AYAKKABI "KELİK"
AYAKKABI "KELİK"
Ana ham maddesi deri kösele Ayakkabı Kelik yapması zordur Gece gündüz emek vermek mesele Ayakkabı Kelik yapması zordur Dana ceylan keçi oğlak derisi Sağlıklıdır bunlar olmaz gerisi Ayağı kokutur manda serisi Ayakkabı Kelik yapması zordur Deriden olmayan dayanmaz bile Yan maddesi çoktur sayılmaz dile İşe hakkın verir yapmaz hiç hile Ayakkabı Kelik yapması zordur Fantazi hoş olur ayağın kuru Akan ter tertemiz arıdır duru Sanatkârın el emeği göz nuru Ayakkabı Kelik yapması zordur Makinacı diker çift çift sayalım Kesici ’kalfa’yı baştan koyalım Üretip yapana saygı duyalım Ayakkabı Kelik yapması zordur Tevazu kalmadı işci akını Alırdık eskiden işe yakını Danalya çekiç var masad takımı Ayakkabı Kelik yapması zordur Ustalar yetişsin sanat bitmesin El emeği göz nurumuz yitmesin Kunduracılık yok olup gitmesin Ayakkabı Kelik yapması zordur Dört duvarlı beton arma içinde Sağlıksız her koşul sorma içinde Verem kanser olmuş kimin *ikinde Ayakkabı Kelik yapması zordur Çürük İsmail’le Mustafa zorlu Ön ayak oldular bu meslek horlu Malatya Konya’lı Karaman Borlu Ayakkabı Kelik yapması zordur Öyküsünü yazdım işte ben ona Okudunuz işte anlattım sana Ekmeğini kırk yıl yedirdi bana Ayakkabı Kelik yapması zordur Resuli’m kalmadı meslekte adın Dünyanda en zor iş bu işi tadın Merdane erkektir’zenne’yse kadın Ayakkabı Kelik yapması zordur ............ 24.10.2018 Resul Civcik"Ozan Resuli"Ayrancı/Karaman Fotoğraf:Diyarbakıroğlu _____________________________ Açıklama * Kelik 1. Eski ayakkabı. 2. Çocuk ayakkabısı,patik. 3. Potin,çizme. 4. Meşin,deri. 5. Yünden örülmüş terlik. 6. Çorap tabanı. 7. Konç : Çorabın keliği. * Hüner; 1.beceri isteyen ustalık, beceriklilik. 2.ustalığını,becerikliliğini ortaya koymak _________________________________ Kunduracılık,Ayakabı Sanatı’nın öyküsü; TÜRKLERDE AYAKKABI KÜLTÜRÜ * Özet Ayakkabılar giyimi tamamlayan en önemli unsurlardandır. Giysilerde olduğu gibi öncelikli olarak korunma amacıyla kullanılmalarının yanı sıra farklı tasarım ve süsleme özellikleri ile gün geçtikçe çeşitleri artmıştır. İnsanlık tarihinde ayakkabının ortaya çıkışı ve gelişme süreci oldukça eskiye dayanır. Orta Asya Türklerinde hayvancılığın yaygın olması nedeniyle deri ve yünün giysilerde yaygın olarak kullanıldığı bilinir. Savaşçı ve göçebe bir yaşam tarzının benimsenmiş olması ayakkabıya olan ihtiyacı artırmıştır. Zaman içinde ayakkabılar yapıldıkları malzemeye, biçimlerine ve kullanıldıkları yere göre değişik isimler almıştır. Giyim-kuşam kültürünün ayrılmaz bir parçası olan geleneksel ayakkabılar konusunda derinlemesine inceleme yapmayı amaçlayan araştırmada betimsel yöntem kullanılmıştır. Çalışma kapsamında tarih boyunca ayakkabılarda kullanılan malzemeler, süslemeler ve form özellikleri açısından değerlendirmeler yapılarak, Türk giyim-kuşamı kapsamında kültürel değerlere, gelenek ve göreneklere ait örnekler sunulmuştur. Ayakkabı özellikleri giysilerle ilişkilendirilerek irdelenmiştir. FOOTWEAR CULTURE IN TURKS Abstract Footwears are among the most significant elements to complete the clothing. Besides primarily used on the purpose of protection as well in the clothings, varieties have soared by different design and decoration characteristics from day after day. Emergence and progress period of footwear originates rather old in history of humanity. In Central Asia Turks, it is known that