bedir gibi parlayan simanın hayaliyle kağıda kaleme sarılmış olanları yaşmaktan süzülen gamzeleriyle kalbi yaralayanları hummalı gecelerde sıcak çöllere atılanları
biliyorum...
bir leylaya deli bir şirine maşuk bir züleyhaya köle bir ışığa pervaneyi yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu
biliyorum...
yürek yaralarını ,acıdan çığıranları hasretle çıldıranları… hicrandan gözyaşı akıtanları bağrında ateş nehri taşıyanları her damlası ah olan yağmurları… felekleri… menzilleri…
.(*).
bilmek...
ölümdür, kurban olmadır, can vermedir ağzı mühürlü büyük bir fırtınanın evvelinde durmaktır azgınca akan sel suyunun önüne set çekmektir bedenini
bilmek...
altın sarısı burçakların arasın da tarla kuşlarına kanat olmaktır yasemin bahçelerinde karanlıktan sıyrılıp ışığa dönüşen güneş olmaktır milimetrekarelerinde hep aynı sevgi olan bir gönlün maşuku olmaktır
bilmek...
yaksın diye alevi, ısıtsın diye ateşi kandırsın diye suyu, boğsun diye ırmağı sırrın en gizini biçimlerin en güzelini başladığı yerde biten zamanı sebepleri… illetleri…
.(*).
bilmektir
parça pürçük bir akılla her şeyin en-boy-derinliğini zaman-mekan her ciheti hatırlamış gibi öyle yakın, öyle zahir, öyle ayna her köşeyi her sesi ne olduğunu anlamadan iç içe açılan ışıklı salkımlarını salkımlardan dökülen parıltıları suya değen yıldızları, havuzları, havzaları… bir rüyadan uyanmış gibi..
bilmektir...
rüzgar olup sevgilinin üzerinden geçmeleri titreyince gölge gibi titreyenleri sinede kendine yer beğenmişleri saçları alınlarından suya düşmüşken erişilmezcesine güzellerken, daha güzeli yokken…
bilmektir...
son derece altın tahtları gümüş ırmakları getir deyince getirenleri gel deyince gelenleri …
bilmektir...
ışıltılarını saça saça kırılan dalgaları yükünü taşıyamayan kristal bulutları yan yana duran, bir hizaya gelenleri birbirini sema eden şavkları, şuaları, tayfları yerden göğe uzanan kandilleri nurları, revnakları
.(*).
bilme...
dudakların üzerinde tomurcuklanan şebnem damlacıklarını büyüsü harikulade üç gün üç gece kutsanmış aşkları lacivert aynalarda ağlayan gamlı gönlü tek tek açılan mektupları , gül kokulu son şiiri mecnunu yakanı ferhatın sırrını
bilme...
sırta vuran gecenin ayazına aldırmadan parmakların hissetmeyecek derecede üşüdüğünü kalpten gelen aksak ritimleri hissedince bir bedenin içten içe sarsılıp titrediğini ellisini aşmış bir adamın dizlerinin üzerinde nemli gözlerini hiç kapamadan nasıl yalvardığını ışıksız geceleri şeffaf gölgeleri
bilme...
hatıraların öyle yalnız ,öylesine… yangın yeri olduğunu yeri göğü yırtarak yükselen feryadı figanı hazin hazin esen seher yelini kaybolan günü doğan ayı batan güneşi
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
biliyorum-bilmektir-bilme şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
biliyorum-bilmektir-bilme şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Değerli üstadım.., İyi bir yazar, Veya iyi bir senarist olsam..! Bu eserinizin içeriğinden esinlenip, yüz bölümlük bir dizi film çekerim. İşte usta bu, işte eser bu, işte ustaca kaleme almak ve anlatmak bu... Ve ben bu ustayı, en kalbi duygularımla kutluyorum. Şiirlerinize hayranım vesselam...
hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Yaratanın zumer suresinde kullarına bildirdiği balyoz gibi Allah sözü böyle değil mi...çok güzel bir konuya odaklanmış gerçekten hepimizi ilgilendiren mükemmel bir şiir okudum. kutluyorum. selam ve saygılar sunuyorum usta kalem...
Kutlarım...