umut,
yokluğuna ses olmaktı.
yokluğun kalabalık
yokluğun kavgalı
çıplaklığına soyunduğum
sensizlikte,
üşüyorum...
baştan çıkardığın
bu ruhu kurtar,
yürek çekiminden
bir “gel” yanıtı olsun,
anlamanın..
kendimin kabuğu olayım
kuytularımda
ve içli şeyler
ürpertici tanığı olayım
çekirdeğimin ki
çatlayışın,
yükselişin,
açılıp dağılışın sonra
atlayışın
yüksekTen
solacak her şey
ve kırılacak..
(biliyorum)
ince bir hassasiyetle
gerecek,
örümcek, ağını
-önce bağrıma,
ağrıma sonra-
dönüp duruyorum,
kokunun alışkanlığında.
akışkanlığında gün,
her gün tekrarlıyor
ulaşılamayan sözlerimi ki
(alıştım buna)
ama, henüz bilmiyorum
aitsizlik yaşıyorum
bir yokluk biçimiyim belki,
biçimsiz bir düş
kısık bir ses belki
ve yankılanıyorum:
“dün neydi biriken
bugün dağılan, ne”
sınırındayım
hiç/liğimin
biri fırlatsın beni
mısra aralarına
hece hece döküleyim sana
parantez içi hayatların
iç/sel çıkmazlarında.
sen ama,
izleri umurundan
söküp atan
baktığım suyun
yüzündeki yüzümü
unutmaktan ol’an,
ey
sevgili!
mor bir lekesin,
tenimden silinemeyen belki,
belli belirsiz damlada,
ıslak tutunuş,
göğün
mavisinden
yüreğime düşen
ruh belki,
belki de,
“belki...”
demenin ürpertisinde
bir dudak mesafesinde
bir ısırış
kan toplamış
kırmızı bir uçuk
belki..
(...)