En güzel göç, hasret, gurbet şiirleri. (Dosya)
1
Bırakın Sılama Döneyim Bırakın gideyim buralardan başka acılar görmeden saplanmadan son hançeri yüreğime ihanetin çalmadan kapımı ecel bırakın yurduma döneyim varıp orada öleyim... Bırakın gideyim buralardan yel vurmadan kırık dallarıma savrulmadan sonbaharda yapraklar çiçekler açarken kırlarda bırakın sılama döneyim varıp anamı göreyim... ”Ağlarsa Anam ağlar Gayrısı yalan ağlar…” İstemem, ne bulutlar koşsun hüznüme ne rüzgar essin feryadıma ömrüm ki, tükenmiş bir koşu çıkamam artık yokuşu alın götürün beni buralardan alın götürün allah aşkına... başka bir şey dilemem... Bırakın sılama döneyim düşlerime vurmadan ayaz kar yağmadan dağlara kapanmadan yollar bırakın sılama döneyim varıp evimde öleyim... Ben bir gurbetçiyim çoluğunu çocuğunu ev damında bırakıp ekmek parası için yaban ellere düşen şimdi acılar vurdu beni dönmeze vurdu yollarım dostlar tanımaz beni artık bırakın sılama döneyim varıp evimde öleyim... dağların buz kestiği mevsimdeyim artık kederdeyim zor günlerdeyim ateşlere düştü yüreğim. bırakın halimce eriyeyim... bütün hatırlarımı gözyaşımla sileyim Gurbet kimine acı, kimine para verdi bana siyahlar giyindirdi yorgunum hemşerim çok yorgun yıldızlara bağışlayıp bu ömrü bırakın uzanıp düşeyim kara toprağa iki mezar taşı arasında uyuyup dinlensin başım… 2009 da radbaut Nijmegen hasthanesinde ziyaret ettiğim ölümcül bir hastanın son arzusuydu, ne yazıkki sılasına varmaya ömrü yetmedi… 2 Dalları kırılmış ağaçlar gibi Dalları kırılmış ağaçlar gibi rüzgarda savrulan yaprağa döndüm yağmura susayan kıraçlar gibi yüreği kavrulan toprağa döndüm durmadı gözümde akan yaşlarım zehroldu yediğim tatlı aşlarım terketti yurdumu sevgi kuşlarım gülzarı virane bağlara döndüm bomboş hayallerle bir ömür geçti talih zulüm için hep beni seçti ah ettikçe yaralarım depreşti yürekte sızlayan ahlara döndüm bu yalan dünyaya geldim geleli bağrımda yara var, ömrüm çileli döndükçe çağladı gözümün seli şiirler kanayan ırmağa döndüm ömrümün tükendi yazı baharı dinmedi ruhumun boranı, karı gönlümde çiçekler hep sarı sarı nergizi yolunmuş dağlara döndüm Ferhat şirin için dillere düşmüş kerem aslı için küllere dönmüş mecnun leyla için çöllere düşmüş takatı tükenmiş yollara döndüm dönenip durdum sağımdan soluma kahpe felek çıktı her dem yoluma zincir vurdu kanadıma koluma baykuşlar tünemiş dallara döndüm her nereye gitsem gedalı başım baharı beklerken, bastırdı kışım içime damlarken sessiz gözyaşım ağrıdan ağlayan çaylara döndüm bir pınar misali kaynayıp aktım tomurcuk gülümü aşk ile yaktım hasretimi gurbet ele bıraktım dünyada sahipsiz kullara döndüm 3 Hasret çiçeğim Yağmurlar düşerken körpe bağına süzülür damlalar gül yaprağına takılıp gurbetin hüzün ağına bir sen mi solarsın hasret çiçeğim Sarıp dikenlere gönül acını indirme başından ümit tacını rüzgarda savrulan ipek saçını bir sen mi yolarsın hasret çiçeğim Estikçe başından gurbet yelleri okşarsın hasretle açan gülleri mutluluk içinde eski günleri bir sen mi anarsın hasret çiçeğim Dalıp anıların buruk seyrine gözyaşı dökersin hasret nehrine yediğin ekmeği gurbet zehrine bir sen mi banarsın hasret çiçeğim Denizler dalgalı alınlar sisli yollar sıra sıra engel dizili herkesin ateşi içinden gizli bir sen mi yanarsın hasret çiçeğim Seller feryad eder dağlar ses verir bir ömre bir sevda sanma az gelir şimdi her gönülde bir ah yükselir bir sen mi ağlarsın hasret çiçeğim Coşkun akan seldim duruldu kalbim gurbet eller gezdim yoruldu kalbim aşkın hançeriyle vuruldu kalbim bir sen mi kanarsın hasret çiçeğim Bir tek sen değilsin hasretlik çeken gizli köşelerde boynunu büken sılada sevdalar gül gül iken bir sen mi solarsın hasret çiçeğim Can Nuri’yim nice canlar canıyım diyar diyar gezen garip arıyım gurbetin hasretin en kör yanıyım bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim 4 Gez Garip Garip Vurup omuzuna tahta bavulu Varıp gurbet eli gez garip garip Yollara düşüp de gözler buğulu İlet haberini tez garip garip Varsın yaban eller mekanın olsun Sılanın hasreti bağrına dolsun Anadan babadan bacıdan yoksun Oturup derdini yaz garip garip Her akşam dönünce yurda yönünü Hasretle hicranla doldur özünü Kalbine çevirip yaşlı gözünü Çilenin selinde yüz garip garip Ay geçsin yıl geçsin uzansın ara Hasretin yol olsun karlı dağlara Aktıkça gözyaşın akan sulara Kalsın yanağında iz garip garip Can Nuri’m kalbinde gizle ağrını Sağır gökler yutsun gönül çağrını varsın gamdan dağlar delsin bağrını Uçsun dudağında söz garip garip 5 Küstüm Her derdin çaresi var dedi ustam ben beni çaresiz koyana küstüm bir hayır görmedim ne eş ne dosttan taş vurup sinemi oyana küstüm Huzur dergahından attılar beni çile kervanına kattılar beni üç kuruş çıkara sattılar beni dost bilip sırtımdan vurana küstüm Dostluk dedikleri yalanmış demek hayallerde kaldı dosta güvenmek boşa gitti onca verdiğim emek yıllarca kapımdan doyana küstüm Yaralı gönlümü dağladım durdum gurbete kaderi bağladım durdum oturup köşemde ağladım durdum yoluma pusular kurana küstüm Aşkın narı hep var oldu gönlümde kimseyi ezmedim ahir ömrümde eğildi dağ gibi başım önümde beni boynu bükük koyana küstüm 6 Kimi Bir Dikene Takılmış Gider Nice dertli kullar gezer alemi kimi bir kenara atılmış gider kimi esir etmiş para zalimi kimi beş paraya satılmış gider hep başka başkadır yaşam izleri kimisi bunalmış yaşlı gözleri her kimi dinledim acı sözleri kimi bir ateşe yakılmış gider kimi darda kalmış canından bezgin kimisi yol almış ilimden sezgin kimi yalnız kalmış bir garip gezgin kimi bir sürüye katılmış gider kimi kaderine boynunu eğmiş kimi isyan edip bayrağın çekmiş kimi bir çiçeğe gönlünü vermiş kimi bir dikene takılmış gider kiminin yalanla geçer her demi Can Nuri alemin doğru ademi kimi huy edinmiş hakkı erdemi kimi bir nefsine kapılmış gider 7 Göçmen Kuşlar Yönünü yitirmiş göçmen kuşlar gibi uçtuk zehir zemberek yol bilmeden, dil