garabet çökerken
jung deyir ki...
" zihnimizin teşekkül eylemesine yardım etmiş ve ruhi şartlarımızı saptamış muayyen bir dünyada yaşıyoruz. doğuştan getirdiğimiz yapımız ve sınırımız içinde kalmak zorundayız. benliğimiz ve düşüncelerimizle bu dünyaya bağlıyız. bilinçdışımız bilinçten çok daha fazla şey bildiği doğrudur. bilgisi sonsuzlukla alakalı bilgidir. entellektüel dil buna dayanamaz. "buraya" ve "şimdiye" dayalı değildir. insan için şu soru belirleyicidir. sonsuz olanla bağlantın var mı yok mu? işte bu, hayatın tümünü anlatan bir sorudur." yine ardahandayız. nalbant dükkanı yokuş baştaydı. iki dükkan daha vardı: marangoza kiralamıştı "nenegil"; ötekini depo yapmıştı birisi. çöplük yığılmış olurdu daima tümsek, teneke kesikleri diken tarlasına okşardı. yaz günü öğle demiydi... güneşin ışıkları ilaç mıydı: "plasebo" şunu anladım ki: bir makine ile aklımız hadd-i hudutludur. jung’un teorisini ben çocuk aklımla öylesine yormuştum. şair demiş ya: "- geldik gidiyoruz!" ne demişti buda: "- ölüm: bilginin son bulmasıdır. bilginin sona ermesidir ölüm!" enişe yayan... arkadaşımla... o kimdi ki? jung’dan, buda’dan sonra. o hayali cihan olmuş günü sorarım, sual edelim cümle gölgelere! yalçıner yılmaz 16-12-2019 toki960 çanakkale |