Söylesene BanaBütün ayrılıklar Silinmeyen iz mi bırakır gidenin arkasından böyle Şiirlenirmi yüreği insanın tuz biber mi sevdanın Söylesene her akşam sofrada Senden önce nasıl yer alır yalnızlık denen bedensiz Dem mi tutar köşe başlarında akıtılan gözyaşları Kahvaltıda peynir ekmek gibi yutulur mu lokma lokma Her gece Ay şavkı salkım salkım dökülürken suya inat Deşince karlı dağın karı yürür mü üstüne üstüne Karanfil koklar gibi toplayıp koklayamadığın Sevinçlerin dilinde buruk bir tat bıraktı mı... Söylesene Hatırlar mısın ara sıra canlanır mı gözlerinde Daha bıyığı terlememiş on beşinde vurulan genci Nere de nasıl diye merak edip sordun mu birlerine Bilirmisin bizim ilin türkülerinin mert olduğunu Ben sizin ilin türkülerini dinlerdim hep En yanık türkülerini yüreğime kazırdım sindirerek Sonra mırıldanırdım çalıştığım inşaat köşelerinde Antik kentler inşa ederdik seninle Sırça saraylar kurmuştuk bir görüş bir gülüşe Cesaretimiz mi yoktu yıkıldı ,içine girmeye Şimdi aynı kalsa da çocuksu düşlerimizin Lakin gülüşümüz baskalaşacak değişecek Bakıp bakıp aynalara ağlayacaksın belki de Avuçlarına düşen her damla boğacak öfkeni O zaman sönecek gözlerinde fer ,belki de Gül çehre yüzünde gülüşler asılı kalacak ama Yaşayacak yaşlanacaksın son nefesini vermeden Söylesene benim dağlarıma düşen hazan yaprakları Bakıp da görmeyince arayıp da bulamayınca Senin dağlarına da düştü mü Kurudu mu soldu mu öpemediğim dudakların gülüşleri El ele tutuşup yürüyemediğimiz bir şehirde Yolsuz yordamsız sokak kaldırımları bekler bizi sanma Ödüllü küfürlerinden birisiyle Gelmişine geçmişine şu dünyanın gün görmemişine Savurup sonra güldün mü kendi kendine Salim Erben |