bilmeden tanımadığımız ormanlarda kaybolduk çırpındıkça açılıp kanadı yaralarımız kirli dumanların dalgalarında kimsesiz limanlarda nazlı umutlar yeşerttik köprüler kurduk bir yalnızlıktan bir yalnızlığa taa…iliklerimize işledi yalnızlığın ve ayrılığın acısı bir yol bulup dönemedik geçip gitti yıllar gençliğimizi fabrikalara bırakarak ve uzatarak her soluğu bin defa çalışıp durduk hasta dermansız ne geçen günlerin farkına vardık ne de değişen mevsimlerin ekmeğimiz terimizle ıslandı umudumuz gözyaşımızla kader türkülerine sığınıp kaldık dertli başımızla her vardiya bir ah düştü yüreğimize hasretler büyüttük gözlerimizde duman duman uzanıp kaldık gurbet yataklarına yorgun her sabah kurulan saatin zillini bekledik geceyi güne, günü geceye ekledik unutulmuş garip ezgiler gibi ezilip kaldık yoksul anılar cenderesinde bir yanımız buram buram memleket bir yanımız çile çile gurbet ele gömüldü sesini yitirmiş küskün çağlayanlarla akıp gitti ömrümüz yaşlı gözlerimizde hayellerimiz yel, çocuklarımız el oldu kara kafalarımız ak, ak kafalar kel oldu biz kimiz, nereden geldik, yurdumuz neresi nerde kaldı gençliğimizin ve umudumuzun adresi oysa sararmış her yaprağın bile bir tanımı var bir anlamı var dalında düşen her çıkrığın kime nasıl anlatırız halimizi ey dünya 8 Acıların Dili Ne doğduğumuz topraklar kucakladı bizi ne doyduğumuz topraklar ah küçüğüm gurbet ki sancıyan bir yaraydı kayıp mektupların satıraralarında anılarda sakladığımız bir mendilin içimizde sessizce kanamasıydı hasret Ne zaman bir tren sesi duysak yüreğimize inerdi gurbet acısı bozkırlar çağırırdı bizi ırmak ırmak mordağların türküleri çağırırdı, gidemezdik turna kanatlarına yükleyip özlemlerimizi yüreğimizi gönderirirdik geldiğimiz yerlere memleket çekerdi bizi yol yol yazgılarımızın kara çizgisinde bir yanımız durmaz giderdi, bir yanımız burda garip kalırdı bir türlü almazdı aklımız ayrılığı, ısınmazdı içimiz yad ellere biz ki acılar çağında doğduk küçüğüm yokluk, yoksulluk çağında büyüdük kırık tahta bavullara koyup gözyaşlarımızı bırakıp çitimizi, çubuğumuzu kerpiç bir damın koruğunda yaslanıp yüreğimizin ağrılarına kahır kahır efkar taşıdık gurbet ellere sen nerden bileceksin ki nerden bileceksin ki kimsesiz yollara umut taşıdı ellerimiz yorgunluk taşıdı ayaklarımız tanımadığımız diyarlara bir lokma ekmeğin hatırına, avuç avuç gözyaşı taşıdı gün oldu hüzünlendik, acıyla çırpındı bedenimiz ürperdik beynimizin hücrelerine değin gün oldu oturup ağladık gurbet evlerinde özlemle, acıyla burkuldu yüreğimiz dertli türkülerle inledik durduk duyuramadan sesimizi kimselere gün oldu yalnızlığı eş, kimsesizliği dost tuttuk gün oldu kokusunu sevdiğimiz çiçeklerin adını bile unuttuk her gece hüznün ağırlığı düşünce karanlıklara alıp başımızı ellerimizin arasına düşündük kara kara yüreğimizin üstünde bağdaş kurup otururdu acılar mühürlenirdi ağzımız suskunlukla kıvranırdık ah! acıların dili olsaydı neler anlatırdı kimbilir neler? Ne doğduğumuz topraklar kucakladı bizi ne doyduğumuz topraklar neler çektiğimizi sen nerden bileceksin ki, ah küçüğüm… 9 Şiir yanar, kelam yanar, dil yanar Şu garip boynumu dâra verdiler sineme onanmaz yara verdiler ateşi aşk ile nâra verdiler alev yanar, ateş yanar, kül yanar Yarıldı yer, arşı sardı ağıtlar yandı yürek, yandı bütün kağıtlar dile gelmez ahraz mıydı sükûtlar şiir yanar, kelam yanar, dil yanar Bükülmez dağ idim eğildi başım bekledim çatladı son sabır taşım bilmem kaç yıl geçti, kaç oldu yaşım günler yanar, aylar yanar, yıl yanar Bir kızı severdim öyle uzaktan bin dilek diledim olmadı haktan kurtuluş olmadı kahpe tuzaktan hayal yanar, sahra yanar, çöl yanar Ateşlere verdim gönül dağımı bitirdim gam ile gençlik çağımı târumar eyledim sevda bağımı bahçe yanar, bülbül yanar, gül yanar Ağular devirdim doldukça tasım ben bittim bitmedi gönülde yasım gönlümdeki ah’tır bütün mirasım sazım yanar, sözüm yanar, tel yanar 10 Göçmen İşçiler Ağıdı Sırtımızda eski bir ceket Kırık bir bavul elimizde Yürürüz izinde acıların Yüreğimizin üstüne basa basa Başımız eğik, bağrımız ezik gözümüzde yaş, gönlümüzde yas sarıp gurbet yorganlarına umudu kör bir geçim uğruna düşeriz yollara hicranı gözlerimize doluyarak ve suluyarak yüreğimizde hüznü yürürüz biçare acılı acılı yürürüz can çekişe çekişe tutunacak dal ararız, dinleyecek dost ağlamak ve anlatmak için dünyaya kederimizi ayrılık boranında korlaşır bağrımız zorlaşır gülmemiz solur da solur sevdamız yüreğimizde kımıl kımıl dağlarca acılarla ve de sancılarla yürürüz ritminde yürek atışımızın yürürüz ritminde nefes alışımızın yürürüz bitik un-ufak ola ola onca yiğitliğimize bakmadan hasrettir önümüzde sıra sıra yol yol ayrılıktır dağ dağ acıdır gidilen gurbettir, derttir, mihnettir sineye çekilen dizi dizi Ne yana vursak üstümüze kararır hava şimşeklenir gökyüzü bıçak bıçak bulutlar yığılır kalır gözlerimize her kirpiğimizde bir deniz çalkalanır. nereye varsak, bağrımıza saplanır ayrılığın oku devriliriz bir ihtiyar çınar gibi ağır ağır garipliğimiz kuşatır dört bir yandan bağlanır elimiz kolumuz nereye varsak sarpa sarar yolumuz hasret kalırız bir dost gülüşüne hasret kalırız bir dost öpüşüne düğün dernek kurar acılar içerimizde çiçeklere kar düşer umutları yel alır ardımızda nice kimsesiz ölüler kalır ölülerki bizim ölüler, nasıl ki bu acılar bizimse bir yanı buruk olur çırpınır yüreğimizde bir yanı yaş olur süzülür gözlerimizde akar akar akar dökülür çile denizlerine gurbet rüzgarlarınca acılı ıslak tufan kopmuş yel savurmuş gayrı oflamak vız gelir gönül fırtınamıza umudumuz ekmeğimiz, acımız kederimiz bir kara sevdamızdır yenemediğimiz gözyaşlarını saklama benden kaçırma gözlerini gözlerimden oy kurban olduğum derincene bak bu nasıl yazıdır ki gözyaşlarımız kemend olurda boğar bizi ve ardına bakmadan, siler gider izini umudumuzun çıplak ağrılarla bağrımızı eze eze taa… alnımızın çizgilerine yansır acısı. ağrılar toprağında ağıt yakarak bir yitik umutda yitip gitmişiz gayrı dert filiz sürmüştür, hüznümüzün tablosunda bir direnç olmuştur bizde yaşamak o artık karanlık bir gecede diş diş ak yorgana geçirilmiş sancı katmer katmer ülserdir midemizde bir yara ki ayrılığın bir yara ki yoksulluğun yarasıdır oy kurbanım toprak toprak koktuğumuz nadas nadas süslediğimiz ve de köy köy, ülke ülke boynumuzu büke büke ezgilere işlediğimiz bir yarısı Türkiye’ de bir yarısı yaban ellerde söylenen eğin ağıdı türkülerimiz ……………………. bilmem bu yürek nasıl dayanır derdini kalem olup yazmaya dil olup söylemeye oy kurbanım oy oyy da oy…. 