SA'Y
ve.. salındı salıncak, durmuş zaman irkildi..
Gülhane’den Galata’ya ufuk açtı ağzını, yumdu gözünü.. ilk durak bir ağaç, öyle böyle değil, sıradan.. dalında bir elma kurdu, sevişiyor onunla mutlu mutlu.. bırakıp atmak varken kendini yere, belli ki o da belliyor kurdunu.. sonra bir güzel.. bakışları yarıyorken denizi, deniz tutamıyor köpüklerini, bu dalgalar sana gelmez ey güzel.. sen tüm asaletinle yürü, bırak gökyüzü kıskansın yeryüzünü.. ve az sonra Aşiyan, sesler karışık, bir çan bir ezan, tek bir fark seziliyor uzaktan, ayrılırken kalabalık, çan’a yürüyen, ezana koşan.. şimdi Yenikapı, Aksaray, kiminin eller dolu kiminde boş bir sefertası, kiminde şaraba eksik bir tl tasası, vurulmuş gibi yatarken biri yere, dövüşüyor iki kişi bir köşede, birden deve gibi kalkıyor o yerde yatan, hepsi bir uzaklaşıyorlar oradan, yine bir vaka ki gülümseten, meğer bir zabıta aracıymış gelen.. iki kişi konuşuyor, biri diğerinden yaşlıca, ama öbürü bundan akıllıca, ‘anneye zekat verilir mi?, diğeri tutamıyor artık kendini ana’ya hiç önce anne denir mi, ana’m bir günlüğüne kalksa da mezarından, dudaklarımı gezdirsem ayalarının altından.. az ilerisi meşhur İstiklal, ama ne hürriyet ne istikbal, zamanın zemheri kızları vardı, çay dem’er tütün sararlardı, şimdi mavi yeşil saçlılarıyla, haramiler, sansarlar sardı, İstiklal bu kadarla bitmez elbet ama sırada Cihangir var.. ‘sanat sanat için mi, toplum için mi?’ sorusunun mabedi, temeli de bizzat burada atılmıştır, ‘yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan’ misali, tabiî ki yumurta tavuktan, yumurtadan tavuk değil, civciv çıkar.. Fatih’de bir mahalle, siyanürle intihar vaka’sı, daha da artacakmış dahası, umru olan var mı alemde, yok sıkmayalım, geçelim.. ‘pastırma sıcakları’ adı altında, iklim değişiyormuş.. yok bunu da geçelim, az önceki anlamsız konulardan yine, biz işimize bakalım.. derim ama yapamam.. baharlar eskisi gibi değil, belki de bundan olsa gerek, gerçek aşk’ları bir kenara atıp, sürreal sevişmelere dalmamız.. oysa kasım’da hep başkaydı aşk, ha bir de eylül vardı, n’oldu eylül’e hakikaten, şimdi dizilerde rol model ismi, tatil bitişi, okul açılışı, Antalya’ya Rus gelişi, vah eylül vah.. bir sokak çiçekçisindeyiz, çingene demeye dilim varmadı, yamuk yumuk bir adam on tl’ye, bir tek gül almaya kıvranıyor, yanındaki dilberse düşünceli, ‘zaten ayakkabısı da eski’, ‘acaba daha baştan vaz mı geçmeli’ derken, o yamuk yumuk adam birden uzatıveriyor elliliği, ‘üstü kalsın’ diyor, şaka ettimdi, yar’ab güzellik vermemiş bu adama ama, kurnazlık suyuna banmış da banmış.. şairden bir dipnot.. bir gül’e paha biçersen eğer, bir gün senin de pahanı biçerler.. el ele vermiş bir çift, ama belli ki bunlar evli, çünkü hiç terlememiş elleri, ‘su’ dükkanda bir buçuk, şu çocukta bir lira, derken adam patlatıyor espriyi, ‘bir de içemesi var bunun, onu da hesaplayalım’ hatun.. bir kedi bir de bebek var çimende, kadının biri yuvarlıyor yumağı, kedi gittiği yere koşuyor yumağın, bebek geldiği yere bakıyor, ‘ya’ diyor insan, hayret ediyor, tüyler diken.. ve yavaşlıyor salıncak.. biz de yavaşlayalım, en yavaş neresi, ordan bakalım, baktık.. güzel bir manzara Kurtuluş’dan, ama her yer beton, manzara çocukta, başlıyor tavlamak için kızcağızı, ilkten ben de öyle sandımdı, kulak vermeden evvel bu caz’a, belki bir kelimesi kalır diye aklımda, lazım olur diye, hem kalmaz, hem olmaz, da artık başladı bile.. ‘zamanın ve mekanın çok ötesinde, gönül verdiğim, hasretini çektiğim, can’ımın en içi, kural hep aynı.. güzel insanların ya parıldayan yüzleri, ya hep söylenecek sözleri vardır, gül olmayan yerde gül kokusu duyuyorum, aşk sen ben değil, biz olmaktır, sarıldığına sevmek, sevdiğine sarılmaktır,’ vay bee.. aslında daha çok var yazacak, ama salıncak ha durdu ha duracak.. zaten kağıt çalıntı kalem emanet, mürekkebi bitti bitecek.. yanımdaki sarhoşun name’si olmasa bitirecektim, ihtiyar efkarlı, ‘yaz, sonra tövbe et’, ‘bin günah bir tövbeye bakar’, çizmesinden Alsancağı çıkardı, ‘bir çocuk babasız büyür ama vatansız asla’ küt, düştü bayıldı, hadi bakalım, evine götüreyim dedim koyuldum yola, varsa o da o sözlerinin hatırına, geldik ki ev mev değil bir dam, bir genç kız çıkageldi o damın içerisindeki, sekiz nüfus arasından.. gül olmayan yerde gül kokusu duydum.. ve durdu salıncak.. irkilen zaman durdu.. Galata’dan Gülhane’ye, ufuk kapadı ağzını, açtı gözünü.. |