TASAVVUF HİKMETLERİAKSÂ 1. Hikmet Yaşamadantaşamazsın, taşamadanaşamazsın, aşamadan pişemezsin, pişemeden bilemezsin, bilemeden diyemezsin, diyemeden yağamazsın, yağamadan akamazsın, akamadan coşamazsın, coşamadan bulamazsın, bulamadan olamazsın, olamadan dinemezsin, dinemeden ölemezsin, ölemeden doğamazsın, doğamadan öremezsin, deremezsin, seremezsin, eremezsin. 2.Hikmet Zerreler, Hakk’ın ordularıdır. Hisset, Rahmân’ı tesbihde, cümle müşterek tavâfları. Vazîfelerini hakkıyla îfâ, onları zikrullahtan alıkoymaz. Bu ahvâl, idrâklere filhakîka ibrettir. Sıddıklar, ancak Rahîm’inrâzı olduğu haskullarıdır. Zîrâsadâkatle bağlanılacak, O’ndan başka Sâhibyoktur. Lâ ilâhe illâ hû. İnkâr, akıl yürütememek, anlayamamaktır. İnkârcılık, yeryüzünde haksızca büyüklenmenin, inanan ufukları küçük görmenin çocuğudur. Oysa îmân, anlamaktır, akıl yürütmektir, havas işidir. Hakîkati reddetmekse, asıl bayağılıktır. Herşeyi yaradamayan, bir şeyi yaradamaz. Bir şeyi yaradamayan, herşeyi yaradamaz. Yaradan yaradılamaz, yaradılan yaradamaz. Tevhîdin bürhanları, ne leylâ, nebeyzâdır. Zulmetmekse; acziyet, noksaniyettir. Ol kadîr Sübhân, nâkıstan, mecâlsizlikten, adâletsizlikten münezzehtir. Mağrur, ırkçı, kaderci; racîm iblisinkibri korkaklığından, ezikliğindendir. Teslimiyet fezâsının pâdişâhı;Muhammed aleyhisselâmın tevâzû edebiyse, cesâretinden, yiğitliğindendir. Ey nefsim,sen,korkaklardan değil, cesûrlardan ol. 3. Hikmet Vahdet bahrinin dalgıçlarına serinlik, harâret karasalında. Hakk’ın ummânına dalmak, âşıklara nefestir, teneffüs vaktidir. Yığılımı Hayy deyu haykıran dalgalar, sanki su değil, ışk oduna benzindir.Tûfânlar ki, ney ve rebab düetidir. Şemsi batarken görürsün, hâlbuki cihânın diğer ucunda doğmaktadır. Ölmek de, öbür âlemedoğmak değil midir. Ölmeden ölmek, dirilmeden dirilmektir. Asıl uyanıklık, insanı dünyevî değil, uhrevî bir imkân olarak, görebilmektir. Yetîmi gözetmeyi, rızâ içün fırsat bilmek, ne güzel çıkarcılıktır.Ki Cenâb-ı Hakk, rızâsını lutfetmezse sana, sekiz cennete girsen dahî, zinhâr tesellî etmez,edemez,sonsuzca. Evrende en mümtaz akrabâlık, inananların uhuvvetidir. En bedhah hısımlıksa, inanmayanların îmâna karşı aynı cebhede birleşmesidir. Asabiyye aynazları, ne sarp ne çetindir. Renkler, biçemler, sûretler, sîretler, hacimler, boyutlar, kıvrımlar başka başka. Ama vâbeste oldukları gerçek hep bir. 4.Hikmet Aklının kalbi, kalbinin aklı olmayana, ne çâre.Şerîat mâşûkunu gizliden gizliye sevenlere,vuslattan ne pay vardır. Dürüstlük pınarından içmeyen teşne yürekler, güdümleye güdümleye hîleye dönüşen şaşkın dimağlar, bu şeffaf sırattan nasıl geçebilir.Takiyyenin âkıbete têsirini görmüyor musun. Ciltler, muhtevâlar, çehreler, kültürler,milliyetler, diller, O’nun âyetlerindendir. Aynı zamanda,fettanbeyazcıların, kafatasçılarıntuğyanlarını artıran, imtihanlardır. Bu, böyledir. 5.Hikmet Rasûlullâh aleyhisselâmın esirleri ilim karşılığında salıvermesini anlayamazsan, hâricî bedevîler gibi mâsumların içinde canlı bomba deyu nefsini patlatırsın. Gerçek gelmişken, ondan nasiblenememiş şol acınası kaybedenlerden olursun. Hâlık hazretleri, hâşâ, zorunda olduğu içün değil, dilediği içün yaratmıştır. Her istediğini yapacak güçtedir. Bârî’den başka yoktan var etmeye, varı yok kılmaya, güç yetirebilen mi var. Mamâfih -mümkün varlık- olabileceklerin en hayırlısı, en estetiğidir. 6. Hikmet Nakil, akıldan efdaldir. Çünkü akledişler, çeşit çeşittir, hem hamuruna nefs karışabilir. Nakilse haktır, birdir, bellidir. Naklin akıldan üstünlüğüne en güzel bürhan, nakli akıldan üstün bilenler barış ve huzur ve uhuvvet içindeyken, aklı nakle üstün tutanların birbiriyle bitmeyen kavgalarıdır. Müteşâbih âyetleri têvil, nebî olmayan idrâkin haddi değildir. Münâfığın bâtınî hendeklerine sakın, düşme.Saflar ancak, Zâhir’in câmisinde dürüstçe sıkılaşabilir. Varlık, yokluk, fânilik ve bekâ, Kadîm’in kulu, kölesidir. Kimse ol Musavvir kadar sevip, sevilemez. Ey nefsim, hak yolda, merhametin öfkeni geçsin. Bu, sünnetullahtandır. Duyu bilgisine aşırı güvenen mağrurlar, gözüyle görmediğine inanmaz. 7.Hikmet Dikkat eyle. Akıl yürütemeyen nice mağrur gavur, müslimânlara en fazla akıl taslayanlardır. Müslimânım diyen feylesoflar, haşir bedensiz olacaktır bühtânında bulundular. Takiyyecilerse bu küfrü, hâşâ İslâm Düşüncesi deyu okuttular. Oysa Hâşir, parmak izlerine kadar haşretmeye, râzı olduğunu cismiyle cennetine almaya kadîrdir. Nesebcilik lağımlarına düşmek, mücâhîd ecdâda vefâ değil, ihânettir. İşler ehline vurgundur. Başlık taslayan, baş değil, kuyruktur. Unutma,ol râşid halîfeler, hilâfet hırsını cân düşmanı bilmişlerdi. İşte düstûr, hilâl gibi salınmaktadır. 8.Hikmet Evliyâullâhın aşkı nasıl -bir- sevdâdır. Öyle ki akıl pîri, coşkun gönle öğüt için geldi mi, gönülden daha âşık kesilir. Yüzlerini İslâm’ın devletinden gayrısına dönmezler, zîrâ onun hâricinde kalan cümle rejimlerin, bâtıl olduğunu iyi bilirler. Sözde muâsırlık kapanlarınakapılmadan, ondört asırlık Muhammedî şerîati yol edinenler, asıl kurtulacak âşıklardır. Büyüklenmek ve küçük görmek asıl küçüklüğün karînesi, küçüklüğünü bilip sâde olmaksa,asıl büyüklüğün tezâhürüdür. 9.Hikmet Ekranlarda izlenen efektleri yaradan Kadîr hazretleri, elbette cennetlik kulunu cennetinde, yakuttan kanatlı atlara bindirip uçurmaya güç yetirendir. Belki daha önceki ümmetlerden kimselerin görmediği yığınla teknikterakkiye, bugün şâhidiz. Ey nefsim, ibret çiçeğini,söyle, ne zaman koklayacaksın. Milyar ışık yılı uzaklıkları içinde barındıran fezâ, cennetin ve cehennemin olabileceği genişlik hakkında ipucu vermiyor mu. 10.Hikmet Asıl dâhîler, helâl dâiresinden ayrılmayan, şüpheli şeylereyaklaşmayan, sürünün hatrı için örf deyu bidatlere sapmayandır. Elinden geldiğince dünyalıktan az faydalanıp, biriktirdiğini mâşûku için harcayan olmüttakî fedâîlerdir. Ey kardeş, çıkarları içün toprağı putsayanlar sana asıl vatanı unutturmaya. Cihânın cümle İslâm coğrafyası buradaki ülken, cümle müslimlerse milletindir. Milletin ki, müminlerielest bezminden berzâha, berzâhtan cennete,ne güzelkomşu. 11.Hikmet Olmuş olan, olacakların en hayırlısıdır. Riyâsızca alan el, riyâkârca veren elden üstündür. -Biz- denilince aklına dindaşı gelmeyen tefrika gürûhlarına, heyhât üstüne heyhât. Ölümün koç olarak boynundan çekilip de, cennetlik ve cehennemliklerin arasına getirilip boğazlanacağı vakti hatırla. O gün, sevinçten ve kederden ölmek mümkün olsaydı, belki iki taraftan kimse sağ kalmazdı. Unutma çünkü umutla! O ki, Zât’ına ne kadar şükredilse, yetmeyecek olandır. 