Zaman Değişse de Ölüm DeğişmezAllahın mülkünde gezinip duran, Zaman Değişse de ölüm değişmez. Ebediymiş gibi hayaller kuran, Zaman değişse de ölüm değişmez... Tabiat yasası, değişim amma, Deli rüzgarlara, uyup savrulma. Alemde insanda başıboş sanma, Zaman değişse de ölüm değişmez... Varlığın bir nefes güvenmen boşa, Kendini o kadar beğenmen boşa, Emirler çiğneyip övünmen boşa, Zaman değişse de ölüm değişmez... Gündüzün yerini geceler alır, Karanlığa karşı yıldızlar kalır, Alkışlar kesilir sahne boşalır, Zaman değişse de ölüm değişmez... Düşündükçe düşer, yüreğine har, Yaşanıp bitecek belli; yaz, bahar, Fırtına kopacak mevsim sonbahar, Zaman değişse de ölüm değişmez... Bilinmez ne vakit, bilinmez nerde, Bedende dermanın bittiği yerde, Sessiz ve sedasız kapanır perde, Zaman değişse de ölüm değişmez... Yalan sevdalarla avunarak biz, Hayat çizgimizde yürürken iz iz, Geçen saat değil, galiba biziz, Zaman değişse de ölüm değişmez... Her kapı çalınır günün birinde, Bizim bildiğimiz durur, yerinde, Nasıl anlatayım, dertler derinde? Zaman değişse de ölüm değişmez... Özcan İşler |
Aile için, yeni bir doğum, sevinçle karşılanır, gözler gülümser, yüzler gözle görünür bir lâtiflik kazanır. Dünyaya gelenin ağlayış sesi bile bu genel sevinç ve mutluluk havasını bulandırmaz, hatta yürekleri yumuşatır. Kimse, gelenin, çevresindekilere kendini kucalardan kucaklara kaldıranlara bir süre bir yük, bir zahmet, hatta kimi zaman bir dert demek olacağını düşünmez bile. Bu Allah'ın doğum denilen bağışına gizlediği sırrının demet demet çiçeklerini bir bahar cömertliğiyle ortalığa yaymasından ileri gelmektedir.
Ölüm kimi insanlar için bir kurtuluş olduğu halde, matem siyahına boyar evlerin ruhunu. Bu ruhun duvarlarını kara bir panoya çevirir. Giden sakindir, hiç olmazsa görünüşte. Ama kalanlar, ağlamak, tükenircesine gözyaşı dökmek isterler. Yas, yüzlere günübirliğin ötesiyle karşılaşmanın paniğini yüklemiştir. Ölüm değil, ölümden ötesidir aslında insanları sarsan; yaratışın güzelliğine bağlı doğuma karşılık, Allah'ın kahrediciliğinin sonucu olur ürkü veren, yüreklere yıkılıştan izler salan.
Doğum ve ölüm bir vakit için insanı günlük olandan, gündelik olandan koparıyor, ebediliğin karşısına çıkarıyor.
Biri geçmişi toparlayıp getiriyor, öbürü gelecek zamandaki kaset gücünden tohumlar taşıyor şimdiki zamana. Şimdiki zaman yoğunlaşıyor, fizik ötesi bir anlama ulaşıyor. Tabutla beşik, kefenle kundak arasında gerilen bir yay oluyor zaman. Öyle bir yay ki, ucundaki ok, ruhun en nazik noktasına nişan alıyor.
İnsanın ruhunun doğum ve ölümleri var. İnsan, nice kez doğar ve uyanık durmazsa nice kez ölür. Ruh boyuna, dirilişlere ve ölüşlere gebe kalır. Ve bunun neşe ve hüznüyle çalkalanır durur. Kalp kararır, ışır. Ruh, aydınlanır, sararır solar. Dışımızda olduğu gibi içimiz de nice geceler gündüzler, fecirler ve alacakaranlıklar birbirini kovalar.
Bütün mesele, alınyazısını dolduran bütün bu ak ve kara oluşların son hesabında, kârlı çıkmakta. Bahtiyarlık, alınların ak, vicdanların rahat, ruhların yücelmiş olarak yaratıcıya dönüş gününü karşılayabilmekte.