Koklanmayan gül üşür
Kış kapıya dayandı,sertçe çalıyor kapıyı.
Ağaçlar yapraklarını çoktan dökmüş, geride kalmış kasım ayı. Ne üşüyenler bulur sıcak bir yuvayı,ne de aşıklar bir papatyayı. Eski bir kulübedeyim yanlızım,üşüyorum,bekliyorum donmayı. Oysa sen olsaydın beraber yakardık sobayı. Beraber kestane almaya giderdik,beraber demlerdik çayı. İçimiz ısınırdı, Kulübenin en aydınlık köşesine bıraktığın çiçekleri koklardık. Sen o çok sevdiğin kırmızı güle bakıp üzülürdün yine,yanlız diye, Sonra beraber ağlardık. Göz yaşlarımızı silerdik,saklardık. Kırmızı gülü bahane edip sarılırdık. Geceleri mum yakardık kırmızı gülün için korkmasın,üşümesin diye. Mum eriyene kadar beklerdin gülün başında,gül sana teşekkür ederdi dikenleriyle. Uyuya kalırdın daha mum yarısına kadar yanmamışken bile. Sen uyurken kırmızı gülün gelirdi dile. Ah ne çokta seviyormuş seni,gamzelerini,kirpiklerini,gün boyunca çıkarmadığın bereni. O sabah hiç uyanmadın buz gibiydi ellerin, Beren yoktu çiğ tutmuştu saç tellerin. Sımsıcaktı kulübe tıpkı gülüşlerin gibi, Üşüdüğünü bahane ederek yakma beni. Bak kırmızı gülün ağlıyor aç gözlerini. Gülüm sendin,sımsıcak gülümserdin,kırmızı güle yaklaşıp kokusunu içine çekerdin. Diğer saksılarda ki çiçekler kıskanırdı kırmızı gülü. Bende seni kıskanırdım İçimde öttürürken kızıl bülbülü. (Koklanmadığından üşüyüp Soldu kırmızı gül, Ötmediğinden öldü bülbül.) 08.12.19 |