YÜREĞİMDE YÜZ YALAZ
1.bap
yerin demir göğün bakır olduğu bir bakışın ötekinde solduğu zamanlardayız susmaya ramak kaldı konuşmaya üç zambak 2.bap sesime gül yükledim öylece çıktım yola merhametler dilendim gökküreyi karış karış gezmenin yerküreyi kırış-buruş etmenin ilmine tâlip oldum, ünlendim hamdolsun yıldızları mükemmel yaratana 3.bap kantar kantar altına lânetler olsun gümüşe ve bilcümle mücevherata beyaz bayrak çekmeye gelmedi insan insan ki sakınandır kem gözden, kem kelâmdan çırılçıplak kalandır hayvanatla nebâtat ortasında saplayandır çığlığını kalbine 4.bap elif lâm mim işte kalbim, işte zihnim, ellerim işte gayb’a inanmamın kanıtı: -rızkımı dağıtmışım çerden-çöpten kurmuşum ben mülkümü inkârdan arınmışım bilmişim ıslah nedir bozguncuya yalakaya el aman dememişim ve bulutla gölgelenen alnıma bıldırcın indirmişim kudret helvası yerken öğrenmişim aczimi hep ömrüme, ömrüme hep yazık etmişim 5.bap uzamsız bırakıldım arzolundum ateşe ateşten üç kelime biçildi kostümüme 6.bap ruhumda herkesin ayak izi var tutmuyorum kaydını katil adaylarının ey yâr, yalvar-yakarım bugün sır’ı dökük aynalara upuzundur gönlümün kederden seğirmesi yumma kalbinin kirpiklerini sen bir köz’ün geçmişinde boylanan suçluluğumun gizli tâlihi 7.bap say ki: hiçbir vakit tasarlamadın düşlemimi silkeleyen kösnül rüzgârı fakat elbet kavrayacak koynumdaki sır ıhlamur çiçeklerinin ağlayışını köklerim kıvranırken antik kentlerde 8.bap öğütülmüş deyişlerden iyi süzülmüş unutulmuş sevişlerden çekilmiş bıçak kadar derin, kadar çıplak, kadar gerginsin yumulu gözlerinin güz’lenmiş çevriminde hayâl ağaçlarından bir serinliksin 9.bap bir cinnete zorla beni sevimli bir cinâyetin keşif kolunu oluşturmaya yetkin bir adam olarak kalmalıyım yarınların ufkuna mümkünse köpürtüver kanırtılmış düşlerimi 10.bap "buraya bak burada, bu kara mermerin altında"(x) ihtilâllerle şekillenmiş sarsaklığım duruyor çocukluğumla çılgınlığım arasında (x): Ece Ayhan 11.bap çarpıtılmış ağıtlarla çıktım ehramınızdan ey rasyonel fâhişeler ey bilimsel pezevenkler anladım, ölmek kadar korkuyorsunuz kumruların şehvetinden 12.bap güz ki: benim benzerimdir sarartılmış bir doğru’dan çevrilirken siz 13.bap siz, naftalin kokusuna batmış perdeler kaç dünya yağmalandı pencerenizde ömrünüzden kaç güz doğdu, anlamadı hiç kimse 14.bap bunca karmaşanın ortasına neden geldin ki hormonlu duygularla, steril aşklarla tâcirleri, esnafları da takarak ardına -üstelik delirmiştim, kötü sevindiriktim- sövgüler savurarak burukluklara 15.bap kalbinden öptüğüm denli gül’e vurdum ben seni hadi, çek çıkar şu sancıyı kalbimin körfezinden 16.bap oluk oluk akıtılan gözyaşlarıdır acıyla ayrılığın uyruğuna yazılan bu firâri bakışma tam orda duruyor hasret sevinçle semender arasında 17.bap ipek’le ten gözleri gökkuşağına benzeyen özlem uzadıkça uzar senden salınan seslerle bundandır ayrılıkların kor’a kesmesi sapsarı yorgunluğu bundandır işte pişmanlıkların 18.bap bir akşam alacasında bildim efkârlanmayı saçlarımı firavunlar çekiştirmişti hüzünlenmeyi esas o vakit sevmiştim