leather and wool were widely used in clothes because of the livestock breeding is widespread. Embracing a combatant and migrant life style was increased the demand for footwears. In time, footwears were took varied designations according to materials they made, shapes and places they used in. Des criptive method is used in the survey that aims to examine in depth the subject traditional footwears which are an integral part of apparel culture. In the scope of the survey, besides the assessment in terms of materials used, decorations and form characteristics of footwears along history, also from the scope of Turkish apparel examples of cultural values, custom and usage are submissed. Features of footwears are explicated in correlation with clothing. Keywords: Turkish Culture, Footwear, Clothing, Decoration. 1. Tarihsel Süreç İçinde Ayakkabı Çok eski medeniyetlerden bu yana ayakkabının insan hayatında önemli bir yeri olmuştur. Sert dikenler, keskin taşlar, soğuk veya sıcak hava koşulları gibi çevresel faktörlerden korunmak amacıyla ortaya çıkan ayakkabılar zaman içinde bölgelerin fiziksel özellikleri, toplumların gelenek görenekleri, moda gibi karakteristik özelliklerle şekillenmiştir. İlk ayakkabıların dış etkenlere karşı ayağı korumak için ağaç kabuklarından, sert yapraklardan ve sonraları hayvan derilerinden yapıldığı bilinmektedir. Şekil 1. Papirüs ve Ağaç Kabuğu İle Yapılan Ayakkabı Örnekleri Ayak giyimin en temel formları sandaletlerdir. Her antik medeniyetin kendine özgü bir sandalet modeli vardır. Genelde sandaletler sert bir taban, tabana uygun kayış ve bantlardan oluşmuştur. İlk uygarlıklar çağında sandaletler Mısırlılar tarafından milattan önce 3000 yıllarında yaşamış olan Firavun Narmer devrinde görülmüştür. Sandaletler kumlar üzerine ayakların kalıpları çıkarılarak palmiye yapraklarından, papirüsten ve ham deriden yapılmıştır (Özdemir, 2009: 488; Çelik,2010:15; Yelmen, 2005: 9,10). Geliştirdikleri sandaletler dışında Mısırlılar Mezopotamyalılardan ayakkabı yapmayı öğrenmişler (Bici, 2007: 9), Mısırlı kasaplar ayaklarını hayvan ölüleri ve kanlarından korumak için ayakkabılarına topuk eklemişlerdir (Ertürk, 2009: 118; O’Keeffe, 1996). Japonlar ‘zoris’ adını verdikleri, örerek yapılan sandaletler giymişler, Persliler ve Hintliler topuklu sandaletler oymuşlardır. Slavların keçeden, İspanyolların ipten, Afrikalıların değişik renklerde deriden parmak arası sandaletleri vardır. Hatta İngilizler soğuk ve nemli iklimlerine rağmen Akdeniz kültüründen örnek alarak sandaletler yapmışlardır (Bici, 2007: 9; Özdemir, 2009: 488; O’Keeffe, 1996). İlk ökçeli ve üstten bağcıklı ayakkabılar Asurlularda görülmektedir. M.Ö. 3000 yıllarında Hititliler çarık benzeri kapalı ayakkabılar giymişlerdir. Hititlerin bu çarıkları genelde mokasen türüne benzer yapıdadır. Kolayca ayağa giyilen ve bağcıklarla tutturulan sade modeller olup, ham deriden yapılmıştır (Kastan, 2007: 27). Kadın ve erkeklerde ayakkabıların uçları yukarı kıvrık biçimdedir. Asurluların etkisi olan çarık benzeri bu formların, Doğu Anadolu bölgesinde altı kendir, üstü yün örgüden yapılan “harik” isimli ayak giyimine benzerliği dikkat çekicidir (Türkoğlu, 2002: 32). Antik Yunan uygarlığında ayak estetiğine büyük önem verilmiştir. Bu anlayışla ayakkabılar sağ ve sol ayak için farklı ölçülerle çalışılmıştır. Kadın ve erkekler tarafından benzer şekillerde giyilen