12.Hikmet Asıl başarı, mutlak elit olan vâhid Hakk’ın, hoşnutluğunu kazanmaktır. Cihânda, Rezzâk’ın ihsanlarını yeterli görmeyip, kendine râkib gördüklerinin payına da göz dikenler, verilene şükredeceğine râkiblerini bitirmeye çalışanlar, kendini yeterli görüp azanlar, açık aramayı meşgale edinenler, ne acınasıdır. Hakîkatden yüz çeviren nicecinsiyetçiler, nice sözdeterakkîperverler vardır. Cennetin yasalarını, cihânın işleriyle karıştıran nice haddi aşanlar. Değil mi ki cümlemizin sâhibi Hû. Erdemli olanın ne olacağını erdemleri yaradan Sübhân’a karşı,hâşâ,belirlediğini zannetme hadsizliği. 13.Hikmet Muhtaç bir kap nankör oldu mu, Hakîm’in sonsuz hikmetummânına, gayrı necis zanla, hasım kesildiğini görürsün. -Hûrî- hakedenlere inâyet olduğu gibi bazı erkek düşmanıhatunların, hasedinden takılıp, haktan uzaklaştığı bir imtihan değirmenidir. Erkeğe verilmeyen analık nîmeti, evlâd üzerinde babadan üç misli hakkı bulunması lütfu, köre ne gösterebilir. Hem merhamet, öfkeden daha ziyâde birirâde, cesâret, basîret, şehâmet, ferâset, hamâset, fetânet ve kudret gerektirir. Mantığı nefsi olan kişi, hakîkati mantıklı görmez, zîrâdoğrular eşittir gerçekler, şımartılmış nefsine hoşgelmez. 14.Hikmet Ey cân, elleri gören, gözleri dokunan, kulakları konuşan, dudakları dinleyen bir yûnûs gibi ser postunu içindeki içeriye. Kahramanlık taslamaktan başka işe yaramayan, üşengeç yığınlardan pehlivan çıkabilir mi. Yiğitlerin kanıta ihtiyacı mı var.Adamlığı ancak, saklambaca muhtaç, tabansızlar anırır. Sâlih amelleri konuşkan, lügati herzelere uzak sosyallere, var/yok arası bir âhenk olan vaktin kıymetini bilene, ne mutlu. 15.Hikmet Felsefeler yalnızca birbirini yalanlamakta haktır, haklıdır. İslâm’ın karşısına felsefe bâtılını koymak, kıyasa yeltenmek, ancak ajan nakışıdır, işlendiğimekteb,boşluğun fakültesidir. Kur’an geleli dilimi yuttum diyen peygamber şâiri sahâbeye selâm olsun, ne güzel söylemiştir. Hiçbir şey beğenmeme, kendini beğenmekten ötürüdür. Herşeyi beğenmekse, karaktersizlikten.Müslimân, vezinlidir. Şerîat denince nefsin ürkmesi dahî şerîatin caydırıcılığına ne gökçek argümandır. Şerîatsız tarîkât, barikattır. Münkirlerin -dileseydi, azmazdık- söylevi, şeytanın -beni azdırmana karşılık- sözüne ne çok benziyor. 16.Hikmet Cenâb-ı Hakk hazretleri, ancak hakedenlerin kalbini mühürlemiştir. Çünkü insana, çalıştığı vardır. Ey oğul, âkıbetin, tercihlerine âşıktır. Bu kesik kliniğe,toy giren hekîm, hekîm girentoy çıkar. İrkil, özüne dön. Vurgunlar için uyanıklık, baygınlıktır. Öyle bir süzgünlük ki, saldırgan kurnazları, kurnazlıktan daha efdal, savurmakta, demiri penye kılmaktadır. Tekelcilere bir bak, asla tatmin edemeyeceği benliğininpeşinde, nasıl da gün geçtikçe daha çok azıyor, köleleşiyorlar. Hâsidlerin hasedi, bir yankıdır, eninde sonunda çarptığı dağlardan, döner dolaşır, yine içinden çıktığı nazârı vurur. 17.Hikmet İçindeki tamtakır kavanozun kapağını bir sıyır da gör, içerden göklere kanatlanan, ne kelebekler keşfedeceksin. Velîlerin baygınlığı, şarjöre sürülmüş mermilerin durumu gibidir, irkilecek zamanı iyi bilir, fişek yataklarında cinnet geçirmez, çünkü onlar içün sabretmek, yarısıdır dikey zaferin. Helal terakki ve gelişim ve keşif, âşıklar içün mâşûkuna kendini kanıtlama idmanıdır. Velîkimdir. Kamere, yıldızlara ayak bassa, besmeleyi, tefekkürü, hamdi unutmayacak sâdıklardır. En üstün âşıklar, Hakk yolunda en üşengeç değil, en çalışkan olanlardır. Takvâda yarış ne özel tanımdır. 18.Hikmet Nasıl da bambaşka; esîrler, enerjiler, rahimler, bükümler, antenler, çeperler, hücreler, atomlar. Lâkin özlerindeki mânâ hep bir. Adâlet rahmet, merhamet cesârettir, ürkekler ne bilesi. Cümle müslimânlarevlâd-ı şühedâdır. ZîrâHakk’ın inananları din bağıyla kardeş kılması, âlemdeki en üstün akrabâlıktır. Bu yüzden müslimânlıkla müşerref bir ingiliz, bir arab veya acem, birbirinden farksızdır, cümlesi salâhaddînlerin ve fâtihlerin ve târıkların birer koçak halefidir. Ey oğul; kavkı, kırıma hasrettir. Üstünlük takvâdayken, zanla kardeşine asâlet taslamak, ancak aşağılık kompleksini örtbasa çabalayan, takvâsızların işi olabilir.Oysa iblisi şeytan eden, inkâr değil, ırkçılığı, kibriydi. 19.Hikmet Rasûlullâh ve ashâbın nerdeyse hepsi arab iken dahî, Hakk onları İslâm’ın yayılmasına, ceddimizin, neslimizin ve bizlerin hidâyetine vesîle etmişken bile, nice bedirlerde, uhudlarda, hendeklerde Hakk içün ve yine O’nun imdâdiyle destanlaşan cesâretleri dilden dile dolaşırken hem. Tâ vedâ hutbesinde-arabın aceme üstünlüğü yoktur- düstûru, göndere çekilmişti. Ekseriyeti müslimân bilinen kavimlerden bile oncabedhah ve gavur ve münâfık ve fâsık çıkarken, bu denli kendikabîlesini tezvirâtle, îzâmla genelleme niyedir. Cehennemlik soydaşlarının soyunu inkâr ilâ hangi ırkçı nereye varabilmiştir. 20.Hikmet Birbirinizi gerçekten sevmedikçe îmân etmiş olamazsınız diyordu. Müslimân arab kardeşini, müslimân türk kardeşini sevmeyen bir müslimân kürd, îmân etmiş olabilir mi. Müslimân arab kardeşini, müslimân kürd kardeşini sevmeyen bir müslimân türk, îmân etmiş olabilir mi. Ve yine müslimân kürd kardeşini, müslimân türk kardeşini sevmeyen bir müslimân arab, îmân etmiş olabilir mi. Sevmek, sâdece -seviyorum- demek midir.Sevmek, kardeşlerine saygı duymaktır. Güçlüyken onları ezmemek, güçsüzken satmamaktır. Sevmek, empati kurmaktır. Hoşlanmayacağın şeyi kardeşlerine revâ görmemektir. Kendin için istediğini onlar için de istemektir.Senin ya da başkasının kültürünü, lisânını, hayat tarzını,onlara zorbalıkla dayatan, hiçbir rejimin, rejimcisi zinhâr olmamaktır. Ey yürek, sevmek, îmânın hoşnud ülkesidir, sevmemekse, îmânsızlığın çorak gurbeti.İşte, biricik varış yelkovanı. 21.Hikmet Fiilî nasîhler, hakîkat dâvâsının intizâm müesseseleridir. Leylin nehârla kılcal raksı, fezâ bahrinde denizfeneri nücûmun tavafkâr semâsı, kar ve yağmur dânelerinin birbirlerini zinhâr incitmeden turâb ilâ visâli, kapkara torpakta biten gökkuşağı meyveler, cânlarına-harekete geçirten- sırlar üflemektedir. Cenâb-ı Hakk, mâsivâyı yoktan var etmiştir. O’nun var ettiğini yok saymak, âyâtını inkâr değil midir. 22.Hikmet Aşkın evi, cihâd meydânlarıdır. Âşıklara, gazâda fâsid ve hâsid ve câmid küffârdan İslâm düşmanı kâziblerin kanını dökmek, mücevherâtden kadehlere cennet şarabları doldurmak gibidir. Hâdiselerin cereyânı, mütenevvî ebsâra, belki parmak izleri gibi ne özgün ilhâmlar, ne öznel esrârlar bahşetmektedir. Âdemoğlu, ancak kudretullâhı yansıtan bir âyine olabilir. Ey cân, cam özünü cilâla. İç geçirilen herşeyin dileyene nasîb olacağı ol nezih zemîn, ancak O’nu râzı edenlere yakışır. Tekâmül, nâkıs âcizlere lâyıktır. Ol sübhân Allah, tamdır, gelişmekten ve küçülmekten vebüyümekten münezzehtir. 23.Hikmet Hüsnâ esmâsıyla, ilmiyle âlemleri kuşatan Hû. Varlığı ve yokluğu, bilineni ve bilinmeyeni, gizliyi ve açığı saran. Değil evrenden, Hakk ihsânı mekiğiyle, şol galaksiden dahî çıkamayan ey nefis, kimden kaçtığını zannediyorsun. Karanlığa sıvışarak, ışığı yok edemezsin. Yalan ve zan ve iftirâ kulvarında gözlerini yumarak, düğümlere üfleyerek,asla hakîkat güneşlerini söndüremezsin. Asla. Adâlet nedir, yerine koymak. Fesâdât nedir, haksız yere yerini değiştirmek. Fettâh hazretlerinin mübârek fütûhâtının kemiyet ve keyfiyetini de, yine ancak kendi akdes Zât-ı Âlîsi bilebilir, şâyet dilerse dilediğine dilediği kadar bildirir. Düşün, seni hiç olmamışsın gibi yok etmeye kadîrken, rahmet hazînelerine boğuyor, neden. 