YÜREK PARLATAN ÇOCUK ( OSMANLIM)
ayrılık yırtar karanlığıkarşı tepeden
bir ezan sesi yükselir gökyüzünü bacaların süsü kaplar. ve bir çocuk, uyanır uykusundan uyumamış/uyuyamamış rüyaları umut........umutları sevda olan gözlerinde buruk bir tebessüm vardır ananın elleri hamurlu değildir bu gün kalkar elleri uğurlamak için çocuğunu ve bir el uzanır mutluluk için ikisinin ardından. tebessümler GÖZYAŞI .....gözyaşları duadır ananın bir yaşam savaşının tam ortasında boyacı olmuştur küçük çocuk yüreğiyle parlatmıştır pas tutan gerçekleri elleri kirlenmiştir çocuğun alınteriyle. dalıp gitmiştir uzaklara ,babasının cephede yelken açtığı gibi. yıllar varki düşünmemişti babasını gitmemişti cennetine baabasının. bir çınar gibi büyümek istemiştir çocuk kök salmak istemiştir babası gibi hayalleri ÜMİT ....ümitleri avuntu olmuştur onun Sultannahmet’le sözleşmiştir çocuk gecenin öncesindeki gündüzden. söz vermiştir buluşmaya İstanbul’un tam ortasında yürek parlatmak için ayrılık uzaktır meclisten ikisi de mutludur hem boş değildir etrafları. saki sıcacık umut dağıtmaktadır Nene Hatun şefkat pişirmektedir sanki Somuncu Baba sanki bağdaş kurup oturmuş da Koca Sinan Hoca Nasreddin maya çalıyor şadırvanına sultanahmet’in küçük çocuk sevdasını çektiği yarınları düşünür bugünün karanlığını örtmeye yetmediği aydınlık yarınları düşünür bilir ki............ boya sandığındaki umutlar artık avuntu değildir o umutlar Mostar’dır, Selimiye’dir,Ayasofya’dır. fırçası emek...emeği sanki Edirnesi Osmanlı’nın ona göre Alparslan’ın atının kuyruğu daha çözülmemiştir. O henüz at sırtından indirmemiştir Yavuz’u Fatih onsekizinde bir dewlikanlıdır. çünkü sevdalıdır çocuk arzusu vardır yüreğinin ta derinliklerinde hasretiyle yanıp tutuşur kavuşacağı günün kılıç sallar gibi sallar fırçasını ve özlem duyar arzusuna özlem duyar, onu çağırana özlem duyar ŞEHADETE özlem duyar... arzusu özlem....özlemi şehadet olur ve yakar kavurur. rüzgarı eser günün soğuk bedenler sezer titreyişini çınarın kaldırımlar bile üşür ya küçük çocuk o aldırmaz......hayatı hep kasırgalıdır zaten rüzgar umrunda mıdır artık yıkılmıştır koca çınar gözyaşı dökmüştür Kızılırmak sularını tutamaz olmuştur HAZAR karanlık çökmüştür gün ortasına babasının toprağa çoküşü gibi gül bülbüle dargındır Leyla atrık güzel değildir yenik düşmüştür kayalara Ferhat’ın kazması kan ağlamıştır ,Viyana kıskanmıştır İstanbul’u yıkılmıştır umtları yıkılışı gibi çınarım. kızgındır küçük çocuk boğmak istemiştir alınteri bulaşmış elleriyle sahte karanlığı masal anlatırken beyaz sakallarıyla oynadığı dedesini haatırlar bir an yalnız hisseder kendini oysa yalnız değildir aslında Eba Eyyüb gülümsemektedir sağından surların üstünden selam durmaktadır Ulubatlı ve kırk pare top attırmaktadır Barbaros Tunus kıyılarından daracık sokaklar arasında bir cengaverdir artık sevdalanmıştır delicesine: vazgeçemez ,bırakamaz inadı tutmuştur ölümü sevmiştir onun için "Ya ben onu ,ya o beni"demiştir inadı HASRET .....hasreti sabır olmuştur. bahar gelmiştir artık ama menekşeler bir türlü açamamış gül arılara koku satamamıştır. hala ağlamaktadır Kızılırmak güneş sadece kendini ısıtmaktadır çınarın yerinde artık fidanlar vardır geleceğe umutla bakan, hızla büyüyen... vakit öğle olmuştur. annesi gelmiştir aklına küçük çocuğun sıcacık bakışları, tebessümü gelmiştir. "yiğidim" deyişi gelmiştir. oysa ne analar vardır ki çocuğuna yiğidim dememiştir/ diyememiştir. "hakkını helal et anne" nidasına "helal olsun" demekle yetinmiştir. el sallamıştır ,su dökmüştür gözyaşı dökmüştür ardısıra tıpkı onun anası gibi gidenler geri gelmemiştir/ gelememiştir kanlı gömlekleri gelmiştir, kılıçlaır gelmiştir, şanları gelmiştir. yelken açan şehadetleri gelmiştir mutlu olmuştur analar gururlanmıştır. ve köprülüler kara muratlar piri reisler "gel" nidasına koşmuşlar at sırtında rüzgar misali sevdaları yüreklerinde saklı yüzleri Rasül’e dönük. güneş gitmiş karanlık çökmüştür çocuğun kalbine sessizlik hakimdir sessizliğe artık dua zamanıdır yalvarmaktadır çocuk "ya rabbi SEVDAMA "diye çok geçmeden bir sıcaklık çöker bedenine bir mutluluk sarar ve bir tebessüm kaplar yüzünü gözlerini mululukla yumar "hoşgeldin " diye haykırır Fatih kılıç sallamayı öğretir Lala Mustafa Viyana’yı düşündürür,Kanuni Bir akşam vakti kalabalık birikmiştir Sultanahmet’te insan yığınının içinde küçük bir çocuk uzanmıştır kaldırımların üstüne yanıbaşındadır yürek parlattığı boya sandığı gülümsemektedir karanlığa inat dudaklarından dökülen son söz "şükürler olsun ya rab" dünyanın ne önemi var artık ya da dünyalıkların dünyalığı sevdası olmuştur çocuğun ve o da kalbindedir. vazgeçmemiştir. kavuşmuştur sonunda bulutlar ağlamıştır bu sevdaya anlaymışlar birbirine ,yıllarca "Osman"demişler adına dedesine nispet. "sevdalı osman" diye başlayıp anlatmış nineler "osmanlı" yazmışlar mezartaşına büyükçe SEVDASI yürek parlattı küçük çocuğun yıllar yılı bir DESTAN GİBİ Ensar YAŞAR |