Yunan sandaletleri hem günlük hem de lüks giyim olarak kullanılmıştır. Yunan ve Roma arasındaki sosyokültürel etkileşim ayakkabılara da yansımıştır. Roma döneminde ayakkabıların üst kısmı tek parça deriden yapılmış olup, üzerleri bıçakla oyularak değişik motifler oluşturulmuştur. Roma devri boyunca ayakkabılar sınıfsal yapıyı simgelemişlerdir. Zengin kişiler altın, gümüş gibi değerli taşlarla süslü ayakkabılar giyerken, yoksul halkın sabo veya deriden yapılmış basit kaba ayakkabıları vardır (Çelik, 2010: 26, 29, 30). Yunan ve Romalılar atkılarla ayağa bağlanan sandaletlerin yanı sıra tabanı olmayan aba türü potin ve yüksek tabanlı ayakkabılar da giymişlerdir. Orta çağ Romanesk dönemde ayakkabılar,sivri burunlu ve yassı bir görünümde ipek, saten ya da kürkle yapılmıştır. Deri tabanlı hafif çizmeler erkeklerce giyilmiştir. Bizans uygarlığında incilerle ya da ipeklerle işlenmiş ayakkabıların imparator ve imparatoriçe tarafından giyildiği bilinmektedir. Gotik dönemde ise mimaride sivrilerek son bulan kemerlerin ve yüksek tavanların etkisi ayakkabılara yansımış burunlarda abartılı bir uzunluk ve sivrilik olmuştur. Erkek ayakkabılarının burnu bir ayakkabı boyu kadar uzun ve sivri olup, bozulmaması için balina kemiği kullanılmıştır. Bazen de burunlar gümüş zincirlerle ayakkabının dize dek yükselen koncuna bağlanmıştır. Kadın ayakkabılarının burunları erkek ayakkabıları kadar olmasa da sivridir (Komsuoğlu vd., 1986: 155, 164). 14. yüzyıl ayakkabılarında kaliteli tekstil ürünleri ve iyi kalite deri kullanılmaya başlanmış, ayakkabılar göze çarpan bir şekilde zarifleşmiştir. Bu yüzyılda Avrupa’da ucu sivri ayakkabılar moda olmuştur. Ayakucu uzunluğu, giyenin sosyal statüsüne ve zenginliğine göre belirlenmiştir. 15. yüzyılın sonlarına doğru ucu sivri ayakkabıların yerine geniş burunlu ayakkabı modası ortaya çıkmıştır. Bu moda ‘boynuz gagası’, ‘inek ağzı’ veya ‘ayı pençesi’ olarak anılmıştır (Ertürk, 2009: 118). 16. yüzyıl ayakkabıları yeni bir stil getirmiştir. Ayakkabılar yassı fakat değişik bir biçimde üçgen tabanlı, yırtmaçlı ve işlemelidir. İngiltere de bu dönemde erkek ayakkabıları olarak boyu dize kadar uzanan konçları dilimli botlar kullanılmıştır. Taban kalın köseleden olup topuk boyu kısadır. Ayakkabı yüzleri kapalı ve yüksektir. Pili ya da mücevher işlemeleri kullanılmıştır. Kadın ayakkabıları ise kalın kösele tabanlı, topuklar yüksektir. Fransa da ise erkek ayakkabıları kare burunlu ve topukludur. Ayakkabılar yırtmaçlı olup, araları renkli kumaşlarla astarlanmıştır (Komsuoğlu vd., 1986: 176). 16. yüzyılda özellikle Venedik’te ‘Chopine’ adı verilen ve giyeni yerden yaklaşık 60 cm yükseltebilen platform tabanlı terlik biçiminde bir ayak giyeceği ortaya çıkmıştır. Şekil 3. Chopine İsimli Ayakkabı Zamanla bu moda 17. yüzyıl ile birlikte inişe geçerken, topuklar hem erkek hem de kadın ayakkabıları için standart bir ek haline gelmiştir. 17. yüzyılda Avrupa’da çizme modası yaygınlaşmıştır. Alçak veya yüksek topuk çeşitleri olan potinler yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Ayrıca pahalı ipekten yapılmış ayakkabılar dönemin hayat tarzını yansıtmıştır (Ertürk, 2009: 118). Şekil 4. 