24.Hikmet Yoktan -var ettik- dediği cümle mahlûku, vahdet-i vücûd diyerek yok saymaya yeltenmek, bilbedâhe dalâlettir. Belki yok dahî yokken, vardan da, yoktan da ötede, Hû vardı. Hiç yok olmayacak, hep var olacak, ol zâtından başkaBâkî yoktur. Bu, böyledir. Sübhânallâhi ve bihamdihî. Kur’ân-ı Kerîm’in üslûbuna bak, Melîk’in,zâtına verdiği değeri gör, ey ins, zerrâtın tesbihâtını duy, kalbini akışa bırak. İçindeki yüceyi arayışı görmüyor musun. Hiç arayan olur da, aranan olmaz mı. Düşün, aranan azâmet, etik elit, ancak izzeti ve arayışıyaradan, Kuddûs’ün katında olabilir, düşün. 25. Hikmet Selâm hazretlerinin varlığını inkâr etmiyorsan, daha ne duruyorsun. Bir yanda gerçek dîn; birleyen İslâm, diğer yanda ol Âdem gibi babasız yaradılan, kul ve nebî Îsâ’yı, putlaştıranhristiyanlık ve kavminden başka herkesi zâtlarına köle gören yahudilik. Kâbe etrâfında sevgiyle ve saygıyla kenetlenen her renkten, lisandan, kültürden, nesebden, hacimden, şekilden şol müslimân kardeşlerin beraber birleyişini, tefekkür eyle. Melâike, Âdem atana yöneldiklerinde, aslında ol Hazret-i Müheymin’in emrine itâatle secde ettiler, Âdem ancak bir perdeydi. Ey oğul, mühürlüyü, izin verilmedikçe,asla açamazsın. 26.Hikmet Ancak görmek isteyen lâyıklara, ol Mü’min, göstermekte pek lâtif. Kâbeye put diyen yalancıları hüsranlarıyla başbaşa bırak. İleride bileceklerdir. Kâbe, ancak Azîz Hakk’ın emridir, kıblen, şüphesiz, O’nun emrinedir. Ey oğul. İntikâmı dahî âdil, Cebbâr’ın neferi ol aşkla. Tek sıkımlık cânı var şu cihânın, bir göktaşı yeter cümle tekebbüre. Milyonlarca gök adadan sâde bir dânesi, içinde nokta bile deyû görünemediğin galaksi. Kahhâr gadabı, zâlim kahırcılara yeter. 27.Hikmet Mütekebbir hazretlerinden başka Mu’izz ve Müzill Rabb yoktur. En güzel,en elit isimlerO’nundur. Rızkının mikdârını, ancak ol Rezzak, ol Bâsıt, ol Kâbıd bilir. İmdâd, yâ Ğaffâryâ Râfi’ yâ Semi’ yâ Ğafûr. Vehhâb’ın kuşatıcılığından, kuşatanı yoktur. Ol Hakem, ol hâkim Hakîm, hükmedenlerin en hayırlısı, en hikmetlisidir. Yâ Adl yâ Bâsîr yâ Habîr yâ Azîm,ilmindenfirâr etmeye çalışanların, kudretinden kaçtığını sananlarıneforu, heyhât,nasıl da nâfile. Oysa ol Latîf, ol Halîm, ol Selîm olan yüce Hakk hazretlerinin zinhâr hiç telâşı yoktur. Mâlikiyevmiddîn. 28.Hikmet Hünkâr yürek, saraydan sadra lâyıktır.Ve liyâkat, tûfân tûfân şuûr serîsi.Mensubiyet, sâika sâika bir zuhûrâta müştehi. Önce mukavvaya sarılan, sonra boşluğun içinden çekildi mi süzülen, esrârlı iplik. Kıyâmet kıyâmet büyüyen bir kıyâmınleylinde, kalb kayalıklarına vuran dalga dalga öz, timsâli. En derûnda, kabuğunu çatlatırcasına en nahîf mânâ filizi,mikro têsirin, gittikçe, makro etkiler doğurduğu bir, çağ demi. Ey oğul, çağını demle. Sinsiyetin, senin demlemediğinle, seni necisâne demlemesine, sakın, fırsat verme. Hakîkî istiklâl, Hakk’a hakkıyla kulluğun, âdeta dâhiline siperlenmiştir. Şol namazlardaki harekâtın dahî, fiziklere kârı, elbette tesâdüf değildir. Ol Şekûr, ne Aliyy, ne Kebîr’dir. 29.Hikmet Hafîz’ın muhafazası ey tâlib, muhafazaların efendisidir. Mukît’in mükâfâtı kadar hayırlı mükâfât, hâşâ, kim verebilir. Hesabları görücü olarak ol Hasîb yeter. Celîl hazretleri kadar, Kerîm ve Rakîb ve Mucîb ve Vâsi’ ve Mecîd mi var. Hâşâ. Bâ’is hazretlerinin vaad ettiği günü bekle. Hazret-i Şehîd, şâhid olarak yeter. Ne güzel Vekîl. Küllî şeye karşı Kaviyy. Nasıl da Veliyy ve Metîn ve Vâcid ve Mâcid ve Hamîd ve Muhsî ve Muhyî ve Mümît veMübdî ve Mu’îd. Hayy ve Kayyûm Vâhid. Mülk, ol Samed hazretlerinindir. Yâ Kadîr, yâ Muktedir.Sen ki Mukaddim ve Muahhir. Sen ki Evvel, sen ki Âhir. Ey Bâtın ve ey Zâhir ve ey Vâlî, ey Berr. Sen ki, Müte’âl hazretleri, andolsun, senden üstünü yoktur. Hamdülillah. Tevbemizi kabûl eyle yâ Tevvâb. Rahmetine sığındık ey Müntakim ve ey Muksit. Affet ey Afüv ve bağışla ey Raûf. Topla bizi, sıklaştır safımızı yâ Câmi’ ve Ğanî ve Muğnî.Şeyâtini kov dergâhımızdan yâ Mâni’ ve yâ Nâfi’ ve yâ Darr. 30.Hikmet Yalvarırız râzı ol. Ey Vâris, ey Reşîd, ey Hâdî, ey Bedî, ey Bâkî, ey Sabûr, ey Nûr. Zülcelâlive’likrâm. Mâlikülmülk. Gözler kapalıyken, uykularda gözsüz görülen rüyâlar ve kâbuslar, ne ibret mûcize. Onca mûcizeye rağmen uslanmayan zâlim zorbaları ancak cehennem paklar. Cehennemin dahî sonsuza dek yakıp da paklayamayacağı ne şeytanlar da var. Heyhât, varlığının hakkını vermeyene. Yalçın kayaları söyleten, katı surları mum eden, dağlara boyun eğdiren gerçek aşkı hisset hey gönlüm, yaşa hakkıyla. 31.Hikmet Erlik, birlik, dirlik; İslâm milletine vurgun üç merhaledir. Tastamam vuslatları, çehrelerinistikametini cümleten Hakk’ın devletine döneceği bir güne ertelenmektedir. Özler, özetler, özneler, özellikler, öznellikler, özgünlükler rengârenk, ama boyalarındaki kimyâ hep bir, bir, bir. En Sevgili Rahmân’ın muazzam şerîati içün cân vermeyi göze almayanlar, sözün bittiği yerdedir. Vatan, millet, şehâdet nutukları nefsî, dümenleri baştan kaybetmeye endekslidir. Bir pazara buyruldun ki oğul, ortası mezara, sonu sonsuz hazara. Öyle bir hazar ki, ancak hazır, sırat bökelerine. Doğruluk caddesinin dosdoğru nökerleri, eğreti dünyalığı koçmaya imrenmez, sadrındaki vazoyu göçertmez, dâhildeki cevher zemzemini beyhûdezemînezinhâr dökmez. 32.Hikmet Yargının da bir âdâb-ı erkânı vardır oğul, şol nefsin tanımadığını fişleme ihtiyacı, ahkâm ahlâkına aykırıdır. Âline bakıp muhabbetle iç çekiyorsun. Onları sana, seni onlara karşılıksız vereni unutma. Ölümden ve diriliş gününden sonra, beraberce sonsuza dek mutlu olmayı istemez misin. Hayır, bu klişe bir replik değil. Şeytanların, hakîkati basit gösterme tuzağına, düşme. İstiyorsan, bunun için Hakk’a yalvarın, duâyısâlih amel kuvvetleriyle destekleyin. Desteklenin. Tesettürsüz müslimler, bugünün kuşatılmış kudüsleridir. Evini İslâmın devlet kurumları kılanlarsa, zamânlarının ömeri. Kalbi mühürlü, inkârcı şeytanların evi elmastan olsa, yeni bir mûcizeye her gün şâhid olsa, bir süre sonra alıştım deyip belki yine azgınlığa devam edecektir. Belki de canavarlaştırdıkları nefisleri, ancak Kahhâr’ın gazâbını görünce inkârdan,menfaati uğruna vazgeçebilecek,hayvanâtdan aşağı bir potansiyele sâhibdir. Öyle bir zamanda vazgeçişler, vazgeçenlere ne kazandırabilir ki. 33.Hikmet Hayâller dahî şol alçak dünya kalitesinde. Hayâl et oğul, cennet kalitesinde, hayâller bile olabilecek en güzel modelde. Atan kalbini, çarpan nabzını, nefeslerini dinle. O sâdık dostlar, kendini kandırmana destur vermezler. Fânî. Yaradan’ın yaratmadığı bir yaradılan, hâşâ hiçbir âlemde yoktur. Cümle olanları, elbette ol Hâlık oldurmuştur. 