dürüst bir orospu kadar diklenmeyi de sızısı parmak uçlarımı kavlayan şarkılarda 19.bap durup-dururken kibirlendim çayırlıklarda doğaçtan yaşamaya bismillâh dedim kahrı rüzgâra sormaya, avazlanmaya niyetlendim de bir imsak vakti kesintisiz kan sıçradı dünyaya 20.bap doğu’ya tuttuğun gül seni utandırmaz -mağrurluğun yeter sana ebruya tutkunluğun- hangi arastada dursan orada kutsar kimliğini gizemli güz almaşığında bir aşkla kıvrandırır 21.bap gırtlağımda harflerin uğultusu yırtılıyor kedilere ve uskumrulara büyüyor gurbet dağınıklığım benim, anlasana, dünya kanıyor! 22.bap yürüsene, seni dağlar alkışlasın vakit kutlu diye sundum ben seni "otuz kuş"lar şahına gülümse ki kargışlarsa mor yağmurlar kargışlasın seni 23.bap saçlarım benim: suçlarımın korkaklığımın simgesi her teliniz uyluğuma saplanan birer kılıç oluyor birer îtiraf oluyor tiksindiğim şehirlerde mazgallarda biriken çürümüşlük oluyor hassas noktalarımı kirleten, kirleten ve delirten 24.bap adâbımuaşeret kurallarından âzat edildim sâbittir tecrübeyle sevdanın çardağında çürüdüğüm bu yüzden ölüm, siyah atlı bir prens gibi geçiyor üstümden 25.bap bulaşıcı kötülüğün yalnızlığı yağmurluk gibi kullanmanın eğreti bir ceket kadar sıkıntılı durmanın kokarcaların yaydığı kokudan kaçmanın toyluklara, çırılçıplaklığa davranmaların o kesif ve feveran karmaşasında ne zaman cûret etsem sevdalanmaya kalbim benim âyarsızlığı boyunca uyarsız kalbim görgüsüz yangın yeri her seferinde 26.bap sönümlendirildikçe kabarır dilimin yalazı çarpıntısı çoğaldıkça bulaşır keder aklımın oylumsuz ormanına bu şehrin çeşnisini hıncımla kucaklayıp geçen benim, göçen benim ve kalbine katiyen mukayyet olamayan ucu-bucağı bombalanmış bir sıkılganlıkla uçan benim virâneliklerdeki bakımsız köpekler üstünden 27.bap inkâr ettiğim de oldu gürleyen suyu göğsünden, göğsünün sabık sesinden renklerini kınayan bir keklik gibi inkâr ettiğim de oldu ve sevdim bir yalvaç aranırken fâtihâ suresini 28.bap gözlerim çok acıyor, ovsun biri zirâ tenhâlığı savunuyorum fırtınayı anlamaya leoparlara, kangurulara sığınmaya çalışıyorum suçluyum dünyaya kötücül bakmaktan dünyaya beş vakit sövmekten kumralım! bu insan sûretinde hilkat garibesini dünyaperestler, lütfen savunsun biri 29.bap körkütük âşığıyım yalnızlığının senin o süklüm-püklüm yalnızlığının 30.bap yoksul bir köpek ayaklanıyor paslı sokağında dilimin apansız yolunuyor yüreğimin en gösterişsiz yaprağı memnun değilim diye gövdemi taşıyıp durmaktan kalbim mevsimsizliğe mesken tutuldu yanıtsız yaşamaya mecbur bırakılmış aşklardan 31.bap sesimin ötesini gör yolumun külümün ah dalımın dalımın ezilmekten kokmaya vakti yok ki gülümün yetisini gör! 32.bap söz: sancısıyla kaimdir çiçek: solmasıyla yatağını şaşırmasıyla kaimdir ırmak aşk: kavgasıyla 33.bap ağzının en delisinden su kanalıyım 34.bap alazıma yakın dur göğsümdeki kısrağı öyle sağlam kışkırt ki şu soru parıldasın herkesin aklında: -nereye böyle yaz yeli? 35.bap hadi gel çadırını çığlığını topla soğumadan aramızdaki şu tarçın sessizliği ölümün kalbimize kalın kalın yazılan sisli sözler olduğunu açıkla! 