11 Kan Çiçek Açar Şu gurbet ellerde garipçe boynum büküldüğü yerde gam çiçek açar vurduğun hançerle kanıyor kalbim döküldüğü yerde kan çiçek açar yağmurum yağmıyor hayat gam çölü sustu yüreğimin garip bülbülü tomurcuk çiçekti sevdamın gülü söküldüğü yerde kan çiçek açar ne gönülde huzur ne gözde uyku cigere saplandı ihanet oku uzaktan uzağa bir sisli korku büründüğü yerde tan çiçek açar gözlerim yıkılmış bir şehir şimdi sözlerim yakılmış bir şiir şimdi hayat ki kurumuş bir nehir şimdi süzüldüğü yerde can çiçek açar hayal darmadağın , ümitler kırık boğazımda düğüm düğüm hıçkırık sümbüller, gülşenler gülmüyor artık görüldüğü yerde gam çiçek açar azgın seller duruldu gün yoruldu hasret ateş oldu bahçe kavruldu yaprak yaprak sokaklara savruldu süründüğü yerde sam çiçek açar yalancı dünyada bir garip kuldum gönül defterinde sevda okurdum yürekten yureğe sevgi dokurdum örüldüğü yerde zan çiçek açar Can Nuri gün güne bir başka yandım Aslı’yı kendime yar imiş sandım. Kerem’in ahını şimdi anladım sürüldüğü yerde gam çiçek açar 12 Yolcu Saatler geçmiyor günler bir sancı Gidenler dönmüyor yollar yalancı Burda herkes garip herşey yabancı Bir dertli türküdür ömrümüz yolcu Sevda kuşlarının kanadı kırık Kim taşır özlemin yükünü artık Bir yanımız efkar, biri ayrılık Gülmüyor gönlümüz gözümüz yolcu Şarkılarda bir kuş öter bilen yok Gözyaşımız kan gölüdür silen yok Kaç yıl oldu bekliyoruz gelen yok Sürüp gider böyle küsümüz yolcu Ta ezelden sarpa sarmış yolumuz Tutmaz kanadımız kırık kolumuz Yaban elde garip kalmak korkumuz Açmadan solacak gülümüz yolcu Ne ana ne baba, ne kardeş bacı Dünya bir han gibi ömür kiracı Can Nuri Bulunmaz gönül ilacı Bilmem nerde kalir ölümüz yolcu 13 Öyle uzaklarda arama beni Öyle uzaklarda arama beni melül mahsun bakan bakışındayım sahte sevgilerde sınama beni kalbinin çırpınan atışındayım dudaktan dudağa bir şiir gibi yıldızlara hasret bir şehir gibi gönülden gönüle bir nehir gibi nazlı bir pınarın akışındayım sen var bu dünyada gönlünce yaşa bakıp uzaklarda arama boşa dertlerle bulursun beni başbaşa sen ağlarsan gözünün yaşındayım ayrıldığın yerde ah var,figan var ağaçlar yas tutar, kırılgan dallar gülünce çimlerde yeşil bir bahar nazlı bir çiçeğin nakışındayım her tufan ardında bir güz bıraktı solan her yaprakta bin giz bıraktı çektiğim her acı bir iz bıraktı şimdi bir ömrün kara kışındayım sen hala içimde incecik sancı biricik sevdiğim başımın tacı sarıldığın yerde kalsada acı ben hala o pınarın başındayım eserken başında kavak yelleri bağlanmıştı gönlüm öyle serseri sen hala o güzel, nazlı, cilveli ben hala o ondokuz yaşındayım 14 Bir Gurbet Masalı Geceleri sokaklara kar yağardı üşürdük bir hüzün çökerdi odamıza kapanıp içimize ağlardık ağlardım………………… ağlardı……………. ağlardık geceler boyu ıslanırdı pencereler ıslanırdı yalnızlığımız ıslanırdı geceler ıslanırdı bütün şehir nem kokardı, is kokardı özlem kokardı gurbet kuşları dönerdi başımızda cama yaslayıp başımızı boynu bükük karanfiller gibi bakardık dalardım..................... dalardı ................................ dalardık anılara uzaklarda türküler çalardı kulaklarımıza hasretlik çekerdik ölesiye yüreğimize bir ateş düşerdi yangın olup yeryüzünü yakardık ben Urfa’lı Mustafa ve Maraş`lı Ali gözlerimizde biraz duman biraz dalgınlık olurdu hep susardım…… susardı................ susardık kan kusardık susardı sokaklarda sarhoşlar içimiz kan ağlardı soranlara yok bir şeyimiz iyiyiz derdik ben Urfa’lı Mustafa ve Maraş`lı Ali bütün gece yatağa uzanıp tavana dikerdik gözlerimizi bakardım………… bakardı............................ bakardık puslu ve ıslak sokaklara gözlerimiz yağardı ölesiye sılamızı özlerdik yüreğimiz acırdı gözlerimiz acırdı uyuyamazdık kalkıp sokaklara düşerdik gezerdik sahipsiz kediler gibi gezerdim......... gezerdi ................................. gezerdik sabahlara kadar sonra uyumadan işe giderdik her gece sazımdaki hüzün olurdu gurbet yüreğimizdeki sızı gözlerimize yağmur diye düşerdi acıları alır içimize saklardık bir ben bilirdim................. bir onlar ............................... bir biz bilirdik ayrılık nedir, özlem nedir çocukluğumuzu yaşardık masalsı düşlerde her bayram yeni papuçlar giyer koşardık ninemize biz ona doğru koştukça o uzaklaşırdı bi -türlü yetişemezdik hep bir gün dönceğiz umuduydu içimizde sakladığımız başımızı yastığa gömüp gizli gizli ağladığımız sıla özlemiyle doldurup içimizi duvarlarla paylaştığımız hep döneceğiz umuduydu bunca kahrı yaşadığımız rüzgar eserdi geceler boyu trenler geçerdi her iniltide yapraklar üşürdü içimizde yağmur düşerdi gözlerimize usanırdım……… usanırdı……… ıslanırdık……. her gece böyle yalnız, uykusuz bir hüzün çiçeği kırılırdı düşlerimizde bir kardelen boy verirdi susuz boynu kırık bir gelinciğin sızlayışını duyardık yüreğimizde ömür gelip geçerdi mevsimler gelip geçerdi fırtınaler eserdi içimizde esen fırtınalar yüreğimizi delip geçerdi hasret istasyonunda yolcusuz kalmış terkedilmiş bir tren gibi dururdu kalbimiz beklerdim…………………….. beklerdi………………. beklerdik geceler boyu ne gelen olurdu ne giden yalnız, çileli ve kederli susuz, uykusuz ve dertli beklerdik kuşlar uçup giderdi uzak diyarlara kuş olup uçardık ardından alıp götürsünler diye sonbahar rüzgarları estiğinde yaprak olur savrulurduk