Eksildikçe anlardım
Delirmek gibi usturupsuz niyetlerim olurdu
Zaman zaman Çıplak ayaklarımla suya dokunur Toprağı eşelerdim Bir bulut arardım tepemde dolaşan Kime rastlasam gözlerinin içine bakmak cesaretini Kendimde bulamazdım Yılgındım Bir bahar Samatya’sının gülücük saçan Debdebeli erke’sinde Çok ağıtlar yaktım Fatih’e,Pir Sultan’a,Mir’e Daha nicelerine Kopuksuz mektuplar yazdım Gülüşümü bir surete sığdıramazdım Ağladım mı ben mi yanıldım Bir aynaya bakınca anlardım Henüz onbeşimde tuhaf risaleler Benliğime bir kurşun gibi işlerdi Yaşamak denilen pazar tezgahıymış Hınca hınç kalabalık Beş kuruşa bir ömür satılık Onsekizinde anladım Köpürmüş alacaklı gibi geçen senelerdi Bir sonraki tüm dehşetiyle beklerdi Alnıma derin çizgilerle serilen Altın tepside sunulan ince hatlarım Beni hep bir boşluğa düşürürdü Kayboldukça uzayıp giden yolların Derin karanlığında ışıktan kaçardım Nihayetsiz bir vebalin altında boğuldukça Kendimi köhne düşlere kapatırdım Bir ömrün vesvesesinin hezeyanında Eksildikçe anlardım ; Bahar ne güzel… |