Hicret
HİCRET
Peygamber efendimiz, (sav) hicret izni verildi. Sana ikinci vatan, Medinedir denildi. Hz, Ebubekir’le çıktı, hüzünlü yolculuğa. Tarihte hiç rastlanmaz, o emsalsiz dostluğa. On iki Rebiyülevvel, altı yüz yirmi iki. Çok sevdiği yurdundan, ayrılığının ilki, Zor bir vedalaşmaydı, Gönüller burkulmuştu. Mahzun olmuş Beytullah, sineler tutulmuştu. Gözyaşı rengindeydi, gecenin karanlığı. Yüreğinde hissetti, Mekke o ayrılığı. Duygulandı gökyüzü, Hüzün çiseliyordu. Sefa Merve üzülmüş, Arafat ağlıyordu. Amcası Ebu talip, rahmana yürümüştü. Dalsız budaksız kalmış, yalnızdı üzülmüştü. Yetimdi ve öksüzdü, hüzünlü yıllarıydı. Can paresi, de yoktu, yüreği yaralıydı. O anda Hatice si, geçiyordu aklından. Etrafta iz aradı asil ve aziz hatırasından. Duygulanmıştı o an, etrafı sessizleşti. Sanki gökler döküldü, yeryüzüyle birleşti. Rehber oldu Cebrail, Sevr dağına vardılar. Üç gün o mağarada, tevekkülde kaldılar. Müşrikler yola çıkmış, onu arıyordular. Geldiler mağaranın, tam önünde durdular. İzci dedi ki işte, bak, şu mağaradalar. Hayır, olmaz dediler, ona inanmadılar. Ağ örmüştü örümcek, rabbinin kudretiyle. Yuva kurmuş güvercin, ilahi hikmetiyle. Dediler ki baksana, o ağ hiç bozulmamış. Vahşi güvercinlerin, yuvası yıkılmamış. İbrahim’i ateşte, yaktırmayan Allah’ım. Ebrehe,ye Kâbe’yi ,yıktırmayan Allah’ım. Düşmanların şerrinden, sakladı habibini. Lütfi’yle keremiyle sardı, Muhammed’ini. Bir şafak vakti idi, yola çıktıklarında. Sürüyle düşman vardı, o gün arkalarında. Giderken yüreğini, Mekke, de bırakmıştı. O kederli ayrılık Nebi’yi, ağlatmıştı. Dönüp baktı Mekke ye, ey benim güzel ülkem. Ey makamı İbrahim, bir gün geri dönecem. Vuslat günü gelecek, sonsuz sevinecekti. Ashabıyla Mekke ye, fetihle dönecekti. Öldürene yüz deve, ödül vadetmişlerdi. Medine ye gidecek, yolları kesmişlerdi. Küffarlar dört bir yana, yollara üşüştüler. Yüz deveyi almanın, derdine düşmüştüler. Çok geçmeden süreka, bulmuştu izlerini. Öldürmek istiyordu, rahmet peygamberini. Tökezleyip düşünce, atı ile beraber. Vazgeçti yüz deveden, malum oldu gerçekler. Kumlara gömülünce, atının ayakları Bunda bir iş var deyip, gördü hakikatleri Gökler selamlıyordu, o rahmet yolcusunu Rabbim yoldaş eyledi, melekler ordusunu Hazreti Ebubekir, yoldaştı o serivere. Abdullah bin üreykit, birde köle fuheyre. Hararetli bir güneş, gökyüzü kızgın kumlar. Resulü Kibriya’yla, günlerce yol aldılar. Medine de beklenen, hazreti Muhammet, ti. Rabbinden Resulüne, ilahi bir davetti. Vakit rahmet vaktiydi, tarihler nur çağıydı. Günlerden Pazartesi, öğlenin sıcağıydı. Önce bir ses duyuldu, geliyorlar diyordu. Nabzı durmuştu yerin, yerinden oynuyordu. Yüzler bir an çevrildi, veda tepelerine. Yürekler çarpıyordu, gelenin hürmetine. Gülümsedi çehreler, Resülullah, a döndü. Sanki Yesrip,e gelen ,cennetten bir düğündü. Güneşte yeryüzüne, bir başka doğuyordu. Tekbir çeken müminler, sevinçten ağlıyordu. Tebessüm düşüyordu, göğün gamzelerine. Nur yağıyordu çölün, kumdan tepelerine. O ne güzel bir gündü, yeryüzünde ki o an, Dönmüyordu yer küre, nefessiz kaldı zaman, Aydınlandı nuruyla, ,şereflendi Medine, Can suyu olup aktı, O şehrin yüreğine, Hoş geldin kutlu yolcu, yüreği yar kokan yar. Asırlar öncesinden, beklenilen Şehriyar. Nurunla renklendirdin, tüllenen akşamları. Aydınlığa çevirdin ıssız, karanlıkları. Bu şiirin yazarı Muhittin Laçin yazılış tarihi Şubat 2018 |