kar olur yüksek dağlara ağardık oturup yüreğimizin kıyısına ince ince yağardık rüzgar olup eserdik doruklarda sel olup akardık dünyanın öbür ucuna bahar gelmezdi…….. acı dinmezdi………… kuşlar sevinmezdi…….. ve biz ölür ölür dirilirdik her gece kimse bilmezdi ağlardım………….. ağlardı………….. ağlardık geceler boyu silmezdik gözlerimizde akan yaşları silmezdik ki kirpiklerimiz nemli kalsın silmezdim ki ıslak gözlerimizde, soluk yanaklarımızdaki izden anlaşılsın gurbet ellerde bir ömür çektiklerimiz ömrümüz gelip geçerdi trenler gelip geçerdi biz yılları sayardık yıllar ömrümüzü durmazdı kanaması kalbimizin bir türlü beklediğimiz o an gelmezdi ben Urfa’lı Mustafa ve Maraş`lı Ali ne zaman bir vapur kalksa bir martı havalansa kalemimiz küserdi gecelere payımıza hasret, yadımıza sıla düşerdi kırık hıçkırıklarla kurşunlanırdı uykularımız yastık bilmezdi boynu bükük rüzgarlara takılıp kalırdı hayallerimiz, sabah olmazdı kısacık bu hayatta alıp onca acıları sırtımıza upuzun bir yolda hiç yorulmayacak gibi koştuk sonuç bir avuç toprak bir bedenlik kefen şimdi ne Urfa’lı Mustafa var ne de Maraş`lı Ali sıra bizde şimdi anlıyorum ki sıla bir aşk özlem bir rüya kavuşmak bir hayalmiş……. 15 Figan oldum, firgat oldum, zar oldum Turna idim uçamadım gölümden mecnun idim kaçamadım çölümden bülbül idim ayrı düştüm gülümden figan oldum, firgat oldum, zar oldum aşkın narı tutuşunca gönlümde eğildi dağ gibi başım önümde pervaneler gibi yanıp döndümde hicran oldum, hasret oldum, nar oldum sabır kar etmedi gözyaşlarıma yaz ayı yel vurdu yamaçlarıma güz ayı kar yağdı gür saçlarıma tipi oldum, boran oldum, kar oldum yıkıldı üstüme umut dağlarım viraneye döndü gönül bağlarım şimdi gurbet elde durmaz ağlarım ziyan oldum, duman oldum, ar oldum bahar gelmez artık gönül gülüme boyun eğdim ihanete, zulüme selam saldım gelsin çirkin ölüme kalem oldum, ferman oldum, dar oldum ‘ 16 Sığaramda tüten duman gibiyim Sorma ahvalimi, sorma halimi sığaramda tüten duman gibiyim dalga dalga vurdu hayat zalimi denizi of çeken liman gibiyim.. Sorma bu dünyada neden yalnızım söndü gökyüzünde yanan yıldızım bağrımı deştikçe inceden sızım acıdan inleyen keman gibiyim Baharsız bir ömrün kışında kaldım boranlı dağların başında kaldım umarsız bir hayat dışında kaldım yarası deşilmiş zaman gibiyim Genç yaşımda neler geldi bu başa yağmurlar ağladı düşen her yaşa feryadım çarparken dağ ile taşa imdada gelmeyen aman gibiyim Bir bilsen nelere nasıl dayandım. açan her gülü ben, benimdir sandım nasıl sevdim bilsen, nasıl da yandım bağrına od düşmüş orman gibiyim 17 Gözlerimde boran boran yaş kaldı Yalancı dünyada bir gün gülmedim gözlerimde boran boran yaş kaldı gelen geçen vurdu dalıma benim yüreğimde yığın yığın taş kaldı bir seven olmadı candan seveyim bir bağım olmadı gülün dereyim karlı dağlar yol vermedi gideyim önüm arkam dört mevsimim kış kaldı kırıldı çanağı gülden sazımın çekilmez cefası gönül nazımın hükmüne baş eğdim alın yazımın ele düğün bayram bana yas kaldı dağ demedin, taş demedin yürüdüm duman oldum karlı dağlar bürüdüm kaderimi peşim sıra sürüdüm ne giyecek çul ne yiyecek aş kaldı yolcu incitmedim yol incitmedim çiçek koparmadım dal incitmedim bir gönül kırmadım kul incitmedim Can Nuri’ye bir belalı baş kaldı 18 Ürkek Göçmen ve Acemi Yalnızlığıma uzattığınız elleriniz yalancı sahte gülücükler dökülüyor kaldırımlara her karşılaştığımızda içtenliksiz merhabalar yabancılığımı üşüyor dalından koparılmış her çiçek siyah saçlarım var, kara gözlerim, özgür ellerim ve umudum ki, acılar içinde yeşeren yaşama direncim derin – dingin ırmaklar akmasa hasrete ve açmasa kırmızı bir gül gibi göğsümün içinde sevgi nasıl yaşardım aranızda böyle gökyüzüsüz türküsüz kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi ürkek göçmen ve acemi 19 Gidelim üşümeden yüreğimiz Bir eskici dükkanına bırakıp hüzünleri kapılara, evlere vurup kilidi , bu şehri, bu sokakları terkedip gidelim gidelim buralardan gidelim dostum bağlayıp atımızı bir han duvarına gidelim... "Bu el bize yaramaz" Öpüp yanaklarından gözyaşını sevdiğimizin koyup yüreğimizin üstüne sevdamızı gidelim... sıyrılıp kininden düşmanlığın , bencilliğin kirinden arındırıp kalbimizi. incittiğimiz her ne varsa helallaşarak hayat haya etmeden hayallerimize gidelim... varsın anılar ardımızda yağmur olsun, dolu olsun sel olsun, boğulsun dipsiz deryalarda gidelim bizim olmayan bu şehirden baharı saçlarından öpme aşkına , yağmur aşkına, gül aşkına gidelim Bu acımazlıklara, bu insafsızlıklara, bu vefasızlıklara dayanmaz bu yürek haydi kalk gidelim daha fazla yıkılmadan, kırılmadan, savrulmadan yalan kuyular yutmadan benliğimizi kirli kanallara katmadan ömrümüzü hırsın, bencilliğin, kahpeliğin ve tasanın olmadığı bir yere gidelim... Gidelim üşümeden yüreğimiz bir dağ başına mesela hoş geldin desin bir ala geyik merhaba desin bir çiçek bir kuş ötsün bir dal gülümsesin rüzgarlar bizim için essin, bizim için doğsun güneş pınarlar adımızı seslensin ışıldayan sular adına ve aşkına gidelim... Hayat ağlamak değil dostum nefes nefes içine çekmek şiir şiir sevişmektir hayatla önyargısız, koşulsuz ve hesapsız yeryüzündeki sevgi aşkına gidelim Dağlara vursun çağrısı aşkın türküsü hayatın duygusu özgürlüğün ve kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir güzellik içinde. gidelim şiirin ve aşkın aşkına gidelim Yaklaşırken bahar nefes nefes kekikler yeşerirken, keklikler öterken ışıldayan sular aşkına gülümserken ay serilirken mavi göklere sabahın ak yıldızları hayatın türküsünü söyleyelim rüzgarlarla bize göre değil bu kirli maviler riyakar ilişkiler topla yüreğini gidelim burdan gidelim kendimizle olmak aşkına gidelim vefa aşkına, dostluk aşkına gidelim... 