36.bap nasıl ısınırsam, nasıl soğursam aklımı her gün azar azar yitirişimi öyle sevdim akasyalardan kutsal tenini 37.bap. herkesin gücüne gidiyor bu bendeki tenhâlık her fesatlık beni sıkıştırıyor: acar değilim diye sıradağlara bakınmamı küçümsüyorlar içimin aklığına akbabaları sokuyorlar soksunlar bakalım ben nasılsa bir klasik şiirin koynunda uyuyakalırım sabahları ve sevdaları 38.bap silbaştan yaşa yaşadığını aşk’ı, yalan-dolanı, yılan-çıyanı en hasını mâvinin, depressif siyahı kurşunlara değip geçen kuş kanadını sessizce yaşlanan mürekkebi ve kanı yaşa yaşayabilirsen morbahar’da donakalan acıyı 39.bap her şeyin bir zamanı var: ıssızda ıslakta şiir yazmanın umutlanmayı sıklıkla nadasa bırakmanın sözgelişi: geberirce göğe bakmanın usuldan uzundan güz’e akmanın bir zamanı var zamanı yok: nilgün marmara’ya(x) abayı yakmanın (x): Nilgün Marmara: 1987’de 29 yaşında intihar eden şair. Hayatı, şiirlerinden daha dokunaklı. 40.bap hangi rüyâdan dökülsem puslu çocukluğuma babamdan armağan acıların şahı şahlanır 41.bap basbayağı taklit ettim nevrotik atları otlaklarda tanrının yansımasına çalıştım büyük sularla boğuşarak atıldım hayata gerektiğinde, akrep gibi kopararak kuyruğumu kıvılcımlanan kanımı ıssızda dinlendirdim anlayın işte, anlayacak gücünüz kaldıysa 42.bap tango ve caz ilki beni dionisos’a götürür ikincisi hermes’e ilki aklımda nasıl bir uçurum kurarsa erotik imgelerden ikincisi yüreğimi sürükler evrensel yoksulluğun o kül sesinden 43.bap zaman: 1960’ların sonları bir yanım bataklık kuşları, öbür yanım sazlıklar geçerdim arpa biçen annemin karşısına en grisinden bir bulutu tevekkülle indirirdim boncuk boncuk terleyen alnının çatısına ve sırtının loşluğuna erzincanlı bir türkü ağlar ağlar ağlardım hem annemi, hem çocukluğumu yangın-yalaz yanardım 44.bap karatoprağın sırrında çoğaltmalıyım gözlerimi babamın yanına gömün beni bulamadım anahtar-imge’sini dünyanın yanına gömün beni babamın görüşmek istemiyorum hiç, öksüzlük tanrısı’yla gömün beni babamın yanına kış güneşi’ne tutkunluğun yetmez mi ömrüm beni babamın yanına gömün beni babamın yanına gömmeden önce bir alageyiğin çatlatılmış boynuzlarında döndürün 45.bap insan, yarasını sevebilmeli yağmurda çok acıyan güneşte kurumayan yolların yolculukların azdırdığı yarasını kucaklayıp da sevmeli insan umarsızlığının üstüne sakarlığını 46.bap beni ilkin gözlerine inandır sonra sonra: havaya suya toprağa ateşe gözlerinin tefekkürüne inandır beni inanmasam da olur artık allah’a 47.bap ben anahis çobanım truva’da venüs’ten kökenlenir varlığım ve hiçliğim -venüs ki, hayat iksirim benim- öyleyken gene de hasretliyim ben ona ondandır kavalımın yanık yanık çalması yanık yanık çalması tüm kavalların benden sonra da 48.bap iki tutam menekşe getirin buraya mor’un bütün tonlarından iki tutam menekşe ben o menekşeleri birbiriyle seviştirip ilkini kalbine kanuni sultan’ın ötekini hürrem sultan’ın alnına hüzünler yakıştırıp dayayacağım kanuni sultan’ın kalbinin hürrem sultan’ın alnının dağılmasıdır aşk’tan dağılmasıdır dünya -birazcık da bu!