SİHİRLİ BİR SERAMONİ
Dilimde son kalan rezil rüsva kaldırım cümleleri
bir dolu imla hatası sabaha çıkar mı bilmem? kör artık düşler el yordamıyla anlamaya çalışıyorum her şeyi sokağa baktığımda sokak yabancı sanki soğuk ve soluk çoğunun kırılmış dişleri dökülmüş tabelası Bir ev var ileride üç kat çok bakımlı fularlı adamın iki parmağı arasında kımıldıyor perde tehlike falan istemiyor ürküyor olmalı tiksinti var içinde perdeyi geri verirken hızlı Ruhsal özgürlüğü pazara çıkmış bir kadının beklenmedik bir simya gölgeler oynaşıyor etrafında karanlıklar yaptığı şeyin utancı ay bir balon gibi gökyüzünden son kere süzülürken olgunlaşmış organik kokular birbirine karışıyor Ah yine fokur fokur ölüm kaynıyor cehennem olmuş şehir bıkmış insanlar yalvarıyor ayak sesleri ölümsüzlüğü bulmak istiyor sanki bir simyacı boyundurluk geçirmişler kurbanlar kurtulamıyor kan kırmızı rugan alımlı çivi topuklarının tıkırtısı duyuluyordu eskiden bu şehrin caddelerinde ne de alımlıydı aklında hala ’’ ah ulan ah ah Füreyya!’’ Derin bir iç geçirdi köşede bitkindi adam kalbine hapsettiği ses damarlarında alkol ile yaka paça azat etmiş olmalı birdenbire irkildi başını çevirdi omuzlarına değen eli seyrediyordu şimdi o an sihirli bir seramoni ruhuna değdi ama geçici biraz sonra ayakları yalpaladı birbirine dolanarak sendeledi caddeye devrildi alkış tufanı kulakları tırmalarken adam silindi kısa bir filmdi ölüm her şey bitti her şey bitti ne yazılacaktı ki başka? son dedi ve gitti... |