20 Ah! İki Gözüm Ah! Bir acının çağlayanına düştük iki gözüm bir uçurum kıyısına tutunduğumuz dallar incecik kırıldı kırılacak ne halden anlayan oldu ne de soran hatırımızı nasıl da acıyor hayatımız bir bilseler bir bilseler neden hüzün yüklü bakışlarımız kır düşmüş saçlarımız umudun siyaha büründüğü yerdeyiz kimse bilmez kimiz biz, adımız ne, nasılız, nerdeyiz? kalmadı bir anlamı artık hayatımızda aşkın, ayrılığın açan gülün, düşen yaprağın, akan ırmağın sonbahar rüzgarları esiyor şimdi gönül ülkemizde hayatın ıstıraba dönüştüğü yerdeyiz iki gözüm Kimse bilmez kimiz biz, adımız ne, nasılız, nerdeyiz? gözlerimizdeki bulutları kovsak kirpiklerimiz yağıyor yüreğimize kirpiklerimizi bağlasak kimsesizliğimiz tıkanıyor boğazımıza kedere aralanan kapıdır şimdi zaman damarlarımızda kıvranan ihanet acısı iki gözüm zaman değişti iki gözüm hangi ağzı öpsek kokuyor hangi duvara yaslansak çürük her gece böyle uykusuz, yorgun, viran yüreğimiz kanıyor, yanıyor ciğerimizín ortası bir ömürdür yorgunuz yollarda, yaralıyız Kimse bilmez kimiz biz, derdimiz ne neden karalıyız hangi adaya sığınsak ihanet sarı fırtınalar sarıvermiş kıyılarımızı suyu çekilmiş ırmaklar gibi her dalga ömrümüzden bir şeyler kopardı iki gözüm hiç bir liman saklamiyor bizi artık hep keder, hep hüzünle geçti hayatımız iki gözüm; kanadı kırık kuşlar, yaralı turnalar, yetim ve yoksul çocuklar, bağrı yanık analar, başı eğik babalar geçti ömrümüzden… bu dünyada yönünü yitirmiş iki kırık tekneyiz denizi kirlenmiş martı, nereye uçsak uçurum zehirli oklar saplanıyor kanatlarımıza gözlerimiz hüznün teknesi hangi adaya sığınsak ihanet hangi dala konsak kış ne yana dönsek bir yanımız küs ne yana dönsek yağmur hıçkırıkları kime baksak gözleri öksüz aynalarda paramparça yüzümüz yüregimize batıyor kırıkları baharlara sevdamızı, dağlara hayrkırımızı duyuramadık dokunamadık kanadı kırık güvercinimize unuttuk içimizdeki umutların beyazlığını mavileri, yeşilleri, alları unuttuk sonu olmayan bir yolda gidip geldik bir ömür kararıp kaldı düşlerimiz bir çöl akşamında oysa uzak dağbaşlarına yazmıştık umutlarımızı denizlere, dalgalara, firtınalara, upuzun ırmaklara yazmıştık sevdalarımızı ki, kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde vurulduk işte yaşama tırmanırken sevinçle iki gözüm vurup göğsümüzden mülteci kuşları hançerleyip ömrümüzü gidemedik buralardan en çok temiz kalmak isterken kirlendik iki gözüm vurulduk işte ah iki gözüm vurulduk yaralandıkça yaramızı güneşle sardık zaman gelip geçti bütün baharlar geride kaldı, bütün keşkeler anlamsız ömrümüzde hep yıkıntılar, depremler, kararan mevsimler geçti geçen bütün mevsimleri beraber sırtladık temiz yarınlar adına bir gün öpüp hayatı yaşlı gözlerinden toplayıp pılımızı, pırtımızı çekip gideceğiz bu diyardan üzülme varsın özlemlerimize ihanet etsin hayat sayki, acıklı bir flimdi seyrettik bítti beceremedik ne yaşamayı, ne gülmeyi, ne de ölmeyi deriz şu yalan dünyada… 21 Olur mu Olur Olmaz Deme Bakarsın bir gün çıkıp gelmişim turna kanatlarına yükleyip yüreğimi olur mu olur olmaz deme sakın gözlerimde nazlı bir bahar dudağımda gurbet türküleri içimde tomurcuklanan hasretlerle merhaba demişim günaydın demişim, gülaydın demişim düşmüşüm yüreklere bir tomurcuk gül gibi belki bir sabah bakarsın yine beraber bir bulut çizmişiz Munzur’un göğüne dudaklarımızda o eski ıslık birlikte tırmanmışız dağlara yüksek tepelerde konaklamışız Birlikte ıslanmışız yağmurlarda delicesine baharın geldiğini, yaylaların yeşerdiğini kumrularin seviştiğini görmüşüz halaylar çekmişiz beraber, türküler söylemişiz ve yeni bir umudu karşılar gibi uzak yollarda gurbetten gelen bir dostu beklemişiz olur mu olur olmaz deme sakın bakmışsın çiçek açmışız saksılarda kırlarda sarmaşık olmuşuz ikimizin yüreği ile sevdalanmışız sarılmışız bir gelin çiçeğine yeni doğmuş bir bebek gibi merhaba demişiz dünyaya olur mu olur olmaz deme sakın özlemlere kar yağınca gönül dağında bakmışsın yine çıkıp gelmişim yağmurlarla bölüşmüşüz acıları, hasreti, sevinci birlikte aralamışız perdesini anıların gün akıp gitmiş üzerimizde oyunlara dalmışız yine, geç kalmışız eve kulaklarımız da yıldız hikayeleri ayışığına batmış üstümüz, başımız yüzümüz, gözümüz gül yarası olur mu olur olmaz deme sakın pencereni açık bırak her gece bakmışsın aşıp denizleri dalga dalga rüzgarın kanatlarına binip gelmişim bakmışsın yine beraber çıkmışız gurbete hasret çiçekleri koklamışız yollarda yıldızlar düşürmüşüz toprağa yüreğimizden birlikte söylemişiz sevda türkülerini birlikte üzülmüşüz, birlikte gülmüşüz birlikte koşmuşuz dere boylarında yamaçlarda yoldaş olmuşuz kekliklere birlikte yorulmuşuz, yıkanmışız çağlayanlarda olur mu olur olmaz deme sakın bakmışsın bir gün çıkıp gelmişim sarılmışız onca yılın hasretiyle gözlerimizde iki damla hasret çiçeği yeni bir güneş alıp dalımıza nar gibi düşmüşüz yola bir sen, bir ben, bir de dostluğumuz yorgun hayatlarımızın akşamında üşüyen yaralarımız saçı ağarmış umutlarımızla yüzümüz, yüreğimiz gurbet yarası dertleşip gitmişiz kolkola ...../ unutmam seni sende unutma beni yüreğinin sesinde yüreğimin sesini dinle ve orada bir yer ayır bana sen gönül dostumsun benim, gülüşü gül kokan yüreğini yazamadığın şiirlere sakladım şiirleri yüreğime unutmadım son sözlerini, gülen gözlerini bilirim gözlerin güneştir senin, yüreğin gökyüzü ...../ sensizlik bir uçurum şimdi şimdi her gece bir mektup yazarım sana bulutlara asarım, rüzgarlara atarım unutmadım korktuğumuz geceleri okuduğumuz kitapları yediğimiz dayakları babalarımızdan görmesekte biribirimizi, duymasakta sesimizi buluşuruz bir gün elbet gönülden gönüle giden o yolda yılda bir de olsa ziyaret edemiyorsam seni halimi aramızdaki ulaşılmaz dağlara ver vefasızlığıma değil mevsim kış üşüyorsun belki unutma dostumsun sen, gülüşü gül kokan her zaman açık gönül kapım ..../ öldün beni de öldürdüm yüreğime gömdüler seni 22 Oturup Seni Düşündüm Yıldızlar öperken gökyüzünü mavi bir gecenin atlasında oturup seni düşündüm ılık bir gözyaşı damlasında sesler geldi uzak denizlerden gemiler kalktı sıra sıra bir martı havalandı üzerimden