17. yüzyıl Erkek Ayakkabı ve Çizme Formları 18. yüzyılın başlarındaki kare burunlu ayakkabıların yerini bu yüzyılın sonlarına doğru yüksek topuklar almıştır. Topuklu zarif ayakkabılar en çok tercih edilen ayakkabı çeşidi olmuştur. Bu dönemde topuk uzunluğu 15 cm’ i bulan uzun çizmeler dikkat çekmektedir (Kastan, 2007: 29). Erkek ve kadınların şekilli yüksek topuk ayakkabıları kullanılan materyallerle, geniş tokalarla zengin ve gösterişli bir hale getirilmiştir. Kumaş olarak brokarlar, işlemeli ipekler ve boyanmış deriler kullanılmıştır. 1830 ile beraber kare topuk moda olmuş ve daha sonraki 50 yıl boyunca moda olmaya devam etmiştir. 19. yüzyılda teknolojik gelişmelerle birlikte yeni renkler veren sentetik boyalar geliştirilmiştir. Dikiş makineleri, ayakkabı dikimindeki gerekli el ve süsleme işlerini kolaylaştırdığından sık kullanılmıştır (Ertürk, 2009: 118). 2. Türklerde Ayakkabı Kültürü Türk ayakkabıları genelde çizme ve türevleri olmuştur. Tarihte ilk Türk çizmeleri M.Ö. 400 sıralarında Hun askerleri tarafından giyilmiştir. Hun askerlerinin at üstünde geçen hayatlarına uyum sağlayacak geniş deri çizmeleri, vücutlarını saran ve dimdik tutan, at üstünde serbest hareket sağlayan deri giysileri olmuştur (Bici, 2007: 9; Naskali, 2003). Ayakkabılar Türk kültür tarihinde Orta Asya’dan başlayarak çeşitlenmiş ve değişik isimlerle anılmıştır. Orta Asya’da başta çizme olmak üzere çarık,edüketik, başmak gibi ayakkabı türleri giyilmiştir. Bu dönemi anlatan kaynaklara, resimlere, hun aristokratlarına ait kurganlardan çıkartılan buluntulara göre çizmeler geometrik ve stilize motiflerle, dikiş ve işleme teknikleri ile altın ve gümüş sırmalarla işlenerek yapılmışlardır (Ögel, 1991: 128). Şekil 5. Orta Asya’da Çizme ve Ayakkabı Çeşitleri Kısa koncunun kenarlarında göz kamaştırıcı süsleri bulunan kırmızıya boyalı deri bir çizme Pazırık kurganından çıkarılmıştır. Tabanla yüz birbirine sırımla dikilmiş (tabanla yüz arasında genişlik ve boy farklı olduğu için), çizmenin burnunda büzgüler oluşmuştur. Burun ve konç arasında kırmızı yün kordonla işlenmiş motifler, deri aplike süslerin aralarına altın varaklarla kaplı ördek yavrusuna benzer desenler sıralanmıştır. Lotus benzeri çiçekler arka arkaya yerleştirilmiştir. Dağ keçisi derisi üzerine ince kırmızı deriden motifler işlenmiştir. Çizmenin dar ve kısa tabanının çevresine 1 mm kalınlığında kırmızı yünden iki sıra bant geçirilmiştir. Bu bantların arasına siyah küçük boncuklar dizilmiş, her 5 boncuk arasına sırımdan kıvrımlar yapılmıştır (Asarlı, 2011: 38; Rudenko, 1970: 87). Pazırık kurganından (2. Kurgan) oldukça farklı görünüşte ikinci bir çizme daha çıkmıştır. Kadına ait ikinci çizme farklı şekilde leopar kürkünden yapılmış bir örnektir. Ayak ve üste geçirilmiş kenar kısmı yumuşak kırmızı deridendir. Kürk ile üst kenar arasında altın ve kalay tel ile yapılan süslemeye sahip bir parça daha vardır. Çizmenin taban dış yüzeyi tamamen lotus (nilüfer) deseni ile kaplıdır (Rudenko, 1970: 87). Eski Türklerde çizme veya benzeri deri giysiler üzerine çeşitli renklerde küçük deri parçalarını desen oluşturacak şekilde aplike etme geleneği vardır. Bu uygulama yakın zamanlara kadar Maraş ve Gaziantep yörelerinde yaşamıştır. Topkapı Sarayı kütüphanesinde bulunan Fatih Albümü adı verilen eserdeki Mehmet Siyah Kalem imzalı minyatürlerde Zeybek türünde dans eden Hükümdarların ayağında bu tarz çizmeler görülür (Türkoğlu, 2002: 154). Tarihsel süreç içinde ayakkabıların estetik görünümü ayakları dış etkenlerden koruma temel görevinin önüne geçmeye başlamıştır. İlk dönemlerden itibaren bir kıyafet olarak ayakkabı