YILDIZLAR VE AŞKŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Benim gençlik yıllarımda gerçekleşen bir olaydır. Yani aşk hikayesi aynen gerçektir. Ancak kahramanlarından Ares adı gerçek değildir. Bu şiir 2000 yılında yayınladığım "Yıldızlar ve Aşk" adlı şiir kitabımdan alınmıştır.
"Aşıklar ölse de aşk ölmez" Hava bunaltıcı mı bunaltıcıydı Yaz karabasan gibi basmıştı Bir ağırlık çökmüştü dünyanın üzerine de. Kötü bir şeylerin olacağından korkan insanlar, Büyük bir tedirginlik içindeydiler; Biliyorlardı olanla olacağa engel olunamayacağını, Bunun için her şeyi hayra yormaktan başka Bir şey yapmıyorlardı. En yiğit olanı bile karşı koyamazdı, buna. Şimdiye kadar, nice yiğitler denemişlerdi hem. Ama hepsi boşa gitmişti. Çaresizce bekliyorlardı. Aşka sevgiye değer vermeyen bir halk vardı, Nerede olduğu bilinmeyen adı konmamış bir ülkede. Bu ülkenin güzel mi güzel bir güzeli vardı. Adı Zühre yıldızından alınmıştı. Perilerden daha güzel olduğunu söylerlerdi onu görenler; Ay gibi beyaz tenliydi. Saçları karaydı. Gözleri kapkaraydı. Mahzun mahzun bakardı herkese. Esrarengiz bir havası vardı görenleri etkileyen. Yaşamaktan korkuyordu sanki; Sığınacak bir yer arıyordu; Hep aşkı sevgiyi arıyordu her şeyde, herkeste. Zühre ölesiye sevmişti Ares’i. Ares de onu. Bu öylesine bir aşktı ki, Sevgiyi tanımayan biri için Büyük bir tutkuyla birine bu denli bağlılık aptallıktı. Ama Zühre ile Ares böyle düşünmüyorlardı; Onlar için sevgi kutsaldı. Bu uğurda ölünürdü. Bir çok geceler,onlar,yıldızların altında, El ele tutuşup dua ederlerdi Tanrı’ ya; Hiç kimse onları ayırmasın, diye. Eğer olmasaydı gökyüzündeki pırıl pırıl parlayan yıldızlar, O gece karanlık bütün gücüyle işgal edecekti dünyayı. Ve yine o gece aydınlatmamış olsalardı dünyayı eğer, Bir aşk daha yok olup gidecekti. Ama yıldızlar aşıkları korurlarmış. İşte Ares’i de yıldızlar o gece öyle korudular. Çünkü o, gerçekten büyük bir aşkla sevmişti, Sevgilisi Zühre’yi. Harun karar vermişti bir kez; Dünyasını karartacaktı onun. Kalın bir demir çubuğu şiş yapmak için, Günlerce hırsla dövmüştü, demirci örsünde. Dümdüz yaptıktan sonra da bilemişti iyice. Ondan sonra da yivlemişti her iki yanından da. İşte bu yivli parlak şişi batırdı mıydı, Ares’ in tam can alıcı yerine. Şöyle çevirdi miydi kanırta kanırta içinde Ciğerleri parça parça olurdu. Bu ona az bile gelirdi; Nasıl olur da kendisinin olacak birini, Elinden almaya kalkardı Ares. Hem de kendisi için söz verilen birini. O zaman hayatıyla ödemeliydi bunu. O akşam hiç kimsenin onu göremeyeceği bir yere, Pusu kurmuştu Harun. Beklemişti de saatlerce yerinde. Ama geçmemişti Ares. Oysa geçmesi gerekiyordu; Çünkü her akşam aynı saatlerde geçiyordu oradan. Aslında geçmişti. Ama Harun görememişti. Çünkü yıldızlar gizlemişlerdi Ares’i. Göstermemişlerdi Harun’ a. Harun boşuna beklemişti saatlerce. Sonra, ertesi güne bırakmıştı bu işi. Kendisi için kurulan tuzaklardan habersizdi Ares. Hazırlık yapıyordu o çok uzaklara gitmek için. Hem de çok uzaklara, Zühre ile birbirlerini yıllarca, hatta yüzyıllarca, Ölümüne sevmek için. Çok uzaklara gitmeliydiler! Nefretin, Kötülüğün, çirkinliğin olmadığı yere. Sadece sevenlerin aşıkların yaşadığı yere. Aşk ülkesine gitmeliydiler. Elbette böyle bir yer vardı. Ve bu yer, yıldızların arasında bir yerlerdeydi. O gün son gündü Harun’ a göre. Bu işin o gün mutlaka bitmesi gerekiyordu. Eğer o gün Ares’ i elinden kaçırırsa bir kez Bir daha bulanmazdı onu hiçbir zaman. Bunun için bugün Ares mutlaka ölmeliydi. Harun’ un bu niyetini iyi biliyordu Ares. Hem de çok iyi. Peşinde olduğunu da. Ama aldırmıyordu o; Ona göre Harun, hiçbir şey yapamazdı, ona; Çünkü onu aşkı koruyordu, yıldızlar koruyordu. Aşkın yüceliğine inanmıştı bir kez. Bu uğurda ölse de ne kaybederdi ki. Tam öğle vaktiydi. Gökyüzündeki güneş, dünyayı yakıp kavuruyordu. Sanki bir kurban istiyordu, insanlardan. Sevgilileri koruyan yıldızlar da görünmüyorlardı ortalıkta. İşte böyle bir zamanda dışarı çıktı Ares. Hiçbir şeyi umursamadan. Duramamıştı yerinde, çünkü. Bir sıkıntı