OLSA-IIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 50’lerde Estel’de dedemlerin taş yapı konağında gördüm kendimi. Dedemgil üstte otururlardı.Yusuf amcamlar da üstteki odaların birinde. Babam işsizdi, Suriye’ye kaçağa giderlerdi bazen. Sonra hat bakıcısı olarak Posta’ya girdi. Dedem uzun süre postacılık yapmıştı Seferberlikten sonra. Biz merdiven altındaki odada otururduk. Abdulkadir amcamlar eyvan gözü bir odaya yerleşmişlerdi.
Ninem Hanımağaydı. İnek besler, koca evi çekip çevirirdi.Her sabah ineği sağdıktan sonra biz çocuklardan birinin önüne katardı, sürüye yetiştirirdik koştura koştura. Çünkü bu ara çalı çırpıyla ocağı yakar, sütü kaynatır,biz çocuklar da tencerenin dibini sıyırmak için mutfak kapısının önünde bekleşirdik. Sonra dünün yoğurdunu tulum yayığa doldurur, üç ayaka asar ve sabırla, çalkalardı. Tereyağı ile ayran ayrışınca gelinlere birer bakraç ayran, üstünde birer topak tereyağı ile gönderir, kahvaltılıklarımızı ayarlardı.
taş konağın avlusunda
kırmızı patikli bir bebeği yürütüyorum düşe kalka ilk engel su arığı sarnıca uzanıyor dam altından sonra devleşen merdivenler üst merdiven altında mutfakta süt pişer dibi tutar gördüğümüz en büyük ikram tencere dibi bulutlanır gözlerim deşilir gibi bir eski yara süt ...yoğurt .....tereyağı şafakleyin sürüye katılmadan sağılır inek süt kaynar dünün yoğurdu tulum yayıkta ayrışır yağla ayran sabahın ilk ışıklarıyla evlere bakraç bakraç dağılır bize gelen ayran üstü küçük bir topak bana düşmez ya ağabeyim kapar ya da annem küçüğümün ekmeğine sürer yutkunurum çivilenir bakışlarım boşluğa yeteri kadar yok ki gözü kör olsun yokluğun olsa... |