Yavrucağım
Yavrucağım,
Sınarlar seni Açık yaralarından Gizli rüyalarından Sessiz ağıtlarından Kalabalık yanlızlığından Dökülmeyen yaşlarından Yaşanmamış yaş’larından Sarılmamış kollarından Okşanmamış saçlarından Yavrucağım, sınarlar... Sonra, Tutar bir zalime sunarlar Yavrucağım Sen gidersen göç mevsimi olur kollarım Göğsümde nabzım susar Saçlarım sararır, solarım Dallarım kırılır, K’öksüz bağsız kalırım Elime aldığım her resmini ıslatırım Yavrucağım, Sen gitme Gidişler fırtınadır gözlerime Kendi yaşımda boğulurum Eskitilecek mendillere tahammülüm yok Gidişler yangın çıkarır yüreğimde Kendi külümde savrulmaya gücüm yok... Yavrucağım sınarlar seni Evsiz yurtsuz bir serçe sanıp Keserler tünediğin dalları ... Sen gitme evlat, Sevdiğin yemekler boğazımda düğümlenir Kalbim düğüm düğümken Dizlerimin bağı çözülür... Bardakta çayım, ocakta aşım soğur Ağustos bile zemheri olur .. Masadan bir sandalye eksilir Kokun boş duvarlara tablo diye asılır Avuçlarım aminsiz duadır Yatağın boş kalırsa Her şarkı d’Okunur me’Sela |