri yok eder anında. Kelimelerim şiirleşir senin sevginle, İmgeler hücum eder yüreğime ve beynime, Gizlemem sana olan sevdamı, Anlatırım alenice, Kanatsız kuşlar bile kanat takar imgelerde Yaşar kardelenler ebediyen Açar menekşeler her mevsimde Çiçeklenir ıhlamurlar yazda kışta baharda Aşkın imgesi ya bunlar, Can bulur sevdan ile bekleyen yüreğimde. Ben kadınım, beynim, yüreğim, tenim, bedenim ile ama kadınca düşüncelerle değil, insanca düşünüp insanca yazıyor ve insanca algılıyorum. Çünkü ben kadından önce insanım. Yüreğim kadınca çarpsa da, insanca direniyorum dünyada var olan ve insanı iki parçaya ayıran insanlık dışı yasaklara. Bana kadın olarak bakıp, kadın olarak değer veren her şeye inatla karşı çıkıyor, kadınca varlığımı değil, insanca varlığımı kabul ettirmeye çabalıyorum. Kâh kuşlarla konuşuyorum. Onlara anlatıyorum özgürce uçabilmenin ve sevebilmenin insan olmanın en büyük erdemi olduğunu. Onlara anlatıyorum, bana insanca değil kadınca bakılıp, kadınca değer verilmenin ne kadar acı bir duygu olduğunu. Onlara soruyorum, sonsuz maviliklerde kanat çırpıp, hiç bilmediğim ya da algılayamadığım özgürlük duygusunun nasıl bir duygu olduğunu. Kâh ağaçlara yalvarıyorum, nasıl kırarım esaret zincirini, Kah ufuktaki karartılara sesleniyorum, yoksa siz misiniz o. Kah masmavi okyanuslara yelken açmış gemilere bakıyorum gözlerim dolu dolu, alıp götürür belki beni. O zaman anlarım belki özgürlüğün ne olduğunu. Kadınların (yani kadından önce insan olduklarını kabul ettirmeye çalışan insanların) sesi oluyor, onlar adına da konuşuyorum adeta. Biliyorum yaşadıklarını ve içinde bulundukları kıskaçların ne olduğunu, hissediyor, anlıyor ve duyuyorum. Çünkü bende kadınım. İnsan olmak için çabalayan kadın, var olan sevgisini haykıramaz ağız dolusu., anlatamaz lal olur dili. Seslenir sevgiliye gerçek kelimelere değil imgelerle duysun beni. Kuş, ağaç, çiçek, bahar, yaz, kış v.s gibi taktığı isimlerin hepsi sesleniştir sevgiliye. Söylenmemiş en güzel kelimeleri bulup çıkartır kelime dağarcığından sunar ekmek, su, hava diye sevgiliye. Bazen kullandığı imgeler, yüreğindeki acıdır, özlemdir, hasrettir, isyandır yaşama ve konan yasaklara. Bazen yüreğinden acı ile damlayan yaşlar döker imgelere, bazen gözünden akan kandan yaşı anlatır. Bazen, umut olup açar her mevsim içinde, bazen bir volkan olup yakar tüm dünyayı. Bazen engel olamaz içindeki dalgalara döver durur kıyıları. Bazen de durgun bir ırmak gibi sessizce akıp gider onun için açılan arkta. Ama ne olursa olsun, ister kasırga, ister durgun bir ırmak, ister dalga, ister gözyaşı, ister yıldız, ister güneş ister bahar var olan her şey yalnızca içindeki direnci ve bitimsiz sevdasını anlatır yaşadığı evrene. 11:10 (Bitmedi umudum, bir gün ama bir gün Yüreğimize vurulan prangalardan kurtulacağız.) Türkan Dinçer |