bin özlem döküldü sulara hasret yüreğime bulandı yüreğim sevdalara bir demet bulut oldu gözlerim dağıldı uzaklara seni şiirlerde aradım kitaplarda türkülerde şarkılarda aradım ıssız bir gecenin oylumunda oturup seni kanadım 23 Dönersen Cevizağacın Tanır mı Seni? Taşır mı yüreğin bunca ağrıyı ihaneti? göç eder mi acılar başka bir acıya? yakınlaştıkça kıyısına uzaklaşır mı Aşk? dayanır mı söz dudağındaki son sancıya? paylaşır mı yalnızlığını bir dağbaşı ıssızlığı? dönersen cevizağacın tanır mı seni? özlem dediğin saçlarını okşayan ninen mi? seslensen bu kıyıdan alır mı seni? bir gün çağlayanlara vurunca türkülerini havalanır mı sesinden yine bir kuş dalgası? aşkı filizlenir mi kalbinde o nazenin kızın kapanır mı içindeki kırık sevda yarası? ay buluttan çıkınca yıldızlar gülümser mi? eser mi başında yine o eski kavak yelleri dudağını öptüğün gül, sevdasına küser mi? arar mı kıyı köşe seni mahmur gözleri 24 Hasret Çırası Ne zaman akşam olsa bir hüzün çöker İçimde bin özlem beslenir durur Bilirim ne yapsam ulaşmaz sesim Yüreğim çaresiz seslenir durur Her gece kahırla anarken seni Bir hasret çıkmazı kucaklar beni Uzayan raylarda ömür treni Gözlerde bir bulut izlenir durur Yetmiyor hayale kollar sarışım Gidenler dönmüyor ah garip başım Her gece yastığa akarken yaşım Taş duvarlar bile hislenir durur Ah edip ağlama ey deli gönül Gözyaşı verdiğin bana tek ödül Arzular bağında kopardığın gül Her dem hicran ile süslenir durur Can Nuri silinmez alın karası Deva bulmaz artık gönül yarası Ümitle yaktığım sevda çırası Hasret konağında islenir durur 25 Hazan ağlar, suzan ağlar, dal ağlar Kırık bir sandalım gam denizinde tutuştum yandıkça aşkın közünde üflet-i mecnunum leyla izinde kumlar ağlar, sahra ağlar, çöl ağlar hüsran ile geçti baharım yazım dinmedi yıllarca bağrımda sızım tellere vurdukça inledi sazım çanak ağlar, mızrap ağlar, tel ağlar gülün sevdasıyla dinmez figandım ateş-i aşk ile gark olup yandım gönül gülzarından nara boyandım gülzar ağlar, sözler ağlar, dil ağlar halimce yaşarken yazı baharı yağdırdın başıma doluyu karı boşa mı bülbülün figanı zarı bağban ağlar, bahçe ağlar, gül ağlar ömrümü adadım bilmedin ey yar dolaştım gurbeti hep diyar diyar estikçe başında bir deli ruzgar yollar ağlar, hasret ağlar, yel ağlar bağırdım, çağırdım duymadın sesim kalmadı ruhumu şenleten mevsim yırtıldı kalbine çizdiğim resim kâğıt ağlar, kalem ağlar, el ağlar yaprağın ağıdı hazan yelinden gönülün kırığı arsız dilinden vefa bilmez bir vefasız elinden hazan ağlar, suzan ağlar, dal ağlar 26 Güller anlamıyor hasretim seni Derya olup çile çile çağlarsın Göller anlamıyor hasretim seni Yağmur yağar yaşın yaşın ağlarsın Seller anlamıyor hasretim seni Bir dost gülüşüne uçup sevinçten Medetler umarsın hayalden düşten Bir çiçek ezilse kanarsın içten Güller anlamıyor hasretim seni Nerde öksüz görsen boyun bükersin Herkesin gönlünce dilek dilersin Mevsimi gelmeden yaprak dökersin Yeller anlamıyor hasretim seni Alın yazgısına ayak direndin Gönül yazısına boynunu eğdin Güzelmiş çirkinmiş demedin sevdin Eller anlamıyor hasretim seni Bülbülün çektiği kendi dilinden Güllerin çektiği bülbül elinden Bin türkü söylesen gönül halinden Diller anlamıyor hasretim seni Can Nuri Kimler yazmış kara yazını Kimler çeker artık gönül nazını Çalıp dertli dertli kırık sazını Teller anlamıyor hasretim seni 27 Hasret yarasının közünde kaldım Yeryüzünün yalnız yalnızı benim gökyüzünün kayan yıldızı benim yüreğin dermansız sızısı benim öksüz bir çocuğun gözünde kaldım açan her gülü ben benimdir sandım yüzüme her gülen yüze aldandım nasıl sevdim bilsen nasıl da yandım hasret yarasının közünde kaldım Ferhat şirin için dillere düşmüş kerem aslı için küllere dönmüş mecnun leyla için çöllere düşmüş gerçek sevenlerin izinde kaldım feryadım çarparken dağ ile taşa bulutlar ağladı yağmurdan yaşa bir deli sevdadır geldi bu başa bir dertli aşığın sazında kaldım nasıl özlemişim taş toprağını deli deli coşan şen ırmağını ilkbaharda yeşeren yaprağını bir yaban gülünün nazında kaldım şu gurbet ellerde boynum büküldü avuç avuç göz yaşlarım döküldü ah çektikçe cigerlerim söküldü boş kalan annemin dizinde kaldım bazen düş peşinden koştum yoruldum deli çaylar gibi çoştum duruldum bir aşk için kör kurşunla vuruldum öldüm sahipsiz bir mezarda kaldım 28 Dağlar çiçek açsın diye bekleme Kuşlar şarkı söyler bahar erince nazlı kızlar aşka meyil verince deli rüzgar, es gönlüme serince dağlar çiçek açsın diye bekleme yol açılsın nazlı yarim tez gele Amanıda be hey dağlar amanı dağılsın başımın gamlı dumanı her bahar mevsimi yayla zamanı dallar çiçek açsın diye bekleme yol verinki nazlı yarim tez gele Yandı yandı küle döndü közlerim bahar gelir ben gülümü özlerim ağlamaktan kan çanağı gözlerim yollar çiçek açsın diye bekleme yol açılsın nazlı yarim tez gele Karlı dağlar bulutların ağıtsın seher yeli yaprakların dağıtsın o yar gelmez ise gönül ne yapsın aylar çiçek açsın diye bekleme yol verinki nazlı yarim tez gele 29 Ağlama kanadı kınalı turnam Ayrı düştük ceylan gözlü o yardan dağlara ah çöktü dumandan kardan bilemedik kaç yıl geçti aradan ağlama kanadı kınalı turnam ağlama gözünde yaşın olayım bağrına bastığın taşın olayım kahpe felek bizi bulmadan uyan yollar tipi boran olmadan uyan dalında goncalar solmadan uyan ağlama kanadı kınalı turnam ağlama gözünde yaşın olayım bağrına bastığın taşın olayım sanmaki ağlayan bir daha gülmez ümitler sararır güller yeşermez gidenler bir daha sılaya gelmez ağlama kanadı kınalı turnam ağlama gözünde yaşın olayım bağrına bastığın taşın olayım 30 Yol vermezki nazlı yarim tez gele Karlı dağlar bulutların ağıtır yol vermezki nazlı yarim tez gele eser yeller yaprakların dağıtır gül vermezki naz nazlı yarim tez gele yandı yandı küle döndü közlerim bahar gelir sevdiğimi özlerim ağlamaktan kan çanağı gözlerim el vermez ki nazlı yarim tez gele uzak bir adada canlarım kaldı dünyaya bedel