SIR (ARŞİV)
SIR
Bir benden içeri, Cismimin hiçlik denizinde buldum kendimi, Molekül bileşik yığını bu beden Lahuti bir ruh ile dolmuş yanmış Pişmesi için bir senaryoyla boyanmış. Ebede gider imiş, ezelde hep var imiş, Zahirin perdesinden oldukça ağyar imiş. ...................................................................... Kırışıyor gün geçtikçe esmer tenim Ona veda ediyor bir kısım dost bildiklerim. Alacaklı olmuş dişlerimi götürüyor, Bir bakteri ordusu, görevini eksiksiz bitiriyor Bilmem kaç yıl geçti O simsiyah saçlar bu başı terk edeli. Renkler de duman duman azaldılar. Heyhat! gidenler geri gelmemek üzere ayrıldılar Sessiz sedasız belli ki toprak oldular. ................................................................................. Karanlık bir kuytuda, Hiç görmediğim beynimin kıvrımları da eksiliyor sanki, Dünyadan çekip oraya attığım, Silinmez sandığım rengarenk fotoğraflar, Griye boyandı bir kısmı, pek de net görünmüyorlar. Gün geçtikçe toprak daha çok çekiyor yorgun bedenimi Boyum uzamıyor ve dahi kısalıyor kemiklerim, kelimelerim Kaslarım başına buyruk hareketler içinde Lif lif yok oluyorlar, ten denen bu garip çuval içinde. Görmüyor artık uzakları gören gözlerim Ara ara hiç gelmeyecek gençliğimi özlerim. Naçar! Belli ki verdiklerini geri alıyor Yaradan. Belli ki bu bedendeki birçok hamur Topraktan. .............................................................................................. Sırrın ifşa olduğu gün mü gelmeliymiş ölüm. Bu çetin sınavda ipucunun sınavın kendisi olduğunu Sınav sorularının kendi cevaplarına denk kaldığını Yaşamanın sadece bir sınav anı olduğunu Gözlerin gözcü, dillerin sözcüden ibaret Bu aciz bedenin; Sınavın basit bir eleman torbasına konduğunu, İnsan böyle mi bilmeliymiş be Gülüm Sırrın ifşa olduğu gün mü gelmeliymiş ölüm… |