Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. LA ROCHEFAUCAULD
Paylaş
Evlerine dönünce, Benekli, Maviş, Sarı Miyavla yankılandı odanın dört duvarı Simya şöyle bir baktı sıcacık yuvasına Hayli hasret kalmıştı buranın havasına Yavrular yastıkları, attı sedirden yere Yerden de usanmadan taşıdılar sedire Seyrederken Cemil bey atıverdi kahkaha Ve bu mutluluk için, şükreyledi Allah’a Hemen mutfağa girdi, karnı zil çalıyordu Simya’ysa boş masada Maviş’i yalıyordu Dolaptan bir litre süt, biraz da ciğer aldı Hepsi nasıl olduysa, bu defa sessiz kaldı Ama kabı koyunca hücum ettiler süte Doydukları için de dokunmadılar ete Sırtlarını dönerek camdan vuran güneşe Mutfaktaki divanda, kıvrıldılar peşpeşe Yaşlı adam sessizce, yürüyordu mutfakta Çünkü en çok sevdiği üç bebek uyumakta Onların sayesinde şenlendi boş hanesi Artık sıkılmak için, kalmadı bahanesi Keyfi yerine geldi matemli akşamların Kökünü kazıdılar hüzünlerin, gamların Cemil bey hazırladı, ekmek arası peynir Dedi ki: »Bu saatte ancak işte bu yenir.« Karnını doyurunca duş aldı acelece İyice sesizliğe, gömüldü dilsiz gece Yatağına uzandı ve yorganla büründü Dışarıdan sadece burnu, başı göründü Derken önce yavrular, geldi sonra Simya Fena korkup kaçtılar gıcırdayınca somya Eşikte beklediler ama birkaç dakika Yaklaştılar yatağa etrafa baka baka Zıpladılar üstüne ve yattılar kenara Yaşlı adam uyanır gibi oldu bir ara Sarı, uzanıverdi tam burnunun ucuna İçten seven katlanır cefanın sonucuna Sabah olunca öttü Cemil beyin horozu Yavaş kalktı uyanır, diye üç şirin kuzu Ellerini, yüzünü, yıkadı lavaboda Kediler uyuduğu için sessizdi oda Dışarı çıkıp da tam yürümüşken mutfağa Yavrular koşup geldi, dolandı her ayağa Cemil bey yavaş yavaş açtı buzdolabını Seviçten zıpladılar, görünce süt kabını Ocağa koydu sütü, biraz ısınsın diye Asla kıyamıyordu üç sevimli kediye Belki de zarar verirdi dişlerine soğuk Üşürse çıkabilir, sesleri boğuk boğuk Sütü ısıttı, sonra tam önlerine koydu Onlar içerken adam iki patetes soydu Dilimler kızarırken, kapaklı bir tavada Kabukları topladı, rengi yeşil kovada Mutfağın perdesini kaldırıp göğe baktı Mis gibi hava vardı; sonra önlüğü taktı Hemen bulaşıkları, yıkayıp duruladı Ardından tabakları bir bezle kuruladı Kızardı patatesler, demlendi sabah çayı Güzel bir kalvaltıydı günün et tatlı payı Dolabından zeytini, sonra peyniri aldı Yerken biraz maziye, biraz âtiye daldı Simya onu seyretti üç dakikadan fazla Bir de uğraşıyordı, üç şirin yaramazla
Ω
Mav deyince kendine geldi Cemil bey birden Sonra da sağ dizine aldı Simya’yı yerden: »Bir bakalım bandaja…Şimdilik yok bir kayma.« »Yavruların oynasın; sakın onlara uyma.« »Açılmasın bandajın, yoksa mikrop kaparsın.« »Yine hastalanırsan, maazallah, ne yaparsın.« Yaşlı adam bakarken, gözün sargı bezine Simya bir defa döndü; sonra yattı dizine: -Dikkat ediyorum, mümkün olduğu kadar. -Güzel sahibim benim size teşekkürüm var. -Tedavi ettirdiniz, görmeyen şu gözümü Cemil bey: »Unutma sen değiştirdin özümü« »Allah çok güzelmiş de farkında değilmişim.« »Senelerce namazda boşuna eğilmişim.« »Heyecan duyamadım, kalbim ölü gibiydi.« »Manevî yağmur yoktu, Gobi çölü gibiydi« »Dostuna gider misin diye sorsan Cemil’e.« »İnan giderim sarıp, gözyaşımı mendile« »Bu güzel yavruların, O’nun bir armağanı.« »Hediye gibi görmek gerekir her doğanı.« »Teşekküre gerek yok, sen yeter ki iyileş.« »Görmeni bekliyoruz ben ve üç şirin kardeş« Simya ayağa kalktı:»Şunlara bir bakayım.« -İzninizle biraz da bahçenize çıkayım. Simya yere zıpladı, sonra döndü geriye: -Efendimiz hiç bakmaz elbiseye, deriye. Cemil bey gülümsedi: »Sadece özümüze.« »Hatta iltifat etmez, eylemsiz sözümüze.« »Bir bardak çay alayım, ocak hâla yanıyor.« »Ondan biraz içersem, bedenim uyanıyor.« Cemil bey açık çayı, doldurdu bardağına Sonra gittiler hemen bahçenin çardağına Örümcek ağı gibi sarmış bağ çubukları Yere dökülmüş içi boş ceviz kabukları Görünüyordu güneş dalların arasından Cemil bey oturunca yaktı sigarasından Masanın üzerine koydu çay bardağını İzmariti emerken, büzdü her dudağını Tam içine çekerken acayip bir ses duydu Yarım çay bardağını tahta masaya koydu Ve dışarı fırladı…Etrafına bakındı O sesin geldiği yer ona hayli yakındı Kiraz ağacı vardı, kenarında bahçenin Uçtuğunu fark etti birden yedi serçenin Altına kadar geldi, tomurcuklu kirazın Tam ortasında buldu kendini vız, vız, vızın Kafasını kaldırdı, bir de ne görsün gözü Gördüğü karşısında yoktu diyecek sözü
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
CEMİL BEY VE KEDİLERİ – 34 şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
CEMİL BEY VE KEDİLERİ – 34 şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.