İNSANLIĞIN SESSİZ ÖLÜMÜ
Aşk gözyaşıyla silinir bir gülün delişmen hafızasından
Her yağmur damlası rahmet taşır sevgi çeşmesinin oluğuna Bu kara topraklar aşk ve muhabbet solurdu bir zamanlar… Bir somun ekmeği bölüşürdü toklar, açların kupkuru sofrasında Her kapı güvenle açılırdı, güler yüzle buyur edilirdi gelenler… Mihmandar eline değil, yüzüne bakardı kapının eşiğinde canların Birlikte çoğalır, ayrılıkta azalır, vakti kuşanırdık Umut eker, güven biçerdik kaybolan günün şafağında İnsanlığın istikbale çağrısıydı sözleri gül yüzlü civanların Zihnimiz tezatların ve desiselerin çöplüğüne dönmemişken Kanayan yaralara pansuman olurduk sevgi iksiriyle Can suyu gül suyuna karışır, buhurdandan dağılırdı rayiha Seherlerde kuşların şarkısını dinlerdik perde arkasından Sevgi cemreleri yürek başkentine düşerdi usulca… İnsan anlardı insanın ahvalinden, ay doğardı sular karardığında Çölleşen ruhlara kasvet olup yağmazdı endişeler Hüzünler dönüşmezdi iri gözlü azgın bir canavara… Oysa şimdi ruhun berzahında sıkışıp kalmış insanlık… Kendisinden artan balçıkta debelenip durmada tafra satanlar… Menziller her geçen gün koşar adım uzaklaşıyor bizden Kimse kimsenin yarasına merhem olmuyor Lokman misali Bülbüllere hayat hakkı tanımaz çokbilmiş akbabalar… Göklerin mutlak hükmüne prangalar vuruyor zerreler Pervaneler meydan okuyor her mumun kızıl ateşine Çile tezgâhında dokunuyor bitimsiz âhlar, eyvahlar… Yunus’un sevgisi, Mevlana’nın hoşgörüsü tatilde şimdi Umutlar yalın kılıçtan geçiriliyor duygu meydanlarında Aramak için kaybettiğinin farkında olmalı şaşkın beşer İnsanlık farkında değil ki arasın altın kıymetindeki yitiğini Hakikatin gülen yüzü tırmalanmış, kezzap sayılır hür fikir… Güneşin saf aydınlığına perde olmuş kara bulutlar Söz dağlarının yamacında can çekişir yağmur kokan şiirler Ve kokuşmuş sokaklar öper zalimlerin kirli ayaklarından Dar vakitlerde genişler zamanın çepeçevre kuşatılmış fanusu… Sözde aydınların cılız ışığı acizdir önünü aydınlatmaktan bile Zira kahvehanelerde sabahlar, çoğu bilmez bilgi yolunu Emanet düşüncelerle örer zehirli örümcek ağını İnsanlık, giydiği ateşten gömleği çıkarıp atar üzerinden Yalancı baharlarda zamansız açan çiçekler erken ölür Esrarlı bir sükût öğütülür muzır söz değirmeninde Simsiyah bir gecenin şafağında bir başına can çekişir insanlık!... Hürriyeti ölümün kollarında bulur… Ve gülümser, sessizce ölür. M.NİHAT MALKOÇ |
Kanayan yaralara pansuman olurduk sevgi iksiriyle
Can suyu gül suyuna karışır, buhurdandan dağılırdı rayiha
Seherlerde kuşların şarkısını dinlerdik perde arkasından
Sevgi cemreleri yürek başkentine düşerdi usulca…
İnsan anlardı insanın ahvalinden, ay doğardı sular karardığında
Çölleşen ruhlara kasvet olup yağmazdı endişeler
Hüzünler dönüşmezdi iri gözlü azgın bir canavara…"
Ne güzel mısralar...
Yüreğinize sağlık...