ÖPERKEN DİŞLEYEN ULU ÇINARKoskoca dallarını uzatmış tüm sahillere, Zehirli benginin damarlarını sardığı bir ulu çınardı o... Öperken dişlerdi tüm gücüyle, Yutkunurdu acının verdiği hazla. Bağrına sarardı sımsıkı, Usulca okşarken, birden taş kesilen o eller, En ağır sözlerle yedi kat yere sokardı bir vuruşla, Seyrederdi sonra, takâti kesilen kurbanını... Kim bilir neler kurardı gecelerce, Sevgisinden arta kalan saatlerde. Sevginin verdiği, Bin bir vehmin kurcaladığı , Sevilen o baş, Gözlerine sisler çökerdi acıdan, kuruntudan, Bakışlarından kin fışkırırken Sevdiğinin bakmaya kıyamadığı o haşin yüzünü kaplardı keder... Ne sevgisinden emindi sevdiği kadının, ne vefâsından, Hep, hep bir kara çamurlu çulla kaplı sanki onun bedeni. Günah kirlerinden sıyırıp bir mabude yaratmış gibi mağrur, Ama, yine de saçtığı sevgisinden dağılırdı hep gurur... Sevgiyle sarılmış kolllarından ne kolaydı itilivermek Elinin tersiyle, zehir zemberek, Huzurlu muydu o an, Asla! Sevgisini içine gömmüş bir engerek, Atılmak, akıtmak için zehrini son damlasına kadar, Sevgisinde boğarcasına yaptığı hamleden duyardı nedamet. Gözlerinde okunan acı bir zafer Yerini bırakırken derin acılara, Yığılıp pelteleşmiş yığına Damlıyor gibiydi gözlerinden pişman iki damla... Doğrulmaya çalışırken yerdeki sevdiği yığın, Yüreğinde alışamadığı kadar derin bir yaranın Sızısı kaplarken küçük ve küçültülmüş yüreğini, Evlâdının katlettiği bir ana yüreği gibi, Kıyamazdı o çınarın çektiği acıya... Oysa, içinde bir ses, ’kaybolup git, Sislere, bulutlara, karanlıklara karış’ diye feryat ederken, Bin bir yamayla bereli yüreğini alıp, Bir zamanlar beyaz zambaklara benzetilen Titreyen ellerinle, Son bir gayretle uzatırdı yine ulu çınara... O koca çınar, Bu ânın geleceğini bildiği o bakışınla, Elindeki ucu kanlı kılıcını saplardı acı bir gururla Yerde sürüdüğü o kadının başucuna... O kılıç, yine yıkanırdı tuzlu gözyaşlarıyla... Hâlenur Kor |