0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
836
Okunma

BAŞKA DÜNYA?!
Yürüyordu insanlar
Yedigöllerin kıyısında
Suya düştü gölgeleri
Ağaçlar da öyle
Suların aynasında
Tersine büyüyen
Suda yürüyen hayat!
Yedigölleri gezen bilir
Bir yanı gerçek
Bir yanı zahiri
Yer deniz, gök deniz
Yedi kat gökleri
Gidip gezip gelseniz
Ne hayat var kim bilir?!
Hayatı bir tarif et;
Toprakta ayrı,
Suda ayrı hayat
İki ayrı dünya mı var
Aynalar olmasa
Olmaz mı ahiret
Başkaca dünyalar?!
Şaban AKTAŞ
03.11.2020 - 10.04
Görsel: Şaban AKTAŞ
GİTTİN GİDELİ
Yasemin kokusu ne kadar keskin
Güz günü sokakta bağrıma estin
Sen göğsümde nefes içimde sestin
Kesildi ses soluk gittin gideli
Gül karanfil sümbül bülbül dünyası
Çiçek çiçek hasret gönlümün yası
Yuzünde tomurcuk güllerin hası
Kesildi selamın gittin gideli
Sokaklar yasemin güller kokuyor
Gecede ay yüzün gökten şavkıyor
Seherinde bülbül güle şakıyor
Bülbül oldu gönül gittin gideli
Sensiz adım atmak mümkün mü gülüm
Yüzüne bakmadan yaşamak ölüm
Ayrık ölümden bin beter zülüm
Kül eyledin beni gittin gideli...
Şaban AKTAŞ
03.11.2020 - 16.01
DİLEK PINARI
İçimde orman çokluğu
salkımsaçak
sevgi dolu kardeş duygular
neler neler düştü aklıma?!
...
Ah ayrılık olmasa
ne gözlerim taşar
ne de ağlayan kayalar ıslanır;
böğründe dağların
gözlenmez olur gözeler...
Yedi Göller’in
yedi oluklu dilek pınarı
kayını, gürgeni
lâdini, çınarı
senin için boylandı
derin vadilerde
güneşe uzanan göknarı...
İnce uzun boylu,
düzgün ağaçlarca sevdim
ebediyen ben seni,
pastel renkli bahar
senin için dokundu..
bu bahar sonbahar
aynasında derin göllerin
sarı sıcak hüznüne
yaprak yaprak dokundum
göz göz, damla damla...
Dilek pınarında
her oluktan
seni içtim bir yudum
seni diledim Tanrıdan;
sensin benim gönül yurdum;
sağlık, huzur, mutluluk
derken gözüm ıslandı
neden böyle hep
hasretle ben
düğüm düğüm yutkundum?!
nazlı göl, sazlı göl
derin göl, serin göl
büyük göl, küçük göl
-fikrimin ince gülü-
yedi oluklu dilek pınarı
bolu dağlarında safran çiçeğim
yediveren gülüsün
yüreğimde heyelan
yedi ayrı set gölüsün...
Şaban AKTAŞ
03.11.2019 - 18.31
KAYIP KUŞAĞIN KAYIBI
Öyle bir darbe yemiştik ki biz
Her şeyimizi yitirdik
Zifir zindan
Hapislerden çıktık fakat
Henüz kendimize
Tam anlamıyla gelmiş değiliz!..
Sanki üstümüzden gelip geçen
Ezici öldüren demir çelik
Koskocaman ağır bir silindirdi...
Kendimize gelirken ağır ağır
Daha neleri kaybettiğimizi
Yeni yeni anlıyoruz
Bizler Altmış Sekiz ile
Yetmiş Sekiz arasında
Kayıp bir kuşakız
Her gün yeni bir kayıp
Sayıp geçiyoruz işte böyle,
Kayıp kuşağın kayıbı
Acaba kimlerin ayıbı?!
Şaban AKTAŞ
02.11.2020 - 23.43
DÜN BUGÜN...
