Çağların Suali
Pişmanlıklar, hatalar, kaygılar, üzüntüler..
Bir -lar eki aptallığın simgesi midir? Yoksa insan olmanın bir mecburiyeti mi? Düşer mi bir insan aynı hataya iki kez ya da çokça kez.. Düşsün mü düşmesin mi? Ne farkeder ki Ne ifade eder ki yazılanlar Değiştirir mi bu gerçeği Değiştirmez, değiştiremez insan olmanın gerçeğini.. Şayet insansam ben hatalarımla, pişmanlıklarımla, iyiliklerimle, kötülüklerimle, sevaplarımla, günahlarımla varımdır, yokumdur belki de.. Kim bilir.. Peki ya kim bilir ’sadece insanım’ demeyi Ya, kim bilir insan olduğu için böbürlenmemeyi Evet, kim bilir ki hatalarının bedelini mertçe ödemeyi.. Yani, kim bilir diyorum kibri, nefreti içinden söküp, yüreğinin derinliklerinde gizli bir cevher misali keşfedilmeyi bekleyen sevgi tohumunu yeşertmeyi Kim bilir zulmün karşısında dimdik durup, mazlumun alınan ahlarını zalimden aheste aheste çıkartmayı.. Söylesenize, kim bilir ki bir yetimin gözyaşlarını silebilen bir mendil olabilmeyi ve kim farkedebilir ki ancak yüzündeki sıcacık bir gülümseyişin sonucunda ortaya çıkabilen gamzesini.. Eh, kim bilirmiş insan olmanın kıymetini.. Ben, sen, o, biz, siz, onlar.. Hangi zamir biliyormuş Sormuş muyduk? Sormalı mıydık? Bilmediklerini sormakla bilebilirler miydi? Bir sual, her şeyi idrak etmeye yeter miydi? Yetsindi, yetmeliydi.. Yettirilmişti aslında her çağda.. Ama unutkandı zamirler.. Hatırlamaya, hatırlatılmaya muhtaçtı.. Her çağda yeniden sorulmalıydı o sual.. Sordum, yine soruyorum öyleyse Kim bilir diyorum? Söyleyeyim, kendini bilen bilir, insan olduğuna iman eden bilir.. Bunu bilen sorulan her sualin cevabını bulabilir.. Ve soruyorum kendime Bildim mi bilemedim belki de.. |