- anlayacağım 49.bap necef’li çocukların elleri yok dilleri yok tikrit’li kadınların bağdatlı babaların gözleri yok kanadı yok ummukasr’lı kuşların ey karteller tröstler böyle midir ki yâni aşk’ın ve direncin gereği yok? yoksulluğun açlığın zulmün dünyası yemin billâh olsun ki yedi ceddime -işte yerler işte gökler şâhidim- senin allahın yok! 50.bap arz’dan arş’a tez elden varsın sevincim ayaklansın kozmoloji dilimde dünya köpükleniyor kılı kılçığı ayıklanıyor aşk sözlerinin kiri balçığı 51.bap -ben güz bilgisi öğretmeniyim demiştim bir şiirimde bircik bircik döktürmüştüm sebeplerimi şimdiyse sebebim yok güzlendim gene 52.bap taş’ı sev, orman’ı öv, keçiyollarından geç geç ki seni yangın yerleriyle türdeş saysınlar 53.bap kirden-pasaktan görünmeyen dünyanın zorâki ilişmişim bir kıyısına tek tırnağımla işim-gücüm: pamuk ipliğinden hayaller örmek hırkasız kamburuma 54.bap yaşasam ne çıkar yaşamasam ne boynumun eğriliğinden kaçan kaçana tecrit etmişler her yerden yüzümün fenerini uzağımda toz bulutu, uykusuz vedâ yakınımı boydan boya buz tutmuş holiganlar kangren etmiş siyâsetimi bir vebâ salgınıdır sözümün ırmağında 55.bap başımdan git sömürdün ölçüsüz sevmelerimi ben, tanrı da günah işler, dedikçe silâh çektin sesimin sâfiyetine git, gülüşü darülbelâ karşılıksız sevişen kumrularla helâlleş gidebildiğin ölçüde güzelleşirsin çarpıntısını bana bırakarak küpeçiçeklerinin 56.bap sinikliğimi üleştirmek istiyorum davetkâr kuşların kanatlarına çöl uyusun ve uyurken yıkılsın emir kipinden davranışlar çelik çiviler çakılmış: ölümseyen yüzümün en agressif kemiğine serbest bırakmışlar azrail’in sütdişlerini ben beğenerek alırım da dağlardan haklı korkaklığımı beşeriyetten soyutlanmış o doğduğum kasabanın şöhretinden şüphe edilmez mürşidine bağışlarım yeter ki, beni mutsuzlar familyasından sürgüne gönderip beni, seni sevmeye azmettirsinler 57.bap şaşalarım ararken kokusunu yağmurun suçum çok bunda yüreğimin eriyiğinde tepeleme eroin suçum çok bunda Irak’lı çocuklara denklerim gözlerimi suçum çok bunda Ölümce’den aşk faslını tercüme edemem ya suçum çok bunda besmelesiz sahnelenir senaryosu ömrümün suçum yok bunda 58.bap süslenip-püslenip bir zambaktan geçelim seninle bir zambağın yoksulluğa bezenmiş sesinden alkışlamadan seyretsin bizi tuhaflıkların ikindisi imlâsı bozgunda bulutlardan geçelim seninle uçurum renkli kumaşlardan giysiler dikelim nutku tutulmadan seyretsin bizi, kimsesizliğin terzisi uzaklığıma derinden gömülü yakınlığım benim dünya bir yana, sen bir yana, hadi bir zambağa geçelim 59.bap cumartesi anneleri: annemin güzkardeşleri güz güneşi’ne benden de selâm söyleyin sesimden bir destek beklerse şâyet beklerse beklerse beklerse alsın istediği gibi kullansın sesimi sesinize yükledim, götürün hepsini zulanıza sessizce bırakıverdim unutmayın babamdan kalan doksandokuzluk tesbihi 60.bap yurdum benim: dört yönünden yaralı kanatları kopartılmış kartala benzer boynuzlarından çökertilmiş boğaya kötü yazılmış şiire, çöplüğe benzer batista kadar haksız, che