34.Hikmet Kul ve elçilerden olan Îsâ aleyhisselâma ve Rabbi Subhân Hakk hazretlerine iftirâda bulunan şol hristiyanlık şirkine bak. Kul ve elçilerden Uzeyir aleyhisselâma ve Rabbi Subhân Hakk hazretlerine iftirâda bulunan şol yahudilik şirkine bak. Kendisine faydası olmayan putların putperesti budizme, şamanizme, Hakk korkusundan titreyen mahlûk ateşlere tapan zerdüştlüğe, şeytanların oyuncağı satanizme, ateizme bir bak. Sapışlar,nasıl da gerçeği haykırıyor. Nasıl da Rahmân’dan başka ilâh yoktur, İslâmdan başkagerçek dîn yoktur diyor. 35.Hikmet Ey kaynağı görebilen yürek. Parçadan bütüne gidebilen akledici idrâk. Ancak bir Zât’ın cümleyi yaradabileceğini, bir sineği de, bir gazegeni de yoktanvar etmenin O’na kolay geleceğini bilen ey kul. O Zât’ın bizim için ancak İslâmı seçtiğini ne vakit göreceksin. Sâde Rabbi Allah için eğilen nâmuslu başları gör. Kâbenin etrâfında tavâfa duran her tipten, renkten, dilden insanı gerçekten kardeş kılan, beyazla siyahın asla birbirinden tiksinmeyip, dâimâ muhabbetle kucaklaştığı İslâm. Kılarken namazı, tutarken orucu, verirken zekâtı incitme gönül. İncinse de, ömrünce incitmeyen mütedeyyinleri izle. 36.Hikmet Bin kez mazlûm olsa da, bir kerre zâlim olmayan insanlık anıtlarını seyreyle. Mütevâzı çehreler, ne özel manzara. Asr-ı Saâdetden sonra, arablığın, kürdlüğün, fârısîliğin, türklüğün geneli üzerine İslâm mührü vurulmuşken, şol dört sütûnun niceecdâdı belki ondört asır boyu mücâhid yüreklerle Hakk için cihâd etmişken, dâhildeki ırkçılarının çatışması, fitne yarışı, ötekini küçümseyişi, düşün, neden. Müslimân olduktan sonra bir çinlinin, fransızın, almanın ne farkı kalır senden oğul. Değil mi ki hakîkâte îmânın onuru cümlenize yeter. Değil mi ki ırkçılık, bölücülük kibri haram. Cenâb-ı Hakk hazretleri senin kadar onu da; ömerlere, salâhaddînlere, fâtihlere dîn kardeşi kılmışken, rûhunu senin rûhun kadar muhtedî, müceddid, müttakî nice rûhlar ilâ akrîba kılmışken, yeryüzünde müslimânların hak dîn bağıyla kardeş kılınmasından yüce bir akribâlık hem yokken, büyüklenmen, saymaman, sevmemen, söyle, neden. Irkçılar bizden değildir düstûrunu ibert-i cehennem gibi haykırırken kafatasçıların ahvâli, müslimânların tâ genelini oluşturduğu ırkların dahî içinden nice zâlimler ve nâmussuzlar çıkmışken, kendi nefsimizle bile başa çıkmakta zorlanırken, nefsini ve ırkını temize çekme çabası, nasıl da beyhûde bir zamân isrâfıdır böyle. Çabalarından sorulmayacak mısın ey. 37.Hikmet İnsan, kendini yeterli gördüğünde azar oğul, kendini zinhâr yeterli görme, unutma, sen, iradenle âdeta kusurlar koleksiyonusun. Kusursuz irâdeli Hakk’a dayan, kardeşinle gerçekten, kardeş ol. Kardeşlerinin helâl dairesinde kültürleri, lisânları, tarzları yüce Hakk’ın birer âyetidir. Ol âyetleri, zinhâr, inkâr etme. Kendilerine verilen emânetleri, koruyup geliştirmeleri içün destek ol. Helâl dairesinde, muhabbet duyduklarına muhabbet duy. Asla, sakın, ötekileştirme. Zinhâr, duymamazlıktan gelme. İster sivil alanda, ister resmiyet meydânında, kendi ata mirası kültürün içün istediğini, kardeşinin ata mirası kültürü içün istemedikçe, bir bâtıl sistem sana dokunmuyor ama kardeşine hayat hakkı tanımazken ve sen buna susarken, hatta içten içe mutluluk duyuyorsan, tam îmân etmiş olabilir misin. Elinle düzeltemesen dahî kalbinle tasdik, dilinle ikrâr edebilecek ortam varken, zulme karşı kardeşinle olmaman, empati kurmaman ve hesâba çekilmeyeceğini düşünmen. 38.Hikmet Unutma oğul, Hakk’ın adâleti baştan ayağa gerçektir, hakîkattir. Zanlar gerçeğin önünde hiçtir. Hakk, senin nefsindeki işine gelmeyene sükût planlarını, senden daha iyi bilendir. Tâlib, sen renksin, münhasıran aydınlandıkça, ışığa dönüşebilirsin. Benzersiz Yaradan’ın, yaratma şemsinin, -ol!- yağmurundan sonra ortaya çıkan, gökkuşağıdır yaradılan. Bağımsız, sonsuz varlığı kendinden, Hakk hazretlerinin mâsivâsı, O’nun, O’na bağımlı varettiği;fânî, gölge varlıktır. Karanlık, yâni siyah rengi de bir mahlûktur. Cihânı koyu karanlık olan siyah değil de, koyu bir kırmızı kaplasa, yine ancak izin verildiği kadar görebilir, yıldızları seçebilirdik. 39.Hikmet Yokluk, belki daha başkadır. Şüphesiz, varlık da, yokluk da, O’nun emrindedir, hepsine hükmeden, tek mâbûd O’dur. Zâlimin kendini suçlu hissetmeyen yüzüne bak. Sonra da mazlûmun hüzünlü çehresine. Küçük hatalarına pişmanlıkla tükenen ömür, büyük hatalara zor cüret eder. 40.Hikmet Her zerre Hakk’ın sanatıyla bir evrendir. Her evren Hakk’ın kudreti karşısında bir zerredir. Gerekli sevgi, gereksiz korkudan üstün, gerekli korku gereksiz sevgiden üstündür. Ey kardeş, elhamdülillah, sâdece müslümanız. Çehremizi, laik-ulus rejimlere değil, göklerin doruğundan inerek yeryüzü vahasını şereflendiren, İslâmın ondört asırlık görkemli devletine dönmüşüz. Öyle yüce -bir- devlet ki, baştan ayağa, Furkân ve Sünnet fecrinden ibarettir. İslam coğrafyasını dâim vatan, Ümmet-i Muhammed’i dâim millet biliriz. Zamân, sadede gelme vaktidir. Gün, belki kıyâmete dek bitmeyecek olan ihtilâf gecesinden, coşkun kılınçların kınından çekilişi gibi sıyrılma günüdür. 41.Hikmet Sahte bâtılı, Şerîat hakîkatine tercih, îmansızlıktır. Bize takiyye değil, dürüstlük yaraşır. Şerîati istemek, müslimlere farzdır. Şerîat deyu haykıran muvahhidler, zamânın asıl âşıkları, asıl mürşidleri, asıl dervişleri, asıl velîleridir. Aşkın evi oğul, gazâ meydânıdır. Zulmün kanı, mücâhid velîlerin kadehine hak yoldahelâldir. Allah yolunda cânıyla, emvâliyle cihâd eden yâni cânından ve cânânından ve emvâlinden ve evlâdından geçen, mücâhidlerden âşığı, evliyâsı mı var. 42.Hikmet Her gerçek velî, belki mücâhid değildir. Ammâ her hakîkî mücâhid, inşâallah birer velîdir. Gönül gönül büyüyen akıl ve akıl akıl büyüyen gönülle, ilâ âhir. Yapının tuğlaları, vücûdun uzuvları, vahdet bayrağını yeniden oğul, hakettiği göndere, göklere çekecektir. 43.Hikmet Bedevî îmânı, nedir şol bedevî îmânı. Şeytanlar, nasıl da nefsin aklına -çöl, sarık, deve- figürlerini getirmeye çalışıyor. Bedevî îmânı ayrılmaz bir bütün, tek hakîkî yol, İslâm dîninin işine gelen parçasını alıp işine gelmeyeni bırakan çıkar süslümanlığıdır. Modernlik maskeleri ardında, sımsıkı halatı gevşetmeye çalışan gevşekliğin öbür adıdır. 44.Hikmet Hakîkati bütünüyle yaşayan müttakî bedevîlerin tırnağı etmez bedevî îmânlı nice şehirli moda münâfıkları. Hakîkati bütünüyle yaşamak; yiğitçe hakkı haykırmak, şerîati istemek, hilâfeti aramak, bu garazda eyleme geçmektir. 45.Hikmet Şerîatsiz tarîkat, cehennem kütüğüdür oğul. Evliyâullah arasında Allah ve Rasûlünün devletine karşı tekbir kimseyi bulamazsın.Ne olmuşsan da, yine gel, tevbe kapısı açıktır. Peki ne içün. Elbette fıtratına dönmek, dosdoğruya doğru değişmek, dönüşmek, gerçek bir müslimânolmak içün gel. Ey kardeş, kardaşınla dîn hakkında tartışıp durmayı bırak, sadede gelin. İhtilâfla vaktini öldürenler, ya hedeften ümîdini kesmiş ya da hedefe yürümeye cesâret bulamamış âcizlerdir. 