SON PERDE
Gökyüzünün ağladığı,
Güneşin kayıplara karıştığı, Günün gece gibi karanlıklaştığı bir tarihte... Bilinmez hangi sokağın hangi evinde. Oturuyor bir kadın bir erkek akıllarından sonsuz düşünceler geçerek. Ev harap, ev viran Öyle ki insan bir an tavan üzerine çökecek sanıyor... Sanki ev değil de yaşanan üst üste atılmış tahta yığınları gibi duruyor... Kadının... Omuzlarında bukleleri kumral saçlarının, Yüzünde acının gölgesi... Gözleri yitirmiş ferini... Beyninde yankılanıyor durmadan an be an yakınlaşan ayrılığın ayak sesleri... Erkeğin... Ellerinde kutsal izleri emeğin, Her yanında fakirliğin kabullenilmişliği... Gözleri kısık... Sanki gözleri, yüzüne öylesine yerleştirilmiş iki derin çizgi... Yüreğini burkuyor sık sık kasvetli bir aşk bestesi... ... Seni seviyorum... Bembeyaz martının denizi, Asırlık çınarın ormanı, Masum bir bebeğin uyumayı sevdiği gibi... Ama sevdiğim... Adım kadar eminim... Şu yüce dağlar belki aşılır da... Aramızdaki engeller aşılmaz asla... Ve bu yüce, bu asil, bu masal sevgi yine kalır kalmasına Ama... Ne yüce, ne asil, ne de masal olur adı o koşullarda... dedi kadın... Erkeğin gözleri hep kısık Sanki hiçbir şey olmamış gibi Yalnız başı önünde... Bir ara aldı yüzünü ellerinin içine... Ve karıştı gözyaşının gölgesi Emeğin gölgesine... |