guevera kadar haklı yurdum benim neresine benzer karlı yağışlardaki kararlı sözlerin 61.bap polen tozunda hikmet bulan sevgilim benim karamsarken üst üste dilekler tutacağı keşke bir yıldızı olsa herkesin 62.bap hurûfattır ölüm, görebilene ey zamâne mahlûkatı haramzâdeler kelâm bahçesine destursuz girenler elem bahsinde ilânihâye kekeleyenler çağdaş ilâhlarınıza tapınadurun gönül gözü mühürlüler vicdanından hükümlüler -ölüm enteresan bir entrikadır, zehâbına seğirtenler- harflerinizi sivriltin, doğu’ya yöneltin ölüm bir hafriyattır 63.bap seni sevdiğimi söyleniyorum mütemâdiyen penceremi zorlayan uykusuzluğa dağlar, kar sularını kıpraştırıyor eşitliksiz soluğuyla tanrının kâinatın yalnızlığı yalnızlığıma tosluyor seven kalbim, kimliğimin kabuk tutmaz yarasına gri’nin tonlarını düşünüyorum diğer renklerin alınganlık ettiğini hissederek bir meteor patlıyor alnımın ortasında suskunluğumun estetiği perçinlenirken seni sevdiğimi söylenmekten vazgeçiyorum 64.bap ağacımın gölgesinden geçiriyorum ıssızlığımı beni kuzgunların korkusuna kıstıran dilden ünlem işâretlerine dönüşüyorum soranım yok: kültürsüzlüğün kabardığı semtlerde kanımda demiroksitten tecâvüzler tepiniyor sanal aşklara paketlenmiş metalik söyleşiler bir rîcat öncesinin telâşı var içimde 65.bap gölgeleyen bir şey var seni hayatın geçersizliğine ve yüzüne bir nehir kapatmanın anlamsızlığına inandıran bir şey var özlem desem, boynunu büküyorsun melâl desem, baldıranlara garkediyorsun koynunu beyaz-şairler’in çıkarttığı söylentilerdir biliyorum ufkuna gün aşırı ölü serçeler fırlatan 66.bap mevsimlerden güz’ün tutkulusuyum bunun net bir açıklaması var: -saçlarımdan aşkıma varıncaya huzursuzum rüzgârlardan karayelin yangınlısıyım bunun da net bir açıklaması var: beyaz-türkler lobisi’nin uzlaşmaz karşıtıyım 67.bap çocukluğum! kaldı kaldı, senden ne kaldı bana anamın ağlarken gözyaşını sildiği bir oyalı tülbent kaldı ilkgençliğim! kaldı kaldı, senden ne kaldı bana babamın her güne ve bayram-seyran giydiği tülermiş bir kasket kaldı ve gençliğim! kaldı kaldı, senden ne kaldı bana bağlandığım değerlerin faşizanca vurulduğu bir târifsiz âfet kaldı 68.bap yersiz-yurtsuz saçların önüme düştüğünde bir bozlak tuttururum tüyleri kabarır kış’ın, nehir yatakları şaşar ve de tamamdır vakit: tîranlar çıldırır sesimi dengbêjlerin sesine uydururum şiirimi şiir kılan nektar ne ise tutar onu aşk’a nâzır bir tarafa oturturum 69.bap bismillâhirrahmanirrahim düşülecekse, kayda değer notlar düşülsün ölüm üstüne yaşlı şairleri hasedinden çatlatmaya müsâit notlar düşülsün ölüm üstüne pastırma yazı’nı ve yetmez, kış güneşi’ni zıplatmaya can atan notlar düşülsün ölüm üstüne vahim notlar düşülsün kadim notlar düşülsün ölüm üstüne kaybetmeden ömrümüz daha bir mevzî 70.bap yerim yok, hiç olmadı ki, sığıntıyım dünyanızda bunu bilmenin rahatlığıyla sürünüyorum sığıntıyım, homo-erectus! sığıntıyım, homo-faber! sığıntıyım, homo-ladens! ölümsüzlük fikriyle tanışık değilim ölümlülük derseniz: tam bana göre lâkin, siz siz olun yazmayın adımı ölümlüler