sosyal açıdan ekonomik güç ve statü simgesi olmuştur. Toplumlara ait gelenek ve görenekleri yansıtan, görkemli görünümler kazandıran ve hâkimiyet sembolü olan ayakkabı özellikleri bulunmaktadır. Elde edilen buluntular zengin görünüşlü çizmelerin Türklerde soylular ve yöneticiler tarafından kullanıldığını ve bu durumun çizmenin rütbe belirten bir nesne olduğunu göstermektedir (Çoruhlu, 2007: 162). Aynı zamanda çizmelerde kullanılan renkler de bir statü sembolü olmuştur. Anadolu Selçuklularda sarı çizme giyildiğinde bunun en yüksek mertebeye erişildiği anlamını taşıdığı kaynaklardan öğrenilmektedir (Yılmaz, 2011: 108; Önge, 1995). Kırmızı çizme ise Orta Asya’da hükümdarlık sembolüdür. Günümüzde çeşitli müzelerde sergilenmekte olan Selçuklu minyatür, çini, keramik, fresk, taş kabartma ve maden eserler incelendiğinde; o dönemin giyim-kuşamı içerisinde özellikle ucu kıvrık kırmızı, beyaz renkli çizmelerin, kemerlerin, mestlerin yaygın biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır (Özdemir, 2007: 70; Dağtaş, 2002: 89). Çizmelerin bot biçiminde ve sarı renkte olanları, Türkmen boylarının karakteristik ayak giysisi olarak yüzyıllarca kullanılmıştır. Buna eski adıyla‘etük’, çağımızdaki adıyla ‘edik’ , kadın pabuçlarına ise ‘büküm etük’ denilmiştir. Ayrıca kadınlar ayaklarına mest de giymişlerdir. Tizlik dürük denilen çetik ve mest gibi pabuçların uçları da pullarla süslenmiştir (Önge, 1995). Çizmenin içerisine zaman zaman keçe taban konulmuştur. Bazen bunun yerine kısa çizmeler ve ayakkabılar içine çizme şeklinde yapılmış keçe çoraplar da giyilmiştir. Orta Asya’da ve Anadolu’da görülen mestlerin böylece erken tarihlerden itibaren ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Çizme içine giyilen keçe çorapların zaman zaman çizmenin iç tabanına tutturulduğu görülür. Örneğin Kazak Türklerinde ‘saptama’ denilen çizmelerde içe giyilen çorabın içine de bazen ‘şulgav’ yani bez parçası sarılır (Çoruhlu, 2007: 162; Ata, 1995: 85–89). Çizmelerin üzeri çeşitli şekillerde süslenmiştir. Süslemede altın, kalay, gümüş teller kullanıldığı gibi, boncuk veya billur-kristal türü malzemeler, işlemeli kumaşlar, aplike olarak ele alınmış renkli deri parçaları, hatta altın, gümüş, bakır levhalar veya bunlardan yapılmış aplike süsler de kullanılmıştır (Çoruhlu, 2007: 162). Çizme üzerlerinin desenli oluşu çizmeye verilen önemi kanıtlar. Selçuklu giyimlerinin yer aldığı Varka ile Gülşah minyatürlerinde çeşitli çizme örnekleri görülmektedir. Çizmelerin konçları bazen düz, bazen de diz kapağına kadar yuvarlak dizlik şeklindedir. Çizme grubu içinde incelediğimiz giysi öğelerinden olan ‘Dolak-Pataya’ yünden dokunur ve ucunda püsküllü ipleri vardır. Savaşçı figürlerinde görülen dolak daha belirgindir. Dolak(tozluk)çarık veya ayakkabı ile giyilmiştir(Süslü,1989: 168). Çarık, burun kısmı sivri olacak şekilde deriden yapılmıştır. Topuk veya yan kısımlarına ip geçirilerek ayağa göre şekillendirilir (Köymen, 1974: 70). Bağın çizmenin üst tarafında olduğu ve dize bağlandığı uygulamalarda görülmektedir. Zaman zaman çizme kısa tutularak baldıra bir dolak geçirilmiştir. Bazen dolağın yerini baldıra takılan zırh parçası almıştır (Çoruhlu, 2007: 162). Deriden yapılma çarığı Türkler yaygın olarak kullanmış olup, ‘Çarukluk’ adını vermişlerdir (Türkoğlu, 2002: 154). Aynı zamanda burnu yukarı doğru kalkık, yanları delikli ve bu deliklerden şerit