KENTİN GÜRÜLTÜSÜ
Kentin gürültüsü bunaltıyor insanları,
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha Matkap sesleri oyuyor içimizi, vinçler, greyderler, arabalar, uçaklar.. Birde lağım kokan sokaklar bu gri şehirde. Gökyüzü mutsuz, hava kirli Tıpkı kirletilmiş insanlar gibi.. Gitmek, çıkmak istiyorum uzun bir yolculuğa Arkamda bırakarak bu kirlenmiş şehri. Alıp başımı gitsem doğanın bakir kalmış yerlerine. Orada dolduracağım getirdiğim boş valizlerime, Dağların sessizliğini, kuşların cıvıltısını, karların beyaz örtüsünü, Pınarların şırıltısını, çiçeklerin mis kokan kokusunu Ve denizlerin dalga seslerini. Sonra dönmek istiyorum o gri kente Bir an durdurarak zamanı. Bir yudum mutluluk vermek için biçare insanlara. Açacağım valizlerimi, içlerini tek tek boşaltarak. Zaman durdu aniden, matkaplar, greyderler, vinçler arabalar. Yayılıyor ilk önce çiçeklerin mis kokuları, Kaplıyor her yanı , karların beyazlığı Duyuyorlar insanlar her yerde dalgaların sesini Sanki bir Mozart, bir Chopin’i dinlercesine Zaman akmıyor artık dağların sessizliğinde. Sakinleşiyor insanlar, huzursuz bedenlerinde.. Ve istiyorlar ebediyen dursun zaman, Doğanın güzelliğinde. Patlamasın volkanlar, olmasın depremler, gürültüler, içimizdeki sarsıntılar.. Ama zaman durmuyor, başlıyor yeniden akıp gitmeye. Sonra tekrar dönüşüyor o koca kent gri rengine. Başlıyor yeniden gürültüler, koşuşmalar, Yerleşiyor insanların kaybolmuş bedenlerine Yaşamın yorgunluğunda. Artık duyulmuyor çığlığım, kuşlar artık benimle değil, Ne dağların sessizliği, ne dalgalar.. Artık alamıyorum çiçeklerin mis kokularını, Alıyor yerini iğrenç lağım kokuları. Beynimdeki uğultular, uğultular Bedenimi sağır edercesine. Sanki beni iter gibi acımasız yaşamın cehennemine. 11.10.2020 Eskişehir |