bir renk sindi hayatıma dokununca
( uçurtma renginde insanlar geçen içinden- kırık ayaz bir gece
tanrısallığında bir hayat düşlerdim hayatımda sığıntı gelin kahkahalarımın nazlılığında, dokunulmaz yolları yeşil, elleridir beyaz...) aydınlığı da karanlığı da anlatır su. saklamaz. gözyaşlarımızdır sıyrılıp süzülen bir bulutun saydam yalnızlığında. ve sağanak halinde iner grinin kimliği. renkleri soldukça renklerimizin, fısıldarız ki boyalıydı parmaklarımız, yağmurlarımız, sevdalarımız, boyalı dünyalarımız... hani yıldızlara özenir ya yılan, alevsizce parlar; eleştirel hani buz heykele anlattırır ya masal; içinde insanlar vardır -hep yaşarlar, hep severler- zaman bile güler ya çıplak ayaklı şeytana bakışsız bir alayla onlar kadar içtendir sayfalar onlar kadar soğukça. tanrının fısıldadığı bir dua olsun da yapraklar örtsün gözlerini çığlıklı bir dansla kara bir pelerinli ölüm bile içilirmiş dersin kadehten yansıyan aya kardeşin yılanı bile kırmıştır etin kan kırmızılığı ve resmin trajikomik yalnızlığı. bir silüet beliriyor kaderimde, belli ki lal tuzlu kokusu vardır var olmanın diyor gölgelice ne tuhaf, lacivert güldürüyor, sarsıyor kırmızı ezgiler asice alışılıyor galiba ölümsüzlüğe de. |
tebrik ederim...