46.Hikmet Yol bellidir; İslâm. Hukûk bellidir; Şerîat. Devlet bellidir;Furkân ve Sünnet-i Seniyye. Hükûmet bellidir; Hilâfet. Bâtıl bellidir;bidât. Tağut bellidir; fitne. Küfür belli, şirk bellidir. Unutma; hânedânlıklar, zinhâr İslâm Devleti değildir. Hakk hazretlerinin,yoktan var kıldığıtene nûrundan rûh üfürdüğü sen ey. Dağların kaldıramadığı ol mübârek emânetin mühim emânetçisi ey.Sana kof telaş değil, dolu sükûn yakışır. 47.Hikmet “Bir adım yaklaşırsa, bin arşın yaklaşırım” sırrının tâ esrârına var. Ancak böyle bir Rab, Rabbimiz olabilir. Rabbinin furkânındaki sana hitâbına bak ey âdemoğlu, hitâbında sana verdiği değere bir bak. Yaradılan böyle güzelken, güzelliği yaradan Hâlık, düşün nasıl güzeldir. Elbette ancak testin kadar bilebilirsin. Ey sâde Hakk’a teslîm olup çevresine güven saçan kandil yürek. Ancak yandıkça aydınlatabilirsin. Çilen, ihsândır.İçindeki cevher suyun sağlam taşı, sağa sola döküp ziyân etme, isrâf etme. 48.Hikmet Sürüleri şefsiz, arıları melîkesiz bırakmayan, elbette insanlığı şerîatsiz, rehbersiz bırakmamıştır. Mâsivâ, bütünüyle Hakk’a secde eden mustazaf bir kul gibidir. Büyüklüğü hacimde arama. 49.Hikmet Mâhiyetiyle evliyâ rûhlar, belki kâinatlardan daha engin, âlemlerden daha büyükçedir. Unutma, zamândan ve mekândan münezzeh olan Zâhir Hakk perdelenmez, perdelenişler senin âciz gözlerin içindir, perdelenen görüş mesâfendir. Doğumlar ve ölümler, doğumu ve ölümü yaratıp, doğmayan ve ölmeyen Hakk’ın ezelî ve ebedî bekâsını nasıl da haykırıyor. Bu âlem, belki ancak tenini kuşatır, rûhunu kuşatacak kadar engin değildir belki. Gözlerini bir hafta hiç açmamayı dene, başarabilecek misin, gözsüzlüğü sevebilecek misin, bir anda nehayâller kurabilen ey. İçine yıldızları sığdıran bir gözün dahî hakkını verebilir misin, söyle borcunu ödeyebilir misin. 50.Hikmet Ey rüyâlarında gözsüz görebilen, kendinle ağızsız konuşabilip, kendini kulaksız dinleyebilen cevher. Aslına dön, kıymetine dön, hakîkatine dön. Parmak izleri gibi birbirinden farklı ağaçların, dalların, çiçeklerin, çayırların, atomların Allah aşkıyla nasıl da kıvrana kıvrana filizlenerek serpildiğini seyret. Hakk korkusuyla patlayan yıldızları, açılan kara delikleri tefekkür eyle. Ya şefkatten tabakalar olmasaydı cihânın çevresinde. Çarptıkları gezegenleri delik deşik eden meteorların, atmosferde toz-duman oluşu ne büyük rahmet, ne mûcize hikmet. Hayretini zinhâr yitirme oğul. Olumsuz alışkanlıktan, nisyanlardan sıyrıl. SomHikmet Tenlerin tinlerinde, tinlerin tenlerinde, pamuktan matruşkalar gibi içiçe sarılı sırların, sırrına var. Hakîkat şarabı adam uyutmaz, adam uyandırır. Hakîkatin esrârını ancak evliyâ ervâh içine çekebilir. Öyle bir esrâr ki, adamı mayıştırmaz, toparlar. Ey dünyalık keşi ey leş. Asıl uyanıklık, devamlı olanı arzulamaktır. Yapacağın tek şey; Sâhib’i râzı etmek. Ölmeden ölen, dirilmeden dirilir ve görür gibi duyar gibi yaşar. Konuşur gibi susar. Susar gibi haykırır. Fısıldar gibi sayıklar, sayıklar gibi fısıldar bu âr. Yaşa; taş, aş, piş, bil, de, yağ, ak, coş, bul, ol, din, öl, doğ, ör, der, ser, er. Kendine gelmeden, geçilmez kendinden. Ve aksâ… Sırlar, ancak sırdaşlığı başaranlar içindir. DENGBEJ dünyanın bütün öbür uçlarının en son rıhtımında ürperen deniz fenerlerinin çırağındaki buğuyu bronşlara çeken şuur avuçlarının insafını yurtsayan milyarla örgüyü hatırlatmıyor gibi anımsatırken hatırlamaların sayıklamalara dönüştüğü dehirlerden beri nezihlik asıl cennet cennet saflığın düşünden artan güzellik göynüdükçe göğnündeki kesik fuadoğlu vur gürzünü Rahmân aşkına kırklardağına can garib can suskun can paramparça arif fakların duldasında fitilsiz filintalar yâre mutluluğu özgürlükte arayışlar ne hebâ oysa ins hürlükten bir kölelik için gülbank en azgın muhteris, hırstan en çok yakınan dilinden kibri düşürmeyen en magaloman iyilik taslayıp tevazuda gizlenen en habis riya devir ölçüsüz mizanların lipit çektiği peşkeş elaleme kanıtlamanın fukarası değil ihlas değil kraterlerinde lav yetiştiren baht civan kulun değil benim zannın bile senin değil eslemtü lirabbil âlemîn! ve kıyar kendisine İbrahim milletinden yüz çeviren her sine özlerdeki bent, usturalar döken bir sakura Kirmanşahlı Dinaveriden oku tabiat cüzünü hatmet Harirîden, Mukrîden irfan estetiğini belle İbnülesîrden dininin bikes şehnamesini Hallikânlar, Bahauddinler yeniden fısıldasın Şâh-ı Necmeddin Eyyub sırrı Salâhaddinleri Fahrulnisâlar doğursun Takiyyüddinleri Ebûfidânın, Sühreverdî yürekli Cezerînin oy Batê mevlidi harlasın, kavursun ciğerleri çiğnenir Bitlisîlerin görklü şerefnamesi dindir Teremaxî, Feqîyê, Xanî gözlerini Bağdâdî, Arvasî, Nursî, Şeyh Said-i Kurdî bir umutları cano! sende duyuyor musun DÖRT MEVSİM HAKKANİYET kim olursa olsun, rengi, dili, nesebi yiğitler yiğit, üstünler üstün, iyiler iyi nereye dek şu -biz- peçeli benlik şirki ne zaman uçmağı öğreneceksin kündelerinden sıyrıl oğul, sen bensin neye yarar iktidar, parya iken nefsine vuracak sırtından, putsadığın rejim halinden, safından sorguya çekileceksin bir günlük cihanda yahut daha biraz süründen gayrısına satılmayan cakanla kibrini kült edinmiş iblislerden olarak hak aşkıyla öfkeden nerdeyse çatlayacak ateşin keşkeden döşüne sürüleceksin ne olursa olsun, cinsi, tipi, şîvesi edipler edip, elitler elit, eminler emin yırtınsan da, paralasan da kendini şu yobazlıkla katımıza yükselemezsin yüzmeyi belle oğul, akmayan kokar ölmeden öl, doğmadan doğmak için ne mutlu mahşeri dünyadan başlayanlara dayatan zorba dindaşların hesabı ne çetin baskınlığı, haklılık zannetme dalaleti değil mi ki yeğlik takvada, adalet orada arkasını, beşeri totemlere dayamayan buruk mustazaflara Rabbi yeter her çağda kim olursan ol, yeter ki pusma, putsama ne olursan ol, haklıysan, haykır namusluca fitne zamanı diyen münafığa aldırma İslam’ın devletine dön, kıbleni şaşırma değildir müslümanlık, seccade, takke, tesbih doğrular kaybetmez, kaybedilir, umutma TOY bir bakış ateşle göğün içindeki boşluğa analemma labutları devrilsin fevkimize ki saflık en âfet devrimdir kızancık yüzlerinde hinliğin sebebini bilmediği huzursuzluğu vurur lenfine çöreklendiği düzme çehreye büyük belliyken büyüklenmek ne büyük alçaklık tenhada parlayan ölümcül gözler fettan terleyişler ertesi yer rahlede kevser sofrası kıkırdayışlar dışarda gürül gürül delikanlı pir çağlayan içerde kudurdukça kuduran ilkyaz nevrozu meteor yağmurları altında çakan revnak bakışlar cönk kumrularının harman yeri külliyeler sonra nüvemizde kıvranan kuzey ışıklarını ulumaktadır renklerden erklerin harbi mi şemse cemre bahşeden gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkma hissi müslüman yüreklerin aurasında küfre karşı bağışıklık gündönümlerimizi dahi sıcacık bir