gidiş
gidişlerin en kötüsü nedir
bilir misin diye fısıldadı rüzgar hayali bir manzara karşısında ahşap eski bir sandalyeye oturmaktan yorulmuş sesin sahibi rüzgarın esintisinden ürperen bütün tüyleri diken diken olmuş yüzünü parlayan güneşin bile bir türlü aydınlatmaya yetmediği kolları bir birine sıkı sıkıya sarılı kişiye bilirim elbette dedi kendi kendine ben gördüm her birini ne gidenler oldu giderken dönüp bakmadılar bile sırtlarındaki yükten mi umursamazlıktan mıdır bilmem aklımda kalan tek ve son şey yarım bir yaşanmışlık bir de tam tersi olanlar vardı giderlerken gözümün içine bakanlar dik dik zafer kazanmış narin tunç olsa kalbin delip geçen sezar bakışı ve biraz kırık dudak aşşağıda kalmanın aşşağılanmanın dibi ne olabilirdi ki bunlardan daha fazla hayatı akışına bırakmak yeni bir seçiş edası her vazgeçiş ve gidiş yok yok kesin bir yerlerden yanlış başladık biz üstü örtülü bir sevda açık seçik bir davranış karmaşası sonu belli bezgin bir hikaye yağmur düşmemiş kiraz ağacının güneşe en uzak çiçeği don vurmuş elmanın bir sonraki seneye sarkan kırıklığı bugün birine yol tarif ettim sağındaki sapağı görmedi çok gitti bağırdım arkasından ama duymadı peşinden koşsam bu sefer de ben çok geri gitmiş olurdum ne vardı o kadar ileri gidecek gün sürgünken kendine özensiz bir akşamın refakatinde tayinim çıkmış sebepsiz yürümelere düşlediğimiz mevsim bu değil sanki kumaşı biçiliyor kurak toprağın ve örselenmiş kuşlar vuruluyor küçük bir balonla bir kelimenin kanadından yaprak yaprak düşen her bir tüyünde dünyanın bütün uçurumlarını turluyorum ne derse desin aklım vardığım yere ben seferden dönüşlerin her gün gittikçe güçsüzleşen yordamsız bekleyişlerin süngüsüz neferiydim sapan yapıp da kuş vurmaya kıyamayan uçmaya hevesli bir çocuktum oysa ki nerede kalmıştım evet gidişler diyorduk hiç ayrıldığını bilememek en kötü ayrılıktır bir rüzgar fısıltısı daha esti geçti uğultusu kaldı kulaklarında ahşap sandalyede oturmuş zamanın ne olduğunu unutmuş vazgeçmişken vazgeçilmiş kişinin.,,atn |