bağcıklar geçirilerek ayağa bağlanan Dedeburnu adını verdikleri bir çarık türünü de kullanmışlardır. Osmanlı Türkçesinde başmak ve yemeni genel olarak ayakkabı anlamını içeren kelimeler olmalarının yanı sıra ayakkabı çeşidinin de adlarıdır. Yemeni, sahtiyandan yapılan avam tabakasına mensup erkeklerin giydiği, üstü ayak parmakları ve incik kemiği görünecek kadar açık, ökçeli ve kaba bir ayakkabıdır. Hafif olması askerlerin ve tulumbacıların tercih sebebi olmuştur. Başmak ise üstü yemeniye göre daha kapalı, burnu küt veya yuvarlak, arka kısmı sert bir ayakkabıdır (Koçu, 1967: 246). Osmanlı toplumunda da ayakkabı giyenlerin toplumsal konumuna ve mesleğine göre çeşitlilik göstermiştir. Ev içinde yüzleri atlas ve kadife gibi kumaşlardan yapılmış, üzerleri sırma ile işli hafif ayakkabı ve terlikler giyilmiştir. Dışarıda giyilen deri ayakkabıların ve çizmelerin üstüne kalıp yardımıyla desenler oluşturulmuştur. Çintemani leopar, yaprak, karanfil, sümbül ve lale gibi motifler sıkça kullanılmıştır.Ayrıca basılmış desenlerin yanı sıra aplikasyon yöntemine de rastlanmaktadır (Ertürk, 2009: 119). Saray koleksiyonuna ait ayakkabılarının çoğu bükme kılabdanla (ipek üzerine altın ya da gümüş tel sarılmış iplik) iğne ardı olarak dikilmiştir. Saray ayakkabıları deri dışında ipek, kadife, kemha, seraser gibi değerli ve ağır kumaşlardan da yapılmıştır. Zenginliği vurgulayan en önemli malzemeler ayakkabıları bezeyen mücevherler ve işlemelerdir. Süsleme teknikleri olarak bükülmüş ipek iple kordon tutturma, zincir işi, düz sarma, zerduz işi (altın ve gümüşten çekilmiş ince telle işleme), dival işi, aplike, baskı, pul ve renkli taş işleme kullanılmıştır (Çelik, 2010: 37, 38; Tezcan, 1997: 94). Şekil 17. İpek Kadife Üzerine Zerduz İşli Ayakkabı Yeniçerilerde yumuşak çizmelere duyulan gereksinim sonucu Osmanlılarda ayakkabıcılık oldukça gelişmiştir. 16. ve 18. yüzyıllar arasında İstanbul esnafı sağlam, zarif ve giyenin sosyal konumunu ortaya koyan ayakkabılar yapmaya özen göstermişlerdir. Bu yüzyıllar arasında ayakkabılar yapıldığı malzemeye ve biçimlerine göre ‘başmak’, ‘bot’, ‘çapula’, ‘çizme’, ‘çedik’, ‘edik’, ‘filar’,’fotin’, ‘galata yemenisi’, ‘iskarpin’, ‘kaloş’, ‘kamarçin’, ‘katır’, ‘kundura’, ‘mest’, ‘mercan terlik’, ‘merkup’, ‘mokasen’, ‘nalın’, ‘pabuç’, ‘pandufla’, ‘patik’, ‘postal’, ‘sandal’, ‘takunya’, ‘terlik’, ‘tomak’ ve ‘yemeni’ olarak adlandırılmıştır (Başaran, 1993). Kapıkulu ocağının yüksek rütbeli subayları bir tür imtiyaz simgesi olarak sarı renkli pabuç ve çizme giymişlerdir. O dönemde gayri Müslimlerin sarı giymesi kurallara aykırı olduğundan siyah veya kırmızı renklerde pabuç giymeleri emredilmiştir. Bu uygulama 1839 Tanzimat fermanıyla kaldırılmıştır. 1826’dan sonra Asakiri Mansure-i Muhammedi’ye adlı yeni ordu teşkilatı kurulduktan sonra askerler ayaklarına postal giymişlerdir. 18.yüzyıl sonlarına kadar padişah ve vezirler tarafından çizme-mestler kullanılmıştır (Ertürk, 2009: 119). Şekil 18. Sultan II. Selim’in Aplike Tekniği ile Süslü Çizmesi 1928 -1930 yıllarındaki ayakkabı çeşitleri arasında yer alan iskarpinler taban, saya, ökçe, fort (burundaki sert kısım), fortiçe (arkadaki sert kısım) ve astardan ibarettir. Bunlar vidala ve glase deriden, çok azda rugandan imal edilmiştir. Galoş, kışın mest veya ayakkabı üstüne giyilmiş olup, finilalı, trikolu ve uzun yüzlü çerkes lastiği gibi çeşitleri vardır. Mabeyin terlikleri üstü ve arkası kapalı, altı deriden, yumuşak, çok zarif ev ayakkabısıdır. Tulumbacı ayakkabıları, yumurta ökçeli, sivri burunlu, ceketi bir omzunda külhan beylerinin giydiği pabuçlardır (Otar, 2007, 256). 