yakınlık kılmaktadır yırtıcı buklelerde her menekşe kendi çapında bir güneş rüzgarı yetişilmez sevmekte sevilmekte Rahmâna nazarların zincirleme kazası sis kuşağında sarmal sema haşyeti en şık korku kalbi ürktükçe cesurlaştıran tatlı sularla katışmayan tuzlu deryalar emsali birbirine karışmayan sonlu tenle uçsuz can denizi vakarla haykırır hüsnâ esmâsına sayeliğini milyarlarca gök adasından sade yek tanesi içinde nokta diye bile görünemediğin galaksi KÜN DOĞUMU peştemallı sabilerin surdan Küpeliye çıvdırışı kadar kaçınılmazdı yaşam sürgünün süngüsüne sürülen saflar için gırtlağında urganlar boynunda Kur’an asırlık takkelerde zifri çıkmaz bir eza inadına elif haldaş halolarda doruklar bükülmez tevekkülü aşiret kırlarının fodul çırağlardan görünmez yıldızlar Derikte Cizrede Yüksekovada yarın göverir yeniden Mem u Zin hatmileri asimile edilemez kahırlar umutma sığmazken kendine başkasına vatan geçirir mermi cinnet fişek yataklarında tırmalar kör saçmalar koynunu kurbetin dönüştü cehenneme açılan bayırlara evrildi değişmez addedilen hissiyat gerçeklere sahtekar cesetler giydirildi kalbini döşünden söküp fırlatmak yüzüne tesettür defilesi kadar münafık rejimin yoğurmuş monşerler mareşal putlarını yontuları istilâda umum mahfilleri sanki bugünümüzü görmüş de Rasulullah nefyetmiş heykelciliği bu mucizedir bombadan saksı yapan intifa halteleri türkiye müminlerindir türküsü radyoda bir anlamı yok duymayan için hakkıyla ve şakır sönmeyen marşımızı kuş evleri ne mutlu müslümanım diyene ezgileri titretir pak ruhları bağlayan bam telini bir yeni ileti var! rahim duyargalarda kara hava deryalar kapatın kapattıkça doğurur gemileri gönülden yürüten Fatih usanmaz anadolum yüklülükten sabahlara MEHDİNAME bir ters bir düz bir ters bir düz tersdüz pir ağnayış yaşamaklar uçurumlardan mezar taşlarında kırık güller kursaklar oysa ne sizler ne bizler ne onlar önder birliği lider bildiğinde gelir beklenen kader çayönü, göbeklitepe, neolotik mahzun gılgamış suratlarda mahkeme duvarları babilden ninovaya elamdan akada haldaş ta sümerlerden kalma parmağındaki yüzük ürkütürsen kaçırırsın imanını sıkı tut ey beklerken birbirinin boynunu vuranlar deccalınız deccalınız oldu kurtarıcı rüyanız hep siz hazarın engeli hazara tapanlar hazar ki ipekten tülü! şu iktidar hırsınız… mehdi içinizdeydi onu hiç takmadınız veyl rehberin geleceği günün haricileri veyl fakirtok habillerin zenginaç kabilleri yanılmaz gibi yanılmaz gibi yanıldınız toprağı değil kalbi fethedecek özlenen fecirden büşralarla en zulmet anda gelen eğilen basamaktı, dik durduk, sığınaktık feseyekfîkehumullah! hey sahibüzzaman çığın sadrından uçacak gibi koşan içim zağros dağlarından gelen bir horasanlı değmese de ömrünüz ömrümüze can hazret imamken İsa’ya tutacak ardınızda saf belki de milyarlarca köngül tek yumruk başkalarının duymadığı duygular duymak özgün kılabilir miydi cevherini meczubun canı ten kabında kaynatan bu izdiham merhemine yara basar mıydı pirdaşının her tesettürsüz mümin kuşatılmış kudüs evini İslam devleti kılan zamanının Ömeri Mehdinin görmeden sevdiği kardeşleri utkudan da gökçek utkuya yetişmeyen Rabbinin hatrı için sabreden en hasat uhuvvet gibi leyla görmedi alemde mecnun ‘yenilgi yenilgi büyüyen zafer’ henüz sabi soydaşıydı bozkurt asil görünse de köpekten ve adından söz ettirmeyi başaran sürüngen yani siz iyiliğe bürünen kötülük yani batıl batının batmakla arasındaki manidar sıhrî gün doğmuş gün batmış ebed bizimdirleri uyku hapıyla bastırmaya çalışan zâtâliniz! yaşayacak gibi yaşayacak gibi öleceksiniz İSRÂ yerin çekirdeğineydi esrâların isrâsı esrârı bu mağmanın boylandıkça kristal volkan bakışlar gibi ipek tüller ardında deşmeyip düğümleyen bir ok sanki gerdânı fırlatan âsâyı mûsâ benzinde mısrâlar mecnûnların putunu takvâyla kıran leylâ! tarzıydı yürüyüşü hüsnühâl taburlarının gönül gönül büyüyen bir fetih közlerinde düşün seni künle şereflendireni yokken varken paramparçalamaya şeksiz kâdirken merhâmet definelerine boğuyor neden düşün düşünmeyen kalb nefslerin yüz akı buluşup göklerinde zâtını zikreden sesler mevcudâdı tâvâfta nücûmla semâ eyler görmeden inanmazlar görse de inanmazlar vaslına hicretteydi bu sevdânın mîrâcı bu mîrâcın fermânı secde mimli alınlar sırlanışlar ki işkilsiz nikahlı harâbata viranlar ki tenhâların izdihamında hâr yırtar bin ıslık miktârı leyâlimizi esrâ! bu azrânın nefesi maslûba değil İsrâ LÂYEZÂL Allah demeyen her şiir israf her kıssa yarım kalmıştır böyle bil müminler ki ruhumun tek erhâmı muhlise övülmekle yerilmek bir söyleyemediklerimin tınısıyla vakur serâlara zeybekler eken kadim dava zerket musebbihlere kavi kavlini konuşmama hakkımı kullanıyorum dinle böyle güzel dururken emvât üstümde vuslat hiç firâk olur mu dinimde çünkü yara deniz kabuğu tutar bizde ummânı biz tutarız ey ilk günkü tadında izzetten kıymetlisi hâşâ kamusumuzda ve ciddiyetsiz ödler izzetsiz nezdimizde kablimiz ki kalbimiz ey mukarribimiz ey müzzekkir zilzâlimiz tekavvela! ebter lağviyat mankurtları nerde toynakları tozu dumana katan âsâr! nerde ebsârı âmâ müsveddelerin pası! yâleyte! fuâd ki muâd hey suâd ğâşiyeh! mahkumdur gelmeye yevmi muvahhidleri muhakkik sadırların YAKARIŞ MENZİLLERİ hirasında yara mı her dil yoklardı üşüttükçe sancıyan dişi baldırının iliği etinden görünen ayağı ayağına dolanır ölümün de sıcağı sıcağına veyl bir çığlıkçığlığa günü akbabalar bekleşirken ininde havfından savrulan meteorlar patlayan yıldızlar ayşıl metaforların bengisu kültlerinde avlar kanatlı kafesler mahzenden hüdhüdleri sırrın kendi kanındır onu akıtma! ve kılıçların keskinleşirken ki sedası aceb mutluluktan uçuştu mu melâike sizi gördükten sonra el-insan yaradıldı diye mezartaşı surlarımın üstünde biten bahar çobanların ninnisiyle yeşeren kuzular duha vakti zikir namazı kılan serçeler kıyamet kıyamet büyüyen bir diriliş var içimdeki cehennemin zebanileri ruhumun zarını oymakta sanki sadrım ki saatli bir bomba taşıyor hissi aczimi itiraftan aciz değilim iblis en çok en zora sevdalı bu doğru insan kadar yükselen alçalan insan kadar var mı başka evrenin misketinde mühim olan azrail gelince poz vermekse bu kadar artistlik niye hakikati susmak kapılar açtıracaksa şu dilsiz yüzsüz kapıcılar kahrolmasın da kim bizi böldükçebölen süpernova belliyken asabiyyeler ne de şekkil peçe şişinişler metatekniğine ve bir kabustur çöker, çöksün andolsun kalem kesilen irinlere benim adım Müslüman ben bu oyunu bozarım VEDDELER GAZVESİNDE BİR VAAZ Ve metâ ve metâ ve metâ Zerefşan, halkarî, zerenderzer Nakkaşhanelerde bakışlarını Tefsir etsin tezhib ile Mustafa İzzet ki, Yesârîzâde! Maktalarda, âharların mıstar mühreleri Öze düşen her sâikâda Bir uğultu sayvanlarda Felammâ! Cümle enhâr karışır deryâsına! Ağlasın Halil b.Ahmed faşist tellâllara Hattat yürek! Düğümle kazıyarak! İpini halatına belâzürî tahassürâtın