Güzel Yolcuc
Bir güzeli uğurlamaya başladı
sanki dünya daraldı bu hengamede doluştu güzellik adına her şey gök mavi kuşağın ardında kaldı güneşin en parlak olduğu bir gün ışık hüzmeleri bir taç yağmuru koşup gelenlerin başına kondu şehirler üstüste yığıldı birden ipeksi kanatlarını gerdi kelebek zalimler gölgenin altında kaldı buğusunu rüzgar hangi dehlize sakladı hangi kuyu yuttu bilmem çiçeklerin gazel olduğunu duydum arıların uyandığını su içmeye gelenler varmış bölük bölük,saf saf terazinin iki kefeside dolu bir inip bir kalkan göğüsler dengede aynı heyecan var gönüllerde bir güzelin peşinde,izinde! aşkın kaymağını yermiş gibi doygun dipdiri ve canlı ve heybetli, kan ter içinde bir gençlik yok bir ihtiyar yok,bir hanım kız yok! hepsi aşkdan sabıkalı! merhametli,şefkatli,sabırlı, iliklerine kadar,saçlarının teline kadar bir hayat düzeni parlar... hamuru aşk mayalı dizlerine kadar girmişler bu hamura piştiklerinde gör kokusu nerde? dün yemende,korede,bosnada çinde,hindistanda,beş kıtada! iklimleri yoran bir edada hayata merhemler sürmüş atalarımız iniltileri bir nebze dinmiş şeytan boş oturmuyor! aldatılanlar aldatıyor! ızdıraplar yine deryaya koştu üç mazlum sandalda kürek çekiyor! yine bu destansı yüreğin çizdiği yoldan gidenler dindirecek! rüzgarlar inleyedursun sabah yeni uyandı uykusundan koynunda acı hatıralar zevk saraylarını inletti adalet keskin kılınç hür kesiyor yürekler daha kuvetle atıyor süslendi bahar bugünden renk renk çiçekler sevda aşk kaynatıyor,tomurlarından kim doğarken hazanı yaşadı? Cennet’e sefer varmış gidenlerin ardından kim ağlamazmış? milyarlarca güzel varmış kan uykudan uyanmış haberler dağ yarıyor,çığ patlatıyor efkarlı bulutlar kabarıyor düşen düştüğü yerde kalıyor kayalar her iniltiye kucak açıyor yumuşuyor hırsı,azameti,öfkesi toz bulutları süpürüyor,yerleri göklerin çığlığı döküyor dikenli kestaneleri içi içini yiyor kurt,aslan yine aslan hasmını bir lokma etti! her güzellik boyluboyunca uzanmış uzanmak yetiyor,bakmak yetiyor! Rahmet var,hava misk! Dünya zengin mücevherler başıboş fakir aranıyor.. hırsızların eli kesilmiş maldan pencereler açık,kapılar açık kimse kimseye yan bakmıyor karıncaların bile hücumu yok mutfaklara taş kaynatanların yüzü güleç sırtı pek bugün... çocuklar üzüm topluyor taşlı bağlarda taşlara takılmıyor,kaybolmuyor vahşi hayvanlar göçmüş dünyadan bir korku,bir telaş yok annelerde evlatların haberleri hoş! sınırlarda gecede bayram! düğünleri dönünce yiğitlerin hazır! Fatih yine aynı kabuğunu yenilemiş çehresini lalelerle bezemiş İstanbul yine sadık allı pullu renkleriyle güneşe sukutunu yitirmemiş ayasofya sultanahmet masallara konu olmuş burçlarında dinlendiğim sur taşları çatlasada yıkılmamış ayakta beş vakite kanat germiş ezanların altında mısır satan satıcılar ağızları tadlandırmış yeni camii doyur güvercinleri! Kapalı çarşıdan tünel kazılmış İstanbul’un altı üstü yol olmuş! Yarına götürüyor yolcusunu Yarınları tutacak kadar yakın gözümün önünde bir yüz kar gibi beyaz,daha beyaz göz kamaştıracak bir ışık,nur! Sessiz dupduru sular gözüyaşlı Derinden yaralar kanıyor ama mutlu,ama mesut,ama ak güvercinler camii avlusunda o kondukları pencerede gözyaşları saçaklardan damlıyor duygu seli açılmamış mektuplar! okunuyor tarihin tozlanmış sayfalarında kabarıyor kaymak! sonsuz lezzetler damaklarda akıl yolunda ilim yolunda işaretler geniş ufuklara açılmış pencere hangi kıtanın bağrında gül bahçesi yok salkım salkım üzüm gözler ne okuyor yıldızlardan ne tarafa kayıp gider şu küçücük altın sandal! zümrüt yüklü koca derya kime kalır,kim bahtiyar? salın yürü ayağının altında ki toz incinmez yol aşınmaz! çamuru sana bulaşmaz tuzağı sana dokunmaz.. Ey aşkın ceylanı,kuzusu,kuğusu gezdiğin yerlerde özlem pınarı hasret türküleri yakacak seni anlatacak güzel masallar özlemin dağlarda her yaban kuşa hasreti kavuran merhem olacak yine şenlenecek kuru odunlar altında dinlenen yeni kuzular peşinden meleyip sevdalanacak! az ömrü çoğaltmak güzelin işi acırsa acısın çirkinin dişi! dünya egzersize devam etmekte sallanıp dökmekte güzel düşleri hayal artık ekin bizim tarlada oturup ağlasın gelecek için nasılsa başaklar boy verdiğinde hakikat elele düğün yapacak o mavi göklerin kanatlarında yeni seferlerden aşk fışkıracak! ortalık ne kadar ferah huzur elini kolunu sallayarak geziyor.. Hüzün safların arasında ayrılık ahlarını koparıyor işaret parmaklarında bal var baş parmaklarında aşk var sürüyor başı dik aslanların göğsü ateşler içinde ki aşıkların gözlerine sürmeler gibi.. Çiçekler nasıl bir tad almış ondan nasıl bir aşk ile pişmiş gönüller? nereye gidiyor nereye varır şu aziz emanet nereye yolcu? Yolun açık olsun güle güle git o güzel ellerde buram buram tüt başın dik alnın açık yüzün ak Ne kutlu dünyadan böyle yolculuk!.. Gelecek korksun,düşünsün her yer gündüze gebe artık.. Hiç bir tenha tenhada kalmaz sevenler susmuş olabilir ırmaklar sessizce akabilir mi? Bir uzun düzlükteyiz henüz ufukta karartı yok daha şimdi en beyaz sayfanın daha başında biz aşk adamıyız,aşkı yazarız.. yorulmadık daha yorgun değiliz Aşkı anlatamasak da senin gibi Hak’kı haykıramasak da Senin gibi coşkun çağlayamasak da bir kum tanesi oluruz belki belki bir arpa boyu yol alabiliriz.. Senin ışığın var,senin sevdan var sonsuza parıldayan izin var,nefesin var,sesin var kulaklarımıza dolan ! başımızın üstünde hayatın var düz bir yol ve apaydınlık her dar yerde yol göstericilerin şaşmaksa akıl işi değil yıldızların yanına koydum seni gündüzleri sesini dinleyeceğim geceleri yüzünü seyredeceğim doyamıyacağım belki sana ama hüzünlenmeyeceğim!.. Vardığın yer ne güzel,ne hoş, ne ala! Daha kimsecikler dokunmaz sana!.. vu...şubat 2011.... |