KAYIP GÜL
Sevgili Suskun Prenses;
Her yer gece şimdi, Saat gecenin bilmem kaçı, umurumda değil ama Sensiz gecenin tadı bile kaçmışken Aşık, maşuk ile sarmaş dolaş bir haldeyken O; uzaktan seyre dalan mahur gözlerindeki Nurefşan ışıltıyı yakalama adına Bir kez daha kapını çalıp, Huzuruna geldim. Ve sana; Gecenin o en tatlı nağmelerini, Yıldızların bile ahenkle birbirlerini, Aşkla, iştiyakla raks edişlerini yazmaktır niyetim.. Fincanımda ise; uykumu bölmeye yarayan acı bir kahve Gözlerimdeki, o bulanık yorgunluğu atmak derdim. Parmaklarımda, nurdan halkalarla bezeli bir kalem Üzerindeki mahmurluğu yenmek için. Sayfanın rengi flu şimdi Ne siyah, ne de gri. Ay, ne dolunay ne de hilal, Ay; kendinden geçmiş bir ışık hüzmesi sanki Öyle bir şarkı mırıldanıyor ki Sessiz çığlık atıyor yürekten Avazının çıktığı kadar nida eyliyor, renginden.. Bir baştan bir başa tüm cihan susuyor, Sanki kainat, ihtizaza geliyor. Yolcular şaşkın, kervan durdu bir anda Sema’nın o ışıltısında sanki ay ikiye yarılacak Bir mucize belki yeniden, Sana olan aşkımı, bir güvercin edasıyla Kurup yuvasını kapının eşiğine Oradan kalbine şakıyacak. Göğsümü yardı bu gece melekler, Aşk ve muhabbetini yerleştirdi kalbime, Senden gayrı ne varsa geride, El salladılar şimdi perde ötesinden Edep ve haya ile, geçmiş ve de geleceğe. Şu anda ne yapıyorum biliyor musun Uzaktan göz kırpan yıldızlar gibi Gönlümü arz ederken o mukaddes kağıda İşte bu şiiri, Gözyaşlarımla suluyorum. Ve ey Murat! Uyan artık uykudan, Uyan ki artık hep O’nda yan Mesafeler olsa da uzak Bak gör ki sevgili yanı başında şimdi Bu hal ve duruma Sen bari inan…. Bursa... |