ansiklopedisinin de bir köşesine 71.bap tut ki güneşte kalmıştır sesimin bir köşesi kıytırıktan bir köşesi sesimin farazâ rotasından sapmıştır ömrüm bir ilân-ı aşk’tır bu kadersiz sesine senin öteler ötesi 72.bap arkaik kederlerin adamıyım ben ’ay büyürken uyuyamam’(x) otantik gülmelerin adamıyım ben uyuşamam oligarşinin şairleriyle pencereme çarpmazsa kara dut dalı yaşayıp yaşamadığımı anlayamam (x): Necati Cumalı’nın bir öyküsü 73.bap alı al, moru mor yalnızlığın senin zulümler târihi’ni düzünden okumaya benzer ağzına tedirginlikle kattığın kuş sürüleri patladı patlayacak bir gülüşün gizine benzer fâili meçhul aşklar vardır, anlatsana onları gökyüzünün pasını silen yıldızlara benzer yalnızlığın senin, kuş sürüleri, fâili meçhul aşklar zamandan ve mekândan münezzeh öz’e benzer 74.bap geciktirilmiş merhabalarla betimlenir gençliğim gençliğimin ertesi: erkenci elvedâlarla 75.bap tanıdığım ölüler kat be kat fazla tanıdığım yaşayanlardan bu ne demeye geliyor ömrüm? ’sessiz gemi’ye (x) binme sırası bana mı yâni yavaştan yavaştan (x): Yahya Kemal’in bir şiiri 76.bap sen, îtiraz tümcelerini şafak vakti kurarsın iltifat tümcelerini geceyarısı intihar köklerdedir, demek üzere istikbal göklerdedir, sözüne karşı 77.bap ey sevgili! köpüklenip patlayan ırmaklar bakiyesi seni ben beyaz batılılara karşı bayrak olup sallanan kara gömleğinden tanıyorum gökyüzünü tevâzuyla kullanan iptidâi ellerinden ey sevgili benim için tartışmasız iftihar vesîlesi medeniyetinden âkıbetine kızıl güller döküyorum 78.bap sen acının ışığı ve katığısın ben sevdanın tanığı ve sanığı bizi kesiştiren kavşaktan geçer ölümün gizemli sokağı 79.bap tefekkür et sevgili içinden çürüyen nar’a balığın yüzgecine ve asil duruşuna sıradağların ilimle irfanla donanıktır güz sarmalar insanın trajiğini ego’nu bastır, tefekkür et güzün savrulan her kuru yaprağa ve teşekkür et güzün başlayıp güzün biten cümle aşklara 80.bap yüreğimde denedin ya taşıllaşmaz öfkesini rüzgârın pıtraklı yürüyüşünü sevdanın denedin ya bir kerecik ölsem de gam yemem gayrı 81.bap hazırım aşk’a da, acı’ya da yenilgiye hazırlıklılığım herkesçe bilinir -ben ki kaçın kurrasıyım?- yengiye hazırlıklı değilim ama 82.bap su’yu övdüm de geldim tuz’u sevdim de geldim dağ’ı deldim de yanlış anlaşılmasın sakın ferhad değilim! 83.bap 1’le 1’i toplarsanız 2 eder aritmetikte pitagorasçılık’ta kaç eder, onu bilemem samîmiyetsizlikte bilirim: -koskocaman hiç eder 84.bap karanlık yanıma tut aynasını zamânın tebdil gezer oramda kült bir yalnızlık üşüdüğüm yerdir orası karanlık yanıma kırp kırpacaksan gözünü îtiraflar günlüğümü orda yazarım ışıdığım yerdir orası 85.bap bir bildiği vardır elbet kayalıkta güneşlenen kertenkelenin bir gördüğü: doğa’nın ulu kargaşasında seremonisinde suların, göğün simetrisinde alçalan ve yükselen, saçılan ve toplanan madde’nin ve madde-dışı’nın armonisinde sâhiden bir bildiği var mıdır acının acıyla çarpışıp içine çekilmesinde 86.bap dillere destandır tezcanlılığım tutunamamak: kişiliğimin en baskın yönü başımı kaldıramam sevdalanmaktan proudhon’u