MERHABA ŞEHRİ İSTANBULMerhaba, Ey şehri İstanbul, Firari günlerimin sığınağı, Ucuz otel odaları, Yoksulluk kokan işçi hanları, Köprü altının kovukları, Parkların bankları çimenler, Yine konuğum sana… Merhaba, El arabasında pilav, Mis gibi kokan simit, Ekmek arası köfte balık, Toz biber serpilmiş kara zeytin, Ucuz salamura peynir, Çoğu zaman yavan ekmek, Lüks yemeğim sade omlet… Merhaba, İş aradığım mekânlar, Eli boş döndüğüm dükkânlar, İpe umut serdiğim sokaklar, Boynu bükük dolaştığım caddeler, Kaldırımlarda kitap tezgâhım, Cağaloğlu’nda paketleme işim, Kâhta özlemi ile yandığım günler… Merhaba, Slogan yazdığım fırça, Taşıdığım isyan dolu pankartlar, Site öğrenci yurdu polis baskınları, Sirkeci’nin loş nezarethanesi, Gülhane parkı karşısındaki morg, Morgdan aldığımız Bitlisli sendikacı Hakkı, Topkapı otogarına kadar yürüyüş… Merhaba, Üsküdar Selamsız semti, Tek göz odam bıraktığım eşyalar, Kanarya’daki müstakil ev, İşsiz sefaleti yaşayan Kâhtalı gençler, Camlıca Tepesinde kurulan hayaller, Umutlarımın patozu şehri İstanbul, Sana geliyorum ikindi vakti… |
Ciğerlerimiz İstanbul havası aldı şiirinizi okurken Mahmut üstadım, güzeldi şiir daha uzun olsaydı keyifle okurdum.Nasıl bitti şiir hiç anlamadım bile.Emeğinize sağlık diyorum ve tebriklerimi bırakıyorum.
Galata köprüsünde balık ekmek ne güzel giderdi şimdi diye de düşünmeden edemedim.
Selam ve saygılarımla