YOLCULUK
Bir yer varmış sanki derinde, kuytu bir saklıda
Yerin yedi kat dibinde, bir mağaranın ardında Ve sesin ansızın içimin uğuldayan ormanında Durmak için iyi bir sebepti, dünyanın dışında Duydum, kulak kesildim uykudan uyanırcasına Ay çağının neferleri bir savaşı sonlandırırcasına Öylesine dehşetli, hazin muazzam bir zamanda Veda ediyor gibiydi kalbim, serseri buzullarına Neydi dur duraksız böyle, yerimde döndüğüm Elime bulaşıyor çözüldükçe dolaşan bir düğüm Yüzünden geçen, bütün dalgalarda yüzdüğüm Ve o ecza da boşunaydı, alıp sızıma sürdüğüm Ezberimdeki bütün figüranlar kaldı sahne dışında Ömrümün yakın geçmişi, boğuldu kendi kanında Yerini yadırgayan bir eşya gibi, manasız ulu orta Hârelendi sandığım suyumu, bulandırdı kabında Gerçek anca anca, yan yana getirilmiş bir yamalık Saysan saniye etmez, belki bir nefes belki bir anlık Kanımdaki çığlığı yırtıp devrilen o ihtişamlı kayalık Bir düş ortasında dahi olsa, inanmak ne bahtiyarlık Yanlış yerde edilen öylesi bir büyük yemine bağlılık Titreme kafesinde ey kalbim, bağışla kendini artık Her şeyi uyutan kış, bana da uzatıversen bir yastık Orda durulup dinlensin dağ başındaki yaralı ıssızlık Ciğerime tıkalı kalan sesim dışarıda nasıl da inliyor Oysa hep sustukça sustukça ne çok susasım geliyor Bir gri bulut, kaçmış gökyüzünden içimde oturuyor Akmak denmez buna, gözümden sağanak boşalıyor Oysa yüzün yeryüzüne duyduğum mânidar bir şükran Bak şu yaşımda beni masal kahramanlarına inandıran Sonra rüzgarlar önünde bir çalı, her şeyi parçalayan Ve tüm parçaları koyup avucuma yumruğumu sıktıran Ciğerimin köşesi yanıyor bir kor gibi kavrula kavrula Onaramazsın kırdığın yerleri bırak yok yere uğraşma Şimdi oynatılmaz bir taş koydun, gönlümün kapısına Benim mecâlim yok ne onu itmeye ne dışarı çıkmaya Bağladım dizlerimin bağını, gönül bağımda kopuyor Tutuşan her ateş, demek önce kendi yanını yokluyor Zaten kim yitirdiği yerde, kendine yeniden rastlıyor Ey içim, bir cehennemden diğerine yolculuk başlıyor. |
şiirin özlü dizelerinden