mercanlarım kaldı yürekte bitmez hicranlarım kaldı gel demez ki nazlı yarim tez gele haram oldu gecelerde uykular yediğim ekmekler içtiğim sular lal mı oldu ağızlarda dualar dil vermezki nazlı yarim tez gele 31 Karlar erimeden ben nasıl gelem Aldım mektubunu tez gel diyorsun Karlar erimeden ben nasıl gelem Keklikler ötmeden bahar gelmeden Gonca derilmeden ben nasıl gelem Pencere önünde yaslanıp cama Seni düşünürüm sabah akşama Derman bulunmadan gönül yarama Hasret örülmeden ben nasıl gelem Ağlarım gurbette kan doldu didem Kimim varki başka, ben kime gidem Kahpe felek ilen kozum bölmeden Hesap görülmeden ben nasıl gelem Pencere önünde yaslanıp cama Seni düşünürüm sabah akşama Sitemin eyleme bu Nuri Can’a Hesap verilmeden ben nasıl gelem 32 Bir yanım dağlarda yaralı şimdi Yine bahar geldi karlar eridi Sılanın yolları aralı şimdi Bir yanım fıratta çağlayıp durur Bir yanım dağlarda yaralı şimdi Gönlümü geldiğim yerde bıraktım Fidanlar büyüttüm yelde bıraktım Akan gözyaşımı selde bıraktım Günlerim yas ile karalı şimdi Hasret burgu burgu kalbimde işler Çok uzakta kaldı gördüğüm düşler Munzur yaylasında başlamış göçler Kervanlar yollarda sıralı şimdi Can Nuri yar bizi anar mı bilmem Anıp da yüreği yanar mı bilmem Menekşe gözleri kanar mı bilmem Acep neyler gözüm maralı şimdi 33 Gidersen ardında bakışım kalır Gidersen ardında bakışım kalır İpek gömleğinde nakışım kalır Kuzusuz meleyen koyunlar gibi Yanık yüreğimi yakışım kalır Yüce dağbaşları kardır dumandır Koklayıp sevecek haldır zamandır Senden başka kimin varki bu yerde Gidersen yaşamak bana haramdır Sevip doya doya kanışım mı var Benim senden özge yanışım mı var Gidersen gözlerim yollarda kalır Haber getirecek tanışım mı var Gelince her mevsim yayla zamanı Dağılır dağların gamlı dumanı Savrulup dursada gönül harmanı Ne baharım kalır ne kışım kalır Ömrümde nihayet bulursa demim Sonsuz ufuklarda kaybolur gemim Deryadan deryaya durulmaz selim Gittiğin yollarda gözyaşım kalır Süsenler sümbüller saçını yolar Gül açmaz bahçeler yapraklar solar Gözlerim dört mevsim boşalır dolar Dertli çaylar gibi akışım kalır Sevda oku değer paralanırım Hasretle hicranla yaralanırım Can Nuri dünyada yalnız kalırım Her gece yastığı sarışım kalır Kuşlar vedalaşıp yeller eserken Gitme sarıl bana zaman var iken Mezarım üstünde bir sarı diken Bir de ah yazılı bir taşım kalır 34 Ey Dünya Başıma yağdığın kar diyemedim Ömrüme biçtiğin dar diyemedim Kapattın önümü engeller ilen Sılada bekleyen var diyemedim. Çöl yurdumda nazlı güller bitmedi Kuru dalda Şeyda bülbül ötmedi Bir yanım ayrılık bir yanım ölüm Yar hasreti bu serimden gitmedi Amanında behey dünya amanı Kara yazdın şu anlıma fermanı Dertten derde saldın garip başımı Vermedin derdime bir tek dermanı Ateş yaktın yüreğimin başında Hayat ayaz oldu kara kışında Dertten derde sürükledin ömrümü Verem ettin beni genç yaşında Her derdin bir devası var ama Doktor merhem bulamadı yarama Yüreğimden nice nice kurşun yedim Bunca acı vurulmuşken sırtıma İstemedim tahtın ile tacını Bana verdin dünya kadar acını Ne kadar yakındım ne kadar yandım Vermedin bu Can a can ilacını 35 Hasret Pınarı yıllar geçer ben hep seni özlerim kime baksam seni arar gözlerim şiir şiir hasret kokar sözlerim türkü yanar, şarkı yanar, dil yanar çıkmıyor aklımda hayalin sesin unutamam seni hep kalbimdesin nefesimin içinde sıcak nefesin içim yanar, dışım yanar, el yanar hep düşünürüm gurbet ocağında hasretin bucağında, kar kucağında bir mektup yazarım aşk sıcağında kalem yanar, kağıt yanar, kül yanar geçip gidiyor yaşamadan baharı hep gönlüme yağar dağların karı türkü türkü akar hasret pınarı sazım yanar, perde yanar, tel yanar çeke çeke bitmez benim dertlerim başımın üstünde gezer kederim bülbül gibi zarı figan ederim bahçe yanar, bülbül ağlar, gül yanar 36 Hazan ağlar, hüzün ağlar, yel ağlar Hazan ezgisi estikce yellerde kaldık boynu bükük gurbet ellerde bir yanık türküdür gezer dillerde sazlar ağlar, perde ağlar, tel ağlar, bir yel gibi geçer bütün umutlar dertlerin bir olur acını kutlar sarınca başını kara bulutlar yağmur ağlar, boran ağlar, sel ağlar gurbetlik bir bela, bitmez bir çile çekersin ömrünce ah-ı vah ile vursanda başını taşa nafile hasret ağlar, gurbet ağlar, yol ağlar koca dünya dar başına yıkılır lokma lokma boğazına takılır yüreğine kör düğümler atılır anan ağlar, bacın ağlar, el ağlar düştükçe peşine dost senden kaçar ellerin böğründe kalırsın naçar ne bülbüller öter ne güller açar bahçe ağlar, bülbül ağlar, gül ağlar dostum dedim kurşun yedim kaçından bir lokma alamam ölsem acından kan dökülür bulutların saçından hazan ağlar, hüzün ağlar, yel ağlar 37 Sazımda inleyen teller ağlasın Kimsesiz kaldığım gurbet ellerde ahımda dinmeyen yeller ağlasın bir yanık türküdür düşmez dillerde sazımda inleyen teller ağlasın yeşiller tükenmiş toprak yoz olmuş esmiş sam yelleri yollar toz olmuş dallarda bir figan bağlar bozulmuş bülbüller ah etsin güller ağlasın vefa bilmez bir hayırsız seveli yıkıldı gönlümün kökten temeli şu öksüz ruhumun bitti emeli ırmaklar bulansın seller ağlasın her yüze güleni dostum belledim koyun oldum kuzum ardı meledim vatanımı terk-i diyar eyledim dönüşü olmayan yollar ağlasın 38 Munzur dağı çiçek açmış gülümser "Munzur Dağı Silelenmiş Garinen Aram Açık Ela Gözlü Yarınan Eller Düğün Bayram Eder Yarınan Benim Günüm Geçer Ah-U Zar’ınan" Türkü Munzur dağı çiçek açmış gülümser eser ılgıt ılgıt yel bayram eder bahar gelmiş karlar erir yol sesler çoşar deli deli sel bayram eder nazlı menekşeler titrer rüzgarda arzu halim kaldı o güzel yarda ne bilsin bu başım elemde, darda vurur tezeneler tel bayram eder sormayın kalbime kalbim ne diyor düşmüş ataşlara feryat ediyor sevdiğim kız ele gelin gidiyor çalınır davullar el bayram eder nergizler uyanmış keklikler seker yardan ayrılması ölümden beter hasret bahçesinde bülbüller öter dalmış hayaline gül bayram eder ne bir gül kokladım