ZEMİNBen bilmezim bilmez, bu yol gidilmez, Diken çakıl dert yüklü, sefildir adım, Kırık tahta oda, mide aş görmez, Örümcek ağında, tatsız yaşamım. Üç beş kırık derik, camsız pencere, Ayazdır günlerim, yarı aç ömür, Kurudur ekmeğim, dolmaz tencere, Yarından umutsuz, yokluk iz sürür. Tıkırtı yabancı derdin yoldaşı, Varlığa sarar mı? Hiçlik el ele, Oyuklu soğuklu duvarda taşı, Nasır tutmuş hayat, hep mücadele. Sabahın loşu kör, limitsiz dertler, Yatağın ucunda ölüm soluğu, Arafa ağırca tel tel emekler, Bir davet icazet, olmuş yolluğu. Yalnızlık yalnızlık ! Koro halinde, Fısıldar kulağa, acziyet bu mu? Koskoca bir dünya, tek, zeminde, Ah böyle yaşamak, kader olur mu? Nere gitsem kara, sararmış beniz, Yüz solgun baht kara, her demde yara, Nasıl bir hayatttır, nasıl bir galiz? Düşmüşüm dertlere, düşmüşüm dara. Siyah ne ağırdır, çekilmez kılar, En iyi ihtimal, gri, oldu olan, Puslu ve titrektir, gözümde yaşlar, Gençliğimdir heba, sönen kaybolan. Batıya dik yönüm gün batımında, Yaşam da öyle mi? Kızılda Güneş, Afakanlar basar akşam üstünde, Geceye meftundur, bariz çilekeş. Yavaş çöken gece, sessizlik sesi, İnlemeler name, notadır ve es, Bilmez kimse bilmez, bu aç nefesi, Sarıp sarmalamış, gök kubbe kafes. İrfan Yıldırım Çevik |
İnlemeler name, notadır ve es,
Bilmez kimse bilmez, bu aç nefesi,
Sarıp sarmalamış, gök kubbe kafes.
Gönül kaleminize sağlık hocam şiirli akşamlar