hatırlarım her defâsında -mülkiyetin bağışlanmaz bir hırsızlık olduğunu- güneş batarken kalın kalın kar yağarken, gazelhanlar dinlerim ölü babamı düşünürüm bir üşürüm bir üşürüm kaba-solcu, beni solcudan saymaz müslüman, müslümandan 87.bap zücâciye dükkânlarına soktuğun filler ve fincancı katırlarını ürkütmelerin bile kurtarmaz seni bir tırtılı kelebeğe dönüştürmez unutma gene de fiil çekimlerini anılardan zarar gelmez 88.bap erken öleceksin durali, aldırma! yani gençken çıkacaksın ’iki kapılı han’dan sarmaşıksız müziksiz repliksiz ve sansürsüz ana-avrat sövecekler arkandan sövsünler sövsünler, sakıncası yok ölünce de öğreneceğin vardır olacaklardan 89.bap alkışlandıkça alçalır aşk ölüm alkışlandıkça ben kargışlanmayı tercih ederim muhakkak söyleyin alkışçılara 90.bap derin-devlet bin dereden su getirse inanmam ben seni yüzündeki yağmur lekelerinden tanırım 91.bap bir yağmura bakıyorum bir sana yağmur beni çocukluğumun kırlarına çıkarıyor sen götürüyorsun sersemliğimin çıkmaz sokaklarına 92.bap en dramatik şarkımı ben oryantalistlere karşı söyleyeceğim sedir ağaçlarından kuracağım hissiyâtımı tanrılar tanrıçalar alınganlık göstermesin ölümsüzlük otu peşinde koşmayacağım sonsuz-küçük kulübemde kâinatlarca susacağım 93.bap ölürüm de öldüğümle kalırım açarlar da özenle katladığım bohçamı doluluğumu, boşluğumu katladığım bohçamı zaman gelir, açarlar da ne görürler sanırsınız: -soru işâretlerinden tarazlanmış birkaç var-oluş sorunsalını 94.bap kaderimdir: ölümler ırmağının ağzında sustalı durmak herkes, yaz’a vurur kendini plazalarda bir yer arar özgeçmişine başkasını hiçlemeye birer retorik küçük-burjuvalar, koruganını kâvileştirir ben pısırık, ben hayta apış arasına sıkışmışım dünyanın bütün yaz sonlarının parolasıyım ölümler ırmağının ağzında: titreşimsiz anadandoğmayım 95.bap mevlâna’nın pergeline bakanlar bilir kadir-i mutlak’tır her güz yaprağı 96.bap çattadak çatlar, günün birinde yüreğinde gezdirdiğin hikmetli sözler sıkı giyin kazağını, kederliğini kış güneşi’ne 97.bap sokak köpeklerinin kimsesizliği çarpıyor sesime natürmort bir resimden fırlayan intihar imgesi huzurevleri, tımarhâneler, pirinç tokmaklı kapılar amerikan-ingiliz işgalcilerinin çağdaş terörü rüzgârı bedbin ömrüm çörekleniyor içime kalbim, yırtınma: alışamazsın bunca yetimliğe! 98.bap yadırgama beni anne, karamsarlığıma toz kondurtmam kumruların dem çekmediği gül ağacına dönüp bakmam 99.bap saçlarını çözüp durma aynaların önünde ağlarım bana gazel söyleme güzlek yüzlü babam düşer aklıma ağlarım akordeon çalma n’olur akasyalar yıkılır ayrılık olur ağlarım yalvarırım evsiz-barksız kedilerden söz etme bana 100.bap ey bünyamin! ulan hergele yılların şiirkeşi yazdın yazdın, ne kaldı ki elinde dem vurdun da sevdalardan devrimlerden ölümden mısrâ mısrâ döktürdün de içini anlayan kim kim dinledi gereksinmesi yok sana memleketimin bir şahbeyit yazsan da, gebersen bâri. (*): Berfin Bahar, Kasım 2011, Sayı 165 |
Her şeyi anlatan duygular, çok zengin düşünce...
....................................... Saygı ve Selamlar..