19. yüzyıl sonlarına kadar Türkiye’de ayakkabı yapımı el işçiliğine dayanmıştır. 1884’te Beykoz’ daki deri fabrikasına ayakkabı yapım bölümü eklenmiş, 1933’te Sümerbank’a devredilerek makineli deri ve kundura üretimin yapıldığı önemli bir yer olmuştur. Günümüzde ise ayakkabı üretimi daha çok özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir (Ertürk, 2009: 119). Ayakkabı zanaatının kendine has bir terminolojisi gelişmiştir. Yüzyıllardır aynı yöntemlerle üretilen ayakkabılar zanaatkarlar tarafından bölümlere ayrılmıştır. Ayakkabı bölümlerinin üretim aşamaları ve ayakkabıcılık ile ilgili her ayrıntının bu terminolojide özel bir ismi oluşmuştur (Bici, 2007: 23; Zirek ve Özcömert, 2003). İşlem basamakları değişmemiş, geleneksel ayakkabı üretim yöntemi geçerliliğini korumuştur. Bu geleneksel yöntemde üretim genel anlamda kalıp oluşturma, kesim, dikim ve taban montajından oluşmaktadır (Bici, 2007: 23). 3. Sonuç Tarih boyunca ayakkabılar biçim, renk ve görünüm olarak giysiyi tamamlayıcı aksesuarlar olarak görülmüştür. Bu anlamda ayakkabıların tasarımında toplumların önemli bir etkisi olmuştur. İnsanoğlunun gerek koruma işlevine yönelik duyduğu ihtiyaç, gerekse estetik görünüşüne duyduğu tutku sonucu ayakkabıyla ilgili pek çok tasarım gerçekleşmiştir. Ayakkabılarda gözlenen bu tasarım çeşitliliği daha çok ayakkabının dış görünümü ve stili ile ilgili olmuştur. Topuğun ve burun kısmının tasarımı konusunda bile pek çok çeşitlemeler yapılmıştır. Kısa, yüksek, kare şeklinde topukların yanı sıra yuvarlak, nokta, sivri, uzun, kare, eğik, düzleştirilmiş veya kalkık burun modelleri yer almıştır. Ayrıca ayakkabılar kesikler, değişik malzeme ve renklerle süslenmiştir. Kazılardan çıkarılan ürünler, müzelerde bulunan örnekler, çeşitli türde malzemeler üzerine farklı tekniklerde yapılmış resimler incelediğinde ayakkabı olarak Türklerde daha çok çizmenin kullanıldığı, çizmelerin yumuşak deriden imal edildiği, keçe çizmelerin derilere nispeten daha az olmasına rağmen yaygın olduğu, ayrıca kürkten yapılmış çizmelere de rastlandığı belirlenmiştir. Ayakkabılar tarih boyunca giyenlerin toplumsal konumuna, mesleğine ve kullanım amacına göre çeşitlilik göstermiştir. Türkler ayakkabılarda renk ve süslemeleri önemli bir statü göstergesi olarak kullanmışlardır. Ayakkabıların yüzeyleri ve tabanları hâkimiyet göstergesi olarak yoğun şekilde bezenmiştir. Süsleme biçimleri açısından boyama, aplike ve işleme tekniklerinin boncuk, tel, deri, sırma gibi malzemelerle yaygın biçimde uygulandığı bilinmektedir. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı Döneminde ayakkabılar giysi süslemelerine paralel olarak oldukça gösterişlidir. Ayakkabılar ayakları koruma amacıyla ihtiyaca yönelik ortaya çıkmalarına rağmen, zaman içinde taşıdıkları özellikler doğrultusunda karşı tarafa mesaj veren semboller olarak kullanılmıştır. İyi bir ayakkabının ayakları koruyabilmesi için doğru anatomik ve ergonomik özelliklere sahip olması, kullanım amacına yönelik tasarlanması, hem estetik hem de biçimsel formu ile kullanıcısına hitap etmesi gerekmektedir. Çünkü son yıllarda ayakkabılar insanlar için sadece ayakları koruyan eşyalar