ne bir gül derdim ne de bu dünyada murada erdim en güzel gülümü ellere verdim el oğlu sarılmış kol bayram eder herkes yüreğine bir güzel seçti benim yüreğime ateşler düştü munzur çiçek çiçek bahar erişti yapraklar oynaşır dal bayram eder sevinçli yaylaya göçüp konanlar halaylar çekiyor kızlar oğlanlar sarılmış sazına aşık olanlar dağlar türkü türkü dil bayram eder 39 Yağmur olup düşsem bir gül dalına yağmur olup düşsem bir gül dalına süzülsem damla damla yaprağından turna olup uçsam canım vatana öpsem bin özlemle has toprağından kınar mı gurbeti saysam yıllara yanar mı hasreti döksem yollara çiçek çiçek sarılsam baharlara bir selam uçursam özlem dağından Varsın size kalsın gülüm gülşenim Alıp dertli başım yollara vurdum Terk-i diyar ettim vatanım yurdum Varıp gurbet elde mekanım kurdum Gayrı size kalsın gülüm gülşenim Ne baharım kaldı, ne güzüm kaldı ne yokuşum ne de bir düzüm kaldı ne yüze bakmaya bir yüzüm kaldı varsın size kalsın gülüm gülşenim Kapılıp giderken akan nehirde duramam, duramam ben bu şehirde döner miyim bilmem bir gün gelirde Gayrı size kalsın gülüm gülşenim Çoşkunca akarken tutuldu bendim ardımda sevmeyi bilmeyen dendim sevda savaşında hep ben yenildim varsın size kalsın gülüm gülşenim Sanmayın bu dünya hep size kalır kötüler hayat defterine sarılır seven sevdiğinden öcün mü alır gayrı size kalsın gülüm gülşenim Burnumda tütse de yurdum vatanım varsın uzaklarda kanasın canım kırılsın umudum, ağlasın kalbim gayrı size kalsın gülüm gülşenim Ben bir Can Nuri’yim canımdan bezdim ne bir gönül kırdım ne çiçek ezdim alıp dertli başım diyarlar gezdim gayrı size kalsın gülüm gülşenim 40 Yusuf Geldik devr-i cihane meydâna düştük dertten kaçar iken derdi giryâna düştük söyle nedir bu derdin dermânı ey yusuf derman arar iken zeydi zindana düştük Hayat mı yalan ey yusuf, dünya mı sahte doğruluk mu bir hayal, insan mı kahpe yıllarca direndik de bir doğru ahte Bezm-i felek vurdu ahtı amana düştük Aldattılar aldatmadık birkez birini öpmedik namerdin kan irinli elini redettik bu dünyanın bütün kirini kadir bilmez bir devri zamana düştük Helalı harama katmadık ey yusuf menfaat için dostu satmadık ey yusuf münkürden yana taraf tutmadık ey yusuf iblisler içinde hisbi yalana düştük 41 Hayal adasında giz vurdu beni Şu gurbet ellerde kimsesiz garip Her öksüz bakışta göz vurdu beni Sen benim derdimi bilmezsin tabip Bahar ortasında güz vurdu beni Sel suyunda bir katrecik zerreyim Bazen gökyüzünde bazen yerdeyim Bilmem nerelerde hangi eldeyim Hayal adasında giz vurdu beni Deyme tabip deyme gönül yarama Dermansız derdime derman arama Saçları sırmadan geçilir amma Kaşlar karasında göz vurdu beni Bulut olup yağdım gül bahçesine Gül olup ağladım bülbül sesine Dolaştım yıllardır delicesine Sevda yollarında iz vurdu beni Çile kaynağından içtimde geldim İhanet çağından geçtimde geldim Aşkın sıcağından piştimde geldim Hasret yarasında köz vurdu beni Deyme tabip deyme bu gönül hasta Gülmedi kaderim kederde yasta Dökemem derdimi yarene dosta Dudak arasında söz vurdu beni Depreştirme beni dertlerim çoktur Sineme saplanan zehirden oktur Bin tabip çağırsan faydası yoktur Diken tarlasında öz vurdu beni 42 Gurbet Türküsü Gurbet oldu mekanımız Yurdum evim, yerim gitti Gitmek ister ah canımız Dizim tutmaz, ferim bitti Uzatırım yetmez elim Ağlayarak akar selim lal olmuş ağzım, dilim Ne dert, ne kederim bitti Hasretlik bağrımı dağlar Ne bilsin derdimi dağlar Kimi yitmiş, kimi gitmiş Göçen ağlar, geçen ağlar Ne düz ovam ne dağım var Ne yeşilim, ne bağım var Ne gidecek takat kaldı Ne el, ne de ayağım var Altmışa ulaştı yaşım Bitmedi gamım, telaşım Bir dost bulup silemedim Yanağımda kaldı yaşım Mansur’un darında kaldım Bülbülün zarında kaldım Terkeyledim evi, yurdu Zulmün diyarında kaldım Ateş düşmüş bir gül gibi Bağrı yanmış bülbül gibi Boyun eğmiş sümbül gibi Kader başım eğip gitti Dağların seliyim şimdi Baharın yeliyim şimdi Sanmayın deliyim şimdi Ayrılık canıma yetti kaçırdım elden fırsatı sürüp gitti ömür atı süremedim saltanatı sular boşa akıp gitti Yaram ki hasret yarası Silinmedi gam karası Kahpe felek haber salmış Şimdi ölmenin sırası 43 Dostluğa dost ol, uzanan elin Aşık Hüdai ye Nazire ‘’Gönül Çalamazsan Aşkın Sazını Ne Perdeye Dokun Ne Teli İncit Eğer Çekemezsen Gülün Nazını Ne Dikene Dokun Ne Gülü İncit’’ Sel olup akarsan ırmak incitme yağmurla yağarsan toprak incitme Rüzgarla esersen yaprak incitme Ne ağaç incinsin ne dal incinsin Ne ateşe dokun ne külü incit Ne Leyla’ya ah et ne çölü incit Ne bülbüle dokun ne gülü incit Ne bülbül incinsin ne gül incinsin Tutamazsan dalı yeli incitme Nehre akamazsan seli incitme Çalamazsan sazı teli incitme Ne çanak incinsin ne tel incinsin Edepli ol edebince takın Olma cahil meclisine yakın Nankör ile çıkma yola sakın Ne yolcu incinsin ne yol incinsin Sorma rengini, dinini, dilin Dostluğa dost ol, uzanan elin Arı gibi çiçek olsun her telin Ne kovan incinsin ne bal incinsin Terket gitsin nâm ile şanı Alnında dürüstce taşı nişânı Arada hatırla bu Nuri Can ı Ne bir gönül kır ne kul incinsin 44 Bir kırık daldayım sana sığındım Gökyüzü ağlarken düşen yaşlara yürek dayanmıyor eğik başlara feryadım çarparken kara taşlara bir deli dalgayım sana sığındım yaz tükendi ömür kışında kaldım felek yendi hayat dışında kaldım. öldüm ama hep kırk yaşında kaldım bir yarı yoldayım sana sığındım ne aydınlık bir gün, ne sabah gördüm yüreğimde deprem deprem ah gördüm baktığım her yerde hep günah gördüm bir garip haldayım sana sığındım güller bürünürken taşı, toprağı çekildi ömrümün akan ırmağı kurudu bahçemin yeşil yaprağı bir kara çalıyım ana sığındım bir dost bekledim teni baharından yüreği gül kokan aşk diyarından bir umut kalmadı artık yarından bir gizli duldayım sana sığındım bir bilsen ah ben neler, neler gördüm bir bilsen ne yağmur,ne seller gördüm ne rüzgarlar esti, ne yeller gördüm bir kırık daldayım sana sığındım Nuri CAN |