Konuşma biter bitmez, ayrıldı Kraliçe Asmak için ağaca, petekten kanaviçe Yaşlı adam masadan aldı çay bardağını Ve sessiz adımlarla, terk etti çardağını Ağacın tam altından geçerken durdu biraz: »Temmuzda dallarını kıracak bence kiraz.« Konuşmayı duyunca seslendi Kraliçe: -Nasiplenir inşallah, karga, karınca, serçe. »Kolay gelsin herkese, sevgili Kraliçe’m.« »Sizin de bir eviniz, sayılır artık bahçem.« Giderken dikkatini gülün dalları çekti Kuruların kesilip budanması gerekti Eve koştu. Hemen de döndü bağ makasıyla Sapından zor kavramış parmakların kasıyla Tam kökünden keserken kuru dalı kendisi Birkaç adım uzaktan, bakmaktaydı kedisi Eğilip göz gezdirdi, budamak için gülü Son anda gördü adam âşiyân-ı bülbülü Beş yumurta hemi de dikenler arasında Ve emniyetteydiler, dalların verasında Budamak üzereydi fakat kesmedi dalı Yuvaya bir mekandı gülün ince çatalı Bülbül kiraza konmuş öylece şakıyordu Şakırken de devamlı, adama bakıyordu Cemil hoca bıraktı dalı ve makasını Zira anladı yuvayla kuşun alakasını Uzaklaştı oradan, yaklaşsın diye bülbül Yumurtanın içinde saklıdır beş tane gül Kabuklar çatlayınca, nemli topraklar gibi Tüysüz kanatlar çıkar yeşil yapraklar gibi Yaşlı adam Simya’ya döndü: »Burada bekle.« »Gelene kadar biraz da meşgül ol üç bebekle.« -Gözüm üzerlerinde… Gidemezler bir yere -Analık gözü vermiş yüce Rabbim bu köre -Saklansalar bulurum, içgüdüm sayesinde. -Onlara bir şey olmaz O’nun himayesinde. »Peki,« dedi Cemil bey, »evim size emanet.« »Aman yumurtalara ve yuvaya dikkat et.« »Çarşıya gidiyorum, patates alacağım.« »Bir.. iki saat sonra, burada olacağım.«
Ω
Sokağa çıkar çıkmaz, sigara yaktı…İçti. Ve sağından solundan onlarca insan geçti Fakat kimi gördüyse, ona selam vermedi Bu da kim diye dönüp yüzünü çevirmedi Sevilmiyordu hoca bu küçük kasabada Samimiyet de yoktu aldığı merhabada İnsanlar kaçıyordu, yılandan kaçar gibi Buna rağmen mertlikti yegane prensibi Hiç takmıyordu selam, vermiş ya da vermemiş Karşısından geçerken görmüş ya da görmemiş Umurunda değildi alemin ne dediği Kendi alın teriydi, rızık diye yediği Onlar mı veriyordu, ekmeğini, aşını İsterse gelmesinler kaldırmaya naşını Sonra postahaneyi, geçip meydana çıktı Çarşının tezgahları hemen hemen açıktı Hale girdi, çuvallar diziliydi yan yana Duvarlar istiyordu, bakım ile badana İçerisi nemliydi; kokusu çok ağırdı Girince yaşlı adam, satıcıyı çağırdı: »Kimse yok mu aceba.« dedi birkaç defa. Davudî bir ses duydu: »Gelin arka tarafa!« Biraz kızdı yürürken, arkasına istifin »Niye ben gidiyorum ayağına herifin.« Kamil bey çuvalları yanyana diziyordu Saydıklarını hemen, kalemle çiziyordu Merhaba dedi ona Cemil bey kısık sesle Satıcı uğraşmayı bıraktı papatesle Tebessümle kaldırdı çuvallardan başını Sonra parmaklarıyla, düzeltti sağ kaşını: »Bana patates lazım bahçeye ekmek için.« »Lüttfen sağlamları ve küçüklerini seçin.« -İsterseniz siz seçin, asla mahsuru yoktur. -Zira malımın zerre kadar kusuru yoktur. Cemil bey »peki« dedi, »verin bana çuvalı.« Sonra fiyata baktı: »Neden böyle pahalı.« Çuvalı tam açarken, dedi ki birden adam: -Bu sene devletimiz yaptı zam üstüne zam. »Hiç gazete okumam; bu yüzden yok haberim.« »Dünyayı terk eyledim; dört dostla beraberim.« »Pahalanır elbette, adalet yoksa eğer.« »Her hırsızlığın ucu bize, fakire değer.« »Ne verebilir bana çalan politikacı.« »İyi çalsınlar diye cümle alem duacı.« -Millet rahatsız değil; çünkü ahlak kalmadı. -Hakkı hukuku seven, vicdan-ı pâk kalmadı. »Vicdan varsa birinde, olmalıdır hakperest.« »Garip mazluma değil zalime çekmeli rest.« »Haktır, tam adalettir, bereketin sebebi.« »Suça nasıl suç demez insanların edebi.« »Anlayamadım bunu ben, çok yordum da kafa.« »Görmedim hakkı eden hakkıyla müdaafa.« »Bu yüzden beyefendi, alakam yok milletle.« »Minnetim yok, yaşarım hatta fakr u zilletle.« »Riyakarlık diz boyu, yalakalar şah olmuş.« »Ahlaksızlık cihana, şimdi padişah olmuş.« »Söyle! Ülkede var mı bereket ile huzur.« »Evlat babadan, kızı anadan uzak durur.« »Selam sabahı kesmiş, iyilikten insanlar.« »Çıkar için susuyor bülbülvari vicdanlar.« »Samimiyet arama ondan dem vuranlarda.« »Adalet terazisi, bulunmaz Karun’larda.« »Bulunursa da tarkmak içindir çaldığını.« »Ve bir kılıfa sarar, komşudan aldığını.« »Herkesin tek derdidir, boğazıyla midesi.« »Bir de kumu, plajı, Marmaris’i, Side’si.« »Huzur ile bereket istiyoruz muhakkak.« »O halde bize düşen, adaletle yaşamak.« »Toplumda huzur olur, tarla bire on verir.« »Yüce Allah depreme, kuraklığa son verir.« »Fiyatlar düşer hemen, tezgahlar dolup taşar.« »Ucuzlar gündengüne et, yağlı peynir, kaşar.« »Gerçek adalet yoksa hayat pahalı olur.« »Her zenginin evinde ipekten halı olur.« »Fakir akşam oturur, sedirindeki çula.« »Soğan ile patates düşer gariban kula.« Çuval ağzına kadar doldu kısa sürede. Cemil bey etrafına baktı: »Kantar nerede?« -Kapının solundadır, lütfen çuvaldan tutun. -Bu dünya çok değişti hak hukuku unutun. Bayağı yoruldular, taşırlarken kantara Küçük çuvalı koyup çekildiler kenara
S /ÂYE 19 KASIM 2017 / ESKİŞEHİR Kelime: Vera: Arka Âşiyân: yuva
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
CEMİL BEY VE KEDİLERİ –36 şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
CEMİL BEY VE KEDİLERİ –36 şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.