Tûmardan, parşömenden, papirüsten bir serv Çalkalan veyl hattımı cezmeden meşk bağ Gubârî akışların nakışları aşkına Düşür bu kan basıncın hey Moğlova Kemeri Dönüp dolaşılan yer Fâtih’in Kürkçü Hânı! Sedefkâr Mehmed Ağa… Salınsın revaklardan perde perde Evrilsin fıtratına şol Nuruosmaniye Zammeler, fethalar, kesralar adedince Bu vakfede mebnî duran kalır ayakta Bu cibâlde yer yok elif durmayana Ve salâ ve salâ ve salâ Karılır ruhlara rıhler Hû ender hû! Rüveydâ! Lienfüsihim! Bienfüsihim! Fîmâ beynenâ! Azâzilin okşadığı nesebini Reddeder evlatlıktan elbet turâb! Sızlasın iskeleti zülfikârın! Veddeler gazvesinden bir vaaz Çarpılsın iğmâz dimağların vechine Revzenlerin cevfinde demâdem essin ervâh Ve sonra dîdârında şavkıyan dîdelerin İliklensin enfâsına bîkeslerinin Kuşların uçarken ki ferahlığı tesellin Ve sükûnlara sükûn katan o beyit Gelirken gülmedik ki, giderken üzülelim! POSTSUZMODERN Her galaksi içinde bir karadelik büyütür. Ya kandan bir mendil daha kaç yerinden katlanır? Hepimizin surları işgal altında! Koca adam olmuş güvensizlik çiçeği. Kendine tapan her ’ene muslim’ için: Kendinden olmayan her Müslüman gavur. Türsüz ve ahlaksız ve yurtsuz ve haksız… Yakınlar hiç bu kadar uzaktan ölmemişti. Özenmek cihatlarıydı neden bozduk ki! Ne güzel takılıyorlar entel ve melan kof. Bu kılıçlar da nerden çıktı hiç komik değil. Sahteyi ki, gözbebeklerinde büyüttüğü… Gerçeğin korkusu becerecek değil mi. Hasretiyle geberdiğiniz isimleriniz… İbret-i Firavun gibi kalsın bu lağamda. Biz, adımızı ahrete yazdırmaya talibiz. 8.372 Kürd dağı Arab dağı Türkmen dağı tütmez oldu Bayır bucak doldu moskof dölleri Lazkiye’de düşen bu başlar Bu surda şehadet getiren çavuş Sanki her yer Srebrenitsa Her sırlanan Boşnak gülleri Yüreği vav bileği elif qözleri kaf ’Mülteci’ yavrularına bakmayın Muhacir yavrularını görün İşaret çocuklarıdır onlar Zarifoğlu deyu bir erenin Bakışlar ki cennetin cehennemi Hayat fışkıran bir volkan sanki Ne mutlu üstü başı put kırığı olana Çünkü dürüstlük dolara Çevrilmeyecek kadar masumdu Hızla tükenirken soyu İnsanlığın! korumaya dahi almadığı Sesimizde cevşen Bakara 44 Hayır! Öğütleye öğütleye Nefsinin hasmını öğüten Şu gerdanlar da kim! Hayır! Pollyanna değiliz Gerçekçiyiz! Ve Biliriz! Hepimiz masum değiliz! Tek akçe yok ceplerimizde Cılık ve izm oyunlarından Bârekallâh! Veşşükrillah! Gözileriniz ki gözler gözlerin Görmediği gözden gözlerimizi Yolu bulanlar bulmaz yolunu Yolunu bulanlar bulamaz yolu Kitaba uyanlar uydurmaz kitabına Kitabına uyduranlar uymaz kitaba Yaz kızım! Kayıtlara geçsin bu da! İttihâd kisveli iktidar isteyen Tadına bakar bir gün ahdimizin Cânı Allah deyu çarpan Zülfikâr yüreklerin keskinliği için Rahmân düşmanları sıradaki! GUREBÂ GAZELİ biz ki evlâd-ı Selahaddîniz hançerimiz bilenmez evlâd-ı Fâtihe Zülfikâr’ın kükreyen uçlarıyız elhak biter! vurulduğumuz boyunlarda dağ yarıkları, adâlet şelâleleri bu destan burada bitmez Yârê kan değil tûfan değil nehir hiç garibanlardır akan plaka turkiye şehâdet öyle âlâ bir ihsân ki kısmet olmuyor vekil döllerine ağzında babasınınkiyle dolaşan nasib olmuyor türkçüye bile siyonist oğlu ermenici oğlu kürtçü bir deccal var hevalodan içeri yok böylesine kahpe matruşka şalvarın ters giydirir gog/magoga plaka turkey dedim no passport yetime ardına kadar transparan ben bu şiiri yaktım cinnet çeşidi öyle yandı ki ruhum felçten üşüdü içim sırttan vurmadıkça ışıdı adni vatan satmadıkça kazanacaksın SON SEDİR yokluktan örülme varlığı kimsesizliğin heplikten sökülme hiçliğiydi bizsizliğin görünmezlerinde mahfuzdu görünen duydukların duvaktı duyulmayanlara her ayrılığın biraz daha yaklaştırdığı her vuslatın hatırlattığı kebir kavuşma içi içe tutturan şu uçurumdan tutkal ilkokul sobasında pişen köy çocukları yüzsüzlükten öte yüzeysizliği künhün özüne dönmeyene dönecek söz yoktu şol rasistler kadar vatansızını görmedin başın tasına tapan lenfperestler vardı varlığını olmaktan utandıran cur’et doku uyuşmazlığından teper adem bile toprağın kabul etmediği ceset meseli sıkıştırılmış veriler zipi mi boğulum gifi mi herkes bendinin en acz anlarda ey oğul dalları arşa akan bir pınar ol kökleri arzı sarsan bir çınar ol ey oğul edinmiş kalbi ocak kozmosa sığmayan neydi muhtevanı çektirten kasaplarda uzaklarda pek uzaklarda paslaştıkça karanlığı serpilen göz kuyularımızdan fırlayıp savulmaya susamış göynün gerçeğini ararken keremleştiği leyla pozları birleştikçe hareket bulduran tekleştir içimizi hasmullaha uzanan baştan ayağa yumruktan gülle sanki sırrını küfrün ensesindeyken bulan batarken ışıktan bir menfezdi şems çakır sükutunu göğün yüzüne vuran kızarmış gül nevrine dönen sirruslar bozut demi duruş seçkindi akıntıdan hesap makinesinden post cihazından kinayeler kılıbık mütecessis sünneti kâzibin yüzüne haykırtana minnetle sıradaki sağu islam maskesin takan ırkçılıktan emekli münafıklara gelsin ve bütün sessizliklerin emzirdiği sesin salınsın ötesinde dahi bilinmeyenin rahat gelen cücelik deviremez yüceyi gün konforundan vazgeçen cesaretin İSTİDLÂL anadolum! sen İslâm milletinin tavâf eder gibi hayat sürdüğü cennet çürümez mukaddes yaygı torpağın şühedân ölmedikçe kıyâmete dek memleketim! asıl vatanımdan miras ve hirâm tüten en son ocağa kadar haykırır her taşın hakkı taştan katıya der hezimetten başka zafer yok bâtıla! mekik dokusunlar diledikleri kadar kaçınılmaz sarandan çıkış yok âlemden firar yalnız bir gravürdü ütopyanıklara bre teologların kaçırdığı ayrıntı anadolum! döşü yedi gök değin engin kalbinin kozmojeni gün gelir bigbang nabzı şeriatullah deyu çağıldayan yan u yan u yan u yan u yan u yan İNSANLIĞA UZAKDOĞU Ashin Wirathu, Thein Sein, Birmanya! Buda tapınağında satanist rahip show filmlerde ne de masum, ne iyi, değil mi bir zamanlar sömürge, şimdi sömüren nedir dişleneni dişleyene çeviren Zen var mı hiç, tek bir sürü, müslüman çiğnemeyen yok mümine müminden başka dost ey semâzen Sri Lanka leşleri, Budist bin Ladin şerri eş zamanlı opera, birleşmiş dövletler bre gâfil, huzur için meditasyon eyler ne güzel aldatırsın, baby face, bay Jackie Chan çekik gözlü iblislere yeni bir set elzem tenasühe ne hâcet, dönüşmüşünüz ite Gotama Buda gelse yersiniz aç gözlükle Nirvanaya ulaşmak: nârın dibine kadar Rohingyayız ümmetin son ferdine kadar gündüz Karuna, gece Kârun, hayaller Konfüçyüs! Aung San Suu Kyi, Dalay Lama; nobelli theyyus senin de kılıcın kırılır birgün samuray URAĞAN uçarı göverişler, nobran taşralar arklarda, erklerin canhıraş sayhası uyruklarda domuran devinimi nisyanın belgin kanıtlarıdır yargıcı infazların hunharca ayıranlar buğdayı başağından kellesi gövdesine ağır aymazlara tabi ki cezayı kesecektir çünkü urgan çopur derbentlerinde tarihin değer kaybetmeyen tek birimdir mihrabsız mihraklar, kekre mihverlerin yağı göynüyen saçlarını parlatan kalay herkeslerin herkeslerin