değil, hem giyimi, hem görünümü, hem de duyguları etkileyen tamamlayıcı aksesuarlardır. KAYNAKÇA Asarlı, Sinem, (2011). Giyim Tarihi Ders Notları, Konya. Başaran, Bahri, (1993). Ayakkabı Sayası Üretiminde Kullanılan Derilerin Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Üzerine Araştırmalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Bici, Esra, (2007). Aynı Ürün İki Farklı Disiplin: Endüstri Ürünleri Tasarımcıları ve Moda Tasarımı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Çelik, Neslihan, (2010). Anadolu’nun Geleneksel Ayakkabı Formlarından Günümüz Tasarım Anlayışına Ayakkabı Kültürü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Çoruhlu, Yaşar, (2002). Orta ve İç Asya’ da Kazı ve Araştırmalarda Elde Edilen Materyale Göre Erken Devir Türklerinde Çizme, Prof. Dr. Aynur Durukan’a Armağan, Ankara. Dağtaş, Lütfü, (2002). Anadolu’da Dericilik, Yayınlanmamış Kitap, İzmir. Ertürk, Nilay, (2009). Anadolu’da Ayakkabı Özellikleri, 18-24 Ekim Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar ve Tasarım Sempozyumu, Eskişehir, 7-120. Görünür, Lale, (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminden Kadın Giysileri Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu, İstanbul. Kasimanov, Sadık,(1995). Kazak Halkının Kolöneri,Alma-Ata, Kazakistan. Kastan, Cengiz, (2007). Modern Yöntemle Stampa Çıkarma, Bursa. Koçu,R. Ekrem, (1967). Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara. Komşuoğlu, Şükran, İmer, Arsal, Seçkinöz, Mine, Alparslan Sabiha, Etike, Serap, (1986). Resim II Moda Resmi ve Giyim Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. Köymen, M. Altay, (1974). Alp Arslan Zamanı Türk Giyim ve Kuşamı, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 3. Sayıdan Ayrı Basım, 51–90. Naskali, G. Emine, (2003). Ayakkabı Kitabı, Kitabevi Yayınevi, İstanbul. O’Keeffe, Linda, (1996). Shoes, A Celebration of Pumps, Sandals, Slippers & More. Otar, İsmail, (2007). 1640 ve 1928 Yıllarında İstanbul’ da Ayakkabı, (Editör: Emine Gürsoy Naskali), İstanbul. Ögel, Bahaeddin, (1991). İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Önge, Ergül, (1995). Türk Giyim Tarihi Ders Notları, Konya. Özdemir, Melda, (2007). Türk Kültüründe Dericilik Sanatı, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 20, 66–82. Özdemir, A. Dilek, (2009). Eramik Ayakkabılar, 18–24 Ekim Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar ve Tasarım Sempozyumu, Eskişehir, 487–491. Rudenko, I. Sergie, (1970). Frozen Tombs of Seberia the Pazyryk Burials of Iron Age Horsemen, Çev: M.W. Thompson. Berkeley and Los Angeles: University of California Press, 87–96. Sönmez, Nurdan, (2009). Ayakkabı Sektörünün Gelişiminde Tasarım Eğitiminin Önemi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Tezcan, Hülya, (1997). Topkapı Saray Müzesi Osmanlı Pabuçları, P Sanat Kültür Antika Dergisi, Sayı: 5, 91–104. Yelmen, Hasan, (2005). Türk Dericiliği 2400 Yaşında, Derimod, Kesişim Yayıncılık, İstanbul. Araştırmacılar * Hatice Harmankaya, * Asuman Yılmaz, * Duygu Ercan, * Aslı Çetin 1,2Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü, Konya 3,4Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü,KONYA. .............24.10.2018 Derleyen Aktaran;Resul Civcik |
Şiiriniz çok güzel ve akıcıydı, kutluyorum...
Yetkin kaleminiz daim olsun...
............................................... Saygı ve selamlar..