ELBRÛZBaşıboş Kimsesiz gölgeleri topluyorum Senden artanlığımın dövüldüğü Dolunayını kaybetmiş Arka sokakların alacakaranlıklarından 2 oda 1 sofa tek katlı evlerin Sıvasız biriket duvarlarına yazıyorum 2 hecelik adını tebeşir taşlarıyla Kırılıyor işaret parmağımın tırnağı Biraz çimento Biraz tebeşir tozu Birkaç küçücek taş Haritasını değiştiriyor iz yerinin başparmağımın Bileğimde kırmızılı sürtük bir ağrı Dilim damağımda çıplak ayak kovaladığım Kedi köpekler çekildiğinde çöplüklerden Taşlıyorum sokak lambalarını Ve Gülsüm teyzenin Siyah ferfoje korkuluklarla kapattığı Pencere camlarını İçimin odacıklarında Yerinde duramayan bızdık toylak bir sevi Ayıracından ayrılarak Özel’liksizleştirilen c’ins isimler kadar Kim’liksiz bir mülteci Memleketsiz bir muhâcir Evsiz bed’evî bir parya mıydık 4 Kitap 3 Din Tek Tanrı Ve Enbiyâ katında Yine de mukaddes emânet bildik Sardık Sakladık Ve Bağışladık mücrîm t’araflarımızı Musevî bir Havra Bema’sında İsevî bir Kilise istavrozunda Muhammedî bir cami mihrâbında Delilsiz Şâhitsiz Ve Parmakizisiz Kebâirden suçlara hâmile bir hayat B’ağır ç’ağır doğurduğu günâhları kundaklayıp Verirken kucağımıza Biz Yeminli birer tanıktık sadece tanımadıklarımıza Lâkin N’utku tutulmuş Kırmızı bültenli bir Anarşist Azılı bir Faşist gibi numarandırılıp fotoğraflanarak Tutup Yapıştırıldık resmî tutanaklara Elbrûz Müstebit Emperyâlist Diktatik sol cenâh yangınım 3 başlı şahbâz Kartalı Kafkasım’ın Dem Kıyâmet-i Sâgîr Beni sen geçmeye çalışan akrep yelkovan valsi Kül kedisi masalı Charles Perrault hengâmesi Tırnak içinde "B’ağrında Bir araya gelememiş iki y’ara ağrısı" Dem Yevm-i hâşr-ı neşr Ellerimde Bilmediğim yabancı iklimlerden kalma Soğuk sisli gri bir ülke Elbrûz Melez kırık bir lehçeyi kekeliyor Lisânımın bozkırlarında Ayaklarına kadar uzanan siyah yamçısıyla Beyaz tenli neftî gözlü Albina Boynumdan ayak bileklerime filizlenen Hanımeli ve Gündüz Sefâsı’nın dudaklarında Uzayan kavaklara serzenişle çemkiren Yanık bir Çerkes türküsü Dumanı bacasında bulutlanan tandırlarında Gagala Haltama Velibah kokusu Ah Elbrûz Gözlerimin ovalarını eriyik eriyik basan Dağ buzulum Teni tuzla yuğulan Mahpûs mâkûs tâlihi Hazarım’ın Recmettim Dilimin sırtına yılkı atlarınca eğerlenen Seni tariflerken Asla ve kat’â câiz olmayan her tabiri Kazası olmayan bir farz gibi İftitâh tekbiriyle hakkedilmişken mukaddes kitâbeme hem de Ve Vurdum boynunu Benzetileni sen Benzeyeni sana benzemeyen benzetilemeyen Tüm hatalı teşbih-i beliğlerin Elbrûz Asûman sağarken memelerini Rahmet bereket İstiklâlsiz bir istikbalin gayr-ı resmî evrâkına Kazbek’in ılgar deli taylarını Dört nala şaha kaldıran Toprak vatan memleket kokulum Parantez içinde (4 işlem k’eder-i kaderime nakşedilen Kara itâlik harfli yazısı imtihânımın) |
En güzelin selâmı ile
yine mi sahipsizdir Elbruz şu koca ve yalan dünyada ölümün koynunda
Uzun uzun hasbihâl edeceğim şiirle müsaadenizle tekrar
belki başlığından dolayı içselleştirdiğim için belki şiir benimle aynı dili dilden öte aynı duyguyu paylaştığı için hoş görünüze sığınarak;
Elbruz kokulu şiir duman duman özgür mavi dağın zirvesi gibi
gürül gürül akan yatağını dağıtan bir şiirin dizeleri önünde durmayacağım
her zaman bir yalnızlığı eteklerinde taşır Elbruz başında aüır bir duman âh
birkaç kelâm bizimkisi boş kalan yataklardan damlasına sarılan sulardan
jan ağrısı demiştim bir gün bir yerde bir vakitti insanın canı ağrır mıydı
sahi peki jan ağrısı bu iki kelime bu kadar mı yakışırdı birbirine can ve jan arasında sıkışan bir ağrı
uçurum çiçekleri vardır hani toprağa sımsıkı tutunup bir yüzüyle uçuruma gülmek gibi
kır çiçeklerine inat tek başına ve özgür direnerek yaşamak inadına
şairlerin bir milliyetinin olmadığına inanırım ben hep ötekidir şair ve çok daha ötesi
Ahmet Arif gibi Nazım gibi Zarifoğlu Ömer L .Mete ama Hasan Hüseyin o bulut saçlı adam gibi zamanda yolculuk elbisesi giyen Hızır gibi kâh kelimeler kâh bazı şairler âh Pîr Sultân âh Veysel neredeler ki şimdi
ne demişti sahi şair;
Ucurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal'asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Koca yâr adım çağırır
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Cihan hazır / Divan hazır / Ferman hazır / Kurban hazır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zülme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez / Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz degil / Maraz degil
Gülce bir afet
Peri degil / Huri degil.
Gülce bir beyaz zehir
Gülce en rahim haz
Buram buram zehir
Yâr gözünde infaz
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir / En hakir / Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbet-ül arz dan
Deccalden
Yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce'den
...
ne diyelim ki
"Bülbülün mekânı güldür diyesin..." demişti Gevherî idi sanırım
mekânı diken olanlara toprağa selâm duranlara selâm ola
çok beğendim şiiri çok hem de o kadar güzel idi ki vâr olunuz siz Şair
saygılar ve esenlik dileklerimle
Elbruz.