herkesler kendi kürsülerini çifteleyen ölüm triplerine giren konfor piçleri ednadır sarih gazı çekenden oysa iğfali ifşaydı hannasların ayandı düğümlere üfleyen kadın gerilmiş tüylerin ürperten dürtüsünde doru ışklar zamanıdır muskalarda ardakların dahi potkal armonisine kulak vermektir rahmetin sırtlanışı rağmen bodur fassallar, bukağılar utkular budandıkça çoğalacaktır MEY EY kurb, havf, vecel, recâ selam olsun kalbin, gözün dehşetten döneceği güne üns, itminân, yakîn, verâ andolsun sûfîye ve sılaya kesb, vecd, seyr, intisâb ahdolsun ‘nazar berkadem’ ölene ilm-i ledün şairlere keşf-i ledün dizelere fenâfillaha ve bekâbillaha ve hızır ilhâma kasem olsun ki Rahman bizi terketmedi! remz, levâmi, gaşyet, vesm ey örtüsüne bürünen ümmet uyanış baygınlığıyla -kalk ve uyar! mevt mevt büyüyen bir diriliş vardır! hemm, lâhz, mahv, akd kevn, bevn, vasl, fasl, asl tams, rems, dems, kasm hû bilâ hû, bâdî bilâ-bâdî tahallî be hey bahr bilâ-şâtî şirb ol, sussun reyn, ayn, qayn sensiz ben, bensiz sensem ne Şiblî, ne Bağdâdî, ne Bistâmî âşık biziz, mâşuk biziz, rakib biz cem, dem, gem, sâkîyem ‘oku’ da, ‘yaz’ da aynı testide esresiz, ötresiz, şeddesiz bir cezm dört elif miktârının öremediği bir gamla tutacak perçemimizden MEŞKEŞK Bu Dergâh Vâh Bu Dergâh Mâh Bu Dergâh Abd Ve And Ve Akd Ve Ahd Bu Dergâh İç İçe Geçişler, Geçmiş İç İçe Bu Dergâh Gâh Bu Dergâh Âh Bu Dergâh Aşk Kokuyor Elinin Değdiği Her Yer Yâ Rab Cân Taşıyor Kalbimin Kalbinden Dâhi Yâ Rab Neylesin Dışında Kalan Bu Ahengin Yâ Rab Neyleyim Irâk Düşmüş Hisseme Meded Yâ Rab Bu Dergâh Han Bu Dergâh Yan Bu Dergâh Bu Dergâh Zân Bu Dergâh Ân Bu Dergâh Bensiz Ben Sensiz Sensem Bensiz Sen Sensiz Bensem Bizsiz Biz Hiçsiz Hiçse Hiçsiz Hiç Hepsiz Hepse Dergâh Var Dergâhtan İçeri Bu Dergâh Bu Dergâh Yâr Bu Dergâh Âr Bu Dergâh TEMMUZ DEVRİMİ ahretin feda edenler istermiş bugün İslam haşhaşiler bile çekmedi böyle haşhaş ey ham cihanın cümle haşhaşları derlenip çekilse şehid oğlu şehidler gibi gelinmez cezbeye savaş uçakları maket, tanklarsa oyuncaktır imanlı gönlü sahiden de sahi cündullâha o celâlî gecede perdeyi aradan kaldır göreceksin melek ordusu Bedr’in bu tarafta hava, kara, deryalar; kapatın kapattıkça götürür gemileri gönülden yürüten Fâtih usanmaz Anadolum yüklülükten sabahlara Mekke’ye girilen gün gibi silahsız bu Fetih yalancı mehdîlerin devri Sâhî’ye haberci darbeleri darp eden şu necip İslâm Milleti bir gün yeniden haykıracak Hakk’ın devletini gâvuru yurt edinenler: vatan ne; ne bilesi ülkemin bir ucu Bosna, diğeri Türkistan’dır bir yanı Endülüs’tür, Yemen’dir, Endonezya’dır FETÖ ifrat, DAEŞ tefrit; yön belli, aşma haddi Asr-ı Saâdet ruhun üfle mevtamıza Rabbî bu ezânlar, bu salâlar, bu körpe Âsımlar ki yine çiğnetmedi nâmûsun, çiğnetmeyecekti DUYULMAZIN ŞARKISI ruhumun ruhunun ruhunda gövermekte seyir fihristleri cehennem gölünde mazottan sazlıklar, enine kıyametten örülme puhular üşüşmüş tepeye işte hayatın, kaybetmiş seni çığlıkçığlığa dilsizlikler, oyukların gönlünde bakışlar kamaştıran karaltılardan bir arbede tepinir, can çekişir mabedinin mahreminde birbirinin ensesinde gümleyen özündeki kozmosun galaksileri terletmekte koynun kafeslerini toprak denizinde salınan ejderha kucaklar noksanlardan sırnaşan; kavuran çıyan ayaz estikçe bağbozumu taşkına dönüşecektir kalbinin kabrinde kabrinin kalbi gittiği her beldeye sevinçler saçan o yaşamak dolu -engelli- yavrucaklar nasıl da bizden fazla duruluk kırsalında asıl yarımlar ki fenalığın garnizonunda yeryüzünün altında ya da üstünde kadavra ruhçuklara zinhar yok çare görücüye çıkan gelinlik füzelerdi aşkları maganda mangalıydı zevkleri hep alacaklı aheste aheste dağlayan vakarlı sahur yeli etkendi bağrı heba anafor kabuğundan İskilipli Âtıf’ın sarığı gibi kader, başgöz üstüne isimsiz mezarlığı kadar mahşer Şeyh Said’in üstünlük taslayan şımarık süslümanlar arasında çökecek insanlıktır, değil Aksâ kumrular gönder avlulardan; payitaht makberine solukları Nursî’nin hâlâ taze Fatih’in göklerinde bükülmemenin bir lahza bile Rabbinden başkasına pîr ömür bedelini ödeyen erkin başlar omuzlarda fazla uzaklaşmış olamaz erlik en fazla bir asır ve asıl kahramanlar asla pelerinli değildir iki milyar vicdan ki bir defa sıkışsa en kökünden deccalleri boğmaya buğumuz yetecektir yine coştu yosunlar, kuğular halayında masumiyetin bir yanıp bir sönen o uzaklardaki meşhur yakamoz akışındaki aydınlık saygın şelalelerin göstermediyse sana seni farzet duymadın ezgimizi TAYBET ANA yedi gün yedi gece; düğün değil yas değil Rebîulevvel ayı; bahar değil yaz değil komşusundan dönerken, yani sıla-i rahim onbir bilal anası onbir sümeyye onbir esra kurşunlu beyaz bayraklar bile kurşunlu “Silopi’nin ortasında vurulmuş uzanırım” masal değil, destan değil, efsane değil “megrî megrî” diyen dudakları Suspusça çocukken Ömer diye sevdiğim önderlerin papatyalar can verince salarmış buğusunu yaşasaydı türkünü yakardı Ahmet Kaya şehadet böyle olsa; değil mi Taybet ana elbet boğulacak don tutan şehid kanında örgütleriyle, rejimleriyle, faşolarıyla terör unutursam umudum kurusun Taybet ana kaderin Filistin, Arakan, kaderin Türkistan yasında ümmetin yetimleri yasında Kürdistan doksanlar cehenneminde toprağa verdiğin evlatların, karşılasın cennetler kapısında FELAKET ULAKTIR SELAMETE sarsıldı yeryüzü tutuldu saflığın şehri Kirmanşah hüznün başkenti Halepçe işte bir kez daha yıkıldı taşların altında sinir uçlarından ayrılan binlerce yetim can ve sıkışan yürekçiklerin uçuramadığı çığlık kuşları düştü ihanetlerin düşüremediği yorgun Süleymaniye nükleer deneylerin bedeli erozyonlarla savruldu dindaşın dindaşa gavura vurur gibi vurduğu topraklarda bir günde yaşlanan çocuklar arasında en çok da çocukluklar çocukluklar, çocukluklar vuruldu hangi çadır, hangi yorgan sarabilir, ısıtabilir şimdi annesi kalıntılar altında inleyen yavruların üzerini ölümlere sevinenlerin çıkardığı kışı hangi güneş kapatabilir öyle dağlar üstüne öyle karlar öyle karlar yağdı ki serpilen kibirli sular daha tutuşturur yaklaşan cehennemi artık bildim yumrukların çelikleşme zamanı münafık yüzlere artık bildim surlaşma vaktidir mazlum safların sımsıkılaşarak andım olsun ya Rabbi atılacağım ilerilerin ilerisine kuzuları kaptırmayacağım sisli kurtların sinsi dişlerine adalet yağdıracağım katil mankurtların ensesine şahid olsun tarih, şahid olsun zaman, şahid olun şehadet eder gibi sivrilen şu dosdoğru kılınlçar yakındır, keskince sıyrılacak bu muhkem kınlarından kılıç artığı megalomanlar gömülecek ürkek bizansına derisi yüzülecek tüm hurafelerin çevikliğini diri tut öz müslüman soylu isyanların çiçeğe durma zamanıdır ehvenlerin biteceği sahih sabah yakındır asıl deprem içimizde ruhlardaki çarpık kenleşmenin bitiş arefesinde mazluma riyasız sahip çıkılacak o hakikat devletine yüzleri döndürcek mücahidler ufuktadır BİLAL YAVUZ |