Dünler bu gün gibi
Yarın da
Bu gün gibi mi olacak;
Yanıt, yaşar isek, evet!
Bildiğimiz çok şey
Kolay kolay değişmez;
Biz değışmedikçe
Ne sömürü düzeni
Ne tembellik
Ne de devlet değişir!
Değişen her gün
Ya biraz ileri
Ya biraz geri
Göze görünen,
Doğan güneşin yeri,
Saat Onikiyi vurunca
Günler aylar ile
Onikiyi doldurunca
Yıl ile mevsimleri...
Aydınlanan kişi
Aşk ile düşten, işten
Tırnak ile dişinden
Nasibini alan kişidir
Ha gayret
Yetiş günün ışığına
Pirinç pilavı, bulgur
Tane düşsün kaşığına...
Şaban AKTAŞ
31.10.2020 - 16.33
İNCE BİR KİTAP
Çeki düzen verir iken kitaplara
Tozlanmış raflarda
Elime bir kitap geçti bu sabah
Elden elden ele dolaşmış
Bana kadar ulaşmış...
Bir dizesini okuyunca
Karıştırdım ister istemez
Bir de kuruyup kalmış
Sapsarı bir dal yaprak var
Sekiz ilâ
Dokuzuncu sayfa arasında...
Yudum yudum
Su içercesine okudum
İncecik bir kitap
İnceliklerden geçmiş
Kapak dahil Elli sayfa
"Su içmek güzeli
Şairi Oğuz Özdem!
Şiirini sevmesem
Yazmazdım çalakalem
Bir ben değilmişim
O da güneşe düşmüş
Aşkı içip ne ahlar çekmiş...
Ah ah;
İyi ki elime geçtin
Okudum seni bu sabah
Yüreğimi buldum yüreğinde,
Şair sen çok yaşa
Dem aynı dem
"aşk-ın" sırra kadem...
Şaban AKTAŞ
02.11.2020 - 15.03
AYRI SAATLER
Birisi hareket halinde
Öteki, masada duran
Diğeri elimde şimdi
Zembereği kurulan
Aynı anda olan biten
O kadar çok şey var ki
Birbirinden haberi yok
Uyuyan, uyanamayan
Sessizliğin içine bir bir
Gömer her şeyi zaman
Yerinde derin iz yapan
Kağnı tekeri çaresizlik
Şaban AKTAŞ
01.11.2020 - 15.46
TÜRKÜLER
Bir kaval, bir sipsi,
Yankılanır ki
Dağlar birden
Yanar yürek o an
Sızlar içim
Sanki ciğerime
Sürmene bıçak
Cız edip batmış
Bir amazon askeri
Ok atmış
Bağrıma mızrak
Saplanmış gibi
Belleğimde
Çakılır kalır
O dillerin sesi...
Kaşı kalem
Gözü elem
Eli beli
Dalı kolu
Akkavak
Selvi boylu
Güzellerin
Siyah saçı
Zülüfleri
Kirpikleri
Batar içime
Sivri uçlu
Yılandili
Hançer gibi...
*
Ah bu Karadeniz
Türküleri bağrımı yakan
Yanık kaval
Kabak kemane
Tulumzurna
Horon tepen kızlar
Üç telli bağlama
Davul zurna,
Al duvaklı gelin
Telli turna;
Dağlandı yine içim
Duman duman
Dağ başları gibi
Savruldu sisim
Çağlayıp coştu
Taştı dereler
Ağlattı beni
Bir güzelin sesi
Bağrıyanık, içli mi içli...
Kadim Anadolu’dan
Binlerce yıllık
Kültür harmanı
Anne baba
Nine dedemizin
Dilinden, telinden
Gönül armağanı
Ata yadigârı,
Kalıt bize kültürel
Dilden dile ses
İçimize nefes türküler...
Şaban AKTAŞ
01.11.2020 - 11.50
5.0
100% (2)