DEDEMDEDEM Çok özledim çocukluğumda düştüğüm yerleri, Dedemi, babaannemi çok özledim. Öperken sakalları yüzüme batardı dedemin, Şikâyet ederdim: ‘Dede kessene şu sakalarını!’ derdim. Gülümserdi. Bir daha öperdi, bir daha batardı sakalları. Ben yine şikâyet ederdim. Şu an keşke dedem yaşasaydı da, Öperken batsaydı sakalları. Şikâyet etmeden ben öpseydim; Sonra bir daha… Bir daha… Koşardım durmadan taşlı yollarda, Düşerdim. Dizlerimin yarası geçmezdi. Dedem kaldırırdı beni düştüğüm yerden. Yarama üflerdi. Bir de bakardım ki geçmiş yaram, Ne güzeldi. Hiç unutmam kan kırmızı bir buluz beğenmiştim yakaları fırfırlı, Annem almamıştı her istediğimi yapıp, şımartmamak için. Her şeyin farkındaydım o zaman da, Annem farkında olmasa da… Neyse… Dedem aldı bana o kan kırmızı yakaları fırfırlı buluzü. Ama ben şımarmadım. Dedem beni bu dünyada, Kendinden yoksun bırakıp gittiğinden beri, O’ndan bana kalan her şeyi saklarım. O kırmızı buluzüde. Hatta arada giyerim o günlere dönme hayaliyle. ‘Ne kadar büyümüşüm dede bak!’ derim içimden. Sonra ağlarım, Çocukluğumun taşlı yollarında düştüğüm gibi. ‘Dede duy beni! O zaman sen kaldırıyordun düştüğüm yerden beni. Peki ya şimdi? Kim kaldıracak düştüğüm yerden beni? Kim üfleyecek yarama? Dedem! Seni çok özledim! Her akşam hava durumuna bakardın hani, Ben sinir olurdum. Sonra inadına başka kanalda da bakardın, Ben yine sinir olurdum. Sonra dayanamaz istediğim yeri açardın. Yanına çağırıp, öperdin yanaklarımdan. Yine batardı sakalların. Ben yine şikâyet ederim pes etmeden. Sen yine gülümserdin. Dedem! En çok gülümsemeni özledim. Bir de, yanaklarıma sakallarının batmasını. Ama en çok gülümsemeni… Bu yüzden tanıdık her çehrede senin gülümsemeni arıyorum. Bir tane buldum bile. Sana kim olduğunu içimden söylüyorum dedem. Senin gülüşünün sıcaklığını veriyor o gülüş de bana. İkimizin sırrı olsun bu, olur mu? Ellerimden tutardın ya, Camiye giderdik beraber. Sen namaz kılarken, ben yanında dolanırdım. Sonra sıkılıp, bütün tespihleri toplardım. Birden ona kadar saymayı biliyordum; Sayıp sayıp, oynardım. Sonra ellerini açıp, dua ederdin Allah’a, İçimden ‘Acaba ne dua ediyor?’ derdim anlamadan. Şimdi biliyorum dedem. Çünkü, Senin o zaman ettiğin duaları, Ben şimdi ediyorum. Ağladığın gibi ağlıyorum. Güldüğün gibi gülmeye çalışıyorum. Seni çok özlüyorum dedem… Çok özlüyorum!’ Bir akşam, Ben ders çalışırken telefon çalmıştı. Annem açtı. Şaşkın, donuk bir ifadeyle babamı çağırdı. Babam konuşuyor, Konuşuyor ama, Yüreği ağlıyor, görüyordum. ‘Dedem hastaymış, yataklara düşmüş.’ Duyduğumda kaskatı kesilmiştim. Gözlerimden bir damla bile yaş akmamıştı. ‘Neden ağlamıyorsun aptal!’ deyip kızmıştım kendime. Yüreğim ağlarmış gözlerimin yerine meğerse… Üstümüzü bile değişmeden, Pijamalarla gitmiştik o gece memlekete. Vardığımızda; Dedem benim dedem miydi? Nerdeydi gülüşü? Yatıyordu üzgün üzgün. O gece sabaha kadar dua etmiştim, Azrail dedemin canını almasın diye. Sabah olduğunda kardeşimi tanımamıştı dedem. Zehra’yı… Biricik torununu. Hepimizin gözlerine sanki vedalaşıyormuş gibi bakmıştı. Büşra ürkmüştü hafif. İnsan dedesinden ürker miydi? Ölüm demeye dilim varmamıştı o zaman. Ölümden miydi ürkekliğinin sebebi? Bir an dedemin gözleri gözlerime değdi. Dolu dolu bakıyorduk birbirimize. Sonra zor bela ‘Beni kaldırın.’ Dedi babam ve amcamlara. Babaannemin yatağına yatmak istedi. Yattı ve çekti eşinin kokusunu son kez içine. Sonra kendi yatağına götürüyorlarken dedemi, Aniden boynu düştü babamın omzuna, Gözlerimin önünde. Azrail’in yanımda olduğunu hissedercesine, ‘Beni O’nsuz bırakma, beni de al!’ dedim. Almadı… Dedemin ruhu firar etmişti bedeninden. Babamı ilk kez ağlıyorken görüyordum. Nabzına bakıyordu dedemin. ‘Atıyor, atıyor!’ diyordu. Doktor çağırdılar. Gelene kadar atan nabız çoktan durmuştu. Yıkılmıştık. Yıkılmıştım. Son kez elini öptüm dedemin. Dedemin eli, hala ‘DEDEM’ kokuyordu. O benim dedemdi. Dedem… Niye beni bırakıp gitmişti? Sakalını kestiler, izledim gizliden. İçim nasıl acıdı. Artık batmayacaktı yanaklarıma sakalları. Öpen bir dedem olmayacaktı ki! Korkarım diye çıkartmaya çalıştılar beni odadan. Ben, Dedemden mi korkacaktım? İnsan dedesinden korkmazdı ki! Ölümden mi korkacaktım? Alsaydı o zaman Azrail canımı! Al dedim. Almadı… ‘Gözlerim dayanamadı dede vefatını görmeye. Her gece ağlıyorlar. Camiye gittiğimizde size namaz kıldıran imam vardı ya hani, O biçti kefenini. İlk defa ölmek istedim dede, Ölmek istedim. Ben giyecektim o kefeni, Beni gömeceklerdi. Olmadı dede, olmadı. Son kez gülümsemeden gidişin olmadı. Öpmeden gittin beni. Batmadı sakalların. Olmadı dede! Torunun şimdi biçare… Hani tahsilimi tamamladığımı görecektin? Evlenecektim, Torununun çocuğunu alacaktın kucağına. Adını sen fısıldayacaktın kulaklarına… Ne oldu dede? Nerdesin şimdi? Cennet’tesin biliyorum. Orda ben diye başka çocukları öpüyorsundur belki. Batıyordur sakalların. Onlar da benim gibi şikâyet ediyorlar mı dede? Ama sen benim dedemsin! Öpme onları! Öpme dede, Kıskanırım! Yanına gelmek için, Elimden gelen her şeyi yapacağım. Söz veriyorum sana dedem, SÖZ… H.Kübra YILDIRIM |