basmıştı içini. Avını görmüş yaman bir avcı misali, Çok sevindi Harun, onu görünce. Hemen fırladı yerinden, geçti Ares’in karşısına. Aniden karşısına çıkan Harun’dan çok korkmuştu Ares. Büyük bir telaşa kapılmıştı eline olmadan. Birden, Harun’un çakmak çakmak gözlerindeki, Müthiş nefreti fark etti hemen. Hele de görünce elindeki pırıl pırıl parlayan yivli şişi. İyiden iyiye ürkmüştü Ares Sanki o an ölümün soğuk yüzünü görmüştü. Sinirlerinin gevşediğini hissetti; Her tarafını bir titreme almıştı. Kaçmaya çalıştı ama boşuna. Kaçamıyordu bir türlü. Tutulmuş gibiydi bütün bedeni. Kaçmak için çabaladıkça da ayakları birbirine dolaşıyordu. Sonunda titreyen ayakları bir taşa takıldı. Düştü yere, upuzun ardınca. Hemen toparlandı kalkmak için. Titreyen elleriyle destek oldu titreyen bacaklarına. Kalktı sonra,bütün gücünü toparlayarak. Kaçmaya devam edecekti ama, Ayakları bir türlü taşıyamıyordu onu. Bu sırada Harun yetişmişti Ares’ in ardından. Hatta bütün gücüyle saplamıştı bile, Elindeki pırıl pırıl parlayan sipsivri şişi. Öyle bir hızlı ve sert vuruşla vurmuştu ki, Yivli keskin şiş, Ares’ in sırtından girmişti bedenine. Sonra da kaburgalarının arasından geçip Ta ciğerlerine kadar girmişti. Bu yetmemişti Harun’a; Şişi öyle bir kinle çevirmeliydi ki içinde, Şişin yivleri parça parça etmeliydi Ares’in ciğerlerini. Çevirdi de büyük bir kinle, nitekim. Parça parça etmişti de Ares’in ciğerlerini. “Benden kaçıp kurtulacağını mı sanıyordun budala!” Dedi, ağzından beyaz köpükler saçarak. “Elimden hiç kimse kurtaramazdı seni!” Ne azgın bir nefretti bu, Harun’daki, Tek bir vuruşa yetinmeyecek kadar. Art arda birkaç hamle daha yapmak istiyordu. Paramparça etmeliydi her yerini. Öfkesini, hıncını, kinini ancak öyle alırdı. Ares’i yok etmenin de tek yoluydu bu. Yaşamamalıydı o. Bunun için şişi çıkarması gerekti Ares’in sırtından. Elini uzattı bunun için. Ama çekemedi onu oradan. Çünkü Ares anlamıştı Harun’ un niyetini. Önünü dönmüştü hemen Harun’ a doğru. Bu kez Harun korkmuştu; Ares’in o halde bile kendisine bir şey yapacağından. Dehşetle gözlerini dikti ona. Şimdi roller değişmişti; Av, avcı olmuştu. Bu sırada Ares, güçlü bir hamleyle çıkardı sırtındaki şişi. Bu şişi kendisine batıran Harun’a saplamalıydı aynı biçimde. Ama gittikçe zayıflıyordu da gücü. Bunu anlayan Ares son bir gayretle topladı bütün gücünü. Sonrada koştu Harun’ un ardından. İki üç adım kadar atabilmişti ancak. Durmak zorunda kalmıştı hemen. Takati kesilmişti, çünkü. Ama yine de son bir hamleyle fırlatabilmişti şişi. Hızı yavaş olan şiş değmemişti bile Harun’ a. Ağzından kan boşanmıştı Ares’ in. Soluğu kesilmiş gözleri kararmıştı. Ayakta duracak gücü kalmamıştı, artık. Yığıldı dizlerinin üstüne önce. Sonra da uzanmıştı upuzun, yere. Yıldızlar koruyamamışlardı onu. Oysa o, inanmıştı yıldızlara. Birden hava karardı; Yıldızları göstermediği için, Utancından rengi değişmişti güneşin, Hemen bulutları toplayıp örttü yüzünü. Yağmuru yağdırmaya başladı önce az az. Ares’in gömülmesiyle birlikte sağanak halinde yağdırdı, sonra. Bir süre sonra da dindirdi. Çok geçmeden bulutlar da dağıldı. Tekrar yüzünü gösterdi güneş. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Bu olaydan sonra Zühre’yi ne bir gören oldu, Ne de ondan bir haber alan. Ancak herkesin ağzında onun Bilinmeyen bir yere gittiği vardı: “O” diyorlardı “Ares’in peşinden gitti.” Oysa o, yıldızların arasındaki aşk ülkesine gitmişti. Bundan sonra Zühre, oradan Bütün aşıkları gece gündüz koruyacakmış. Onu mutlaka görmek isterseniz eğer; Kimi yaz gecelerinde, Hani yıldızlar bir başka parlarlar ya. İşte öyle gecelerde Yıldızlarla başbaşa kaldığınız bir zamanda, Gökyüzüne dikkatlice bakarsanız eğer, Pırıl pırıl parlayan yıldızlar arasında Diğerlerinden daha başka parlayan bir yıldız görürsünüz. İşte o yıldız, Zühre’dir. O, sevgi yıldızıdır, aşk yıldızıdır. Yaşar Yıltan |
Yüreğinizin sesini mükemmel yansıtmış sınız
Duygular berrak ve satır geçişleri mükemmel
ve yürek sesi özgürce dizelere dökülmüş,
kutlarım.Mutluluk ve sağlık dileklerimle..