Nereye nereye gidiyorsun
Nereye nereye gidiyorsun
Yıkık duvarlarıyla pejmürde perdeleriyle pis bir sokak bir kedisi bile olmayan önce derin bir nefes al sonra hadi kucakla bir avuç mavi gökyüzü nereye nereye gidiyorsun ağır geliyorsa kalbine bu aşk bir taşıyıcı bul belki bir kalp bekleyen vardır on altılarında baharlarında böyle serseri serseri nereye seri numarasıyla son kullanma tarihi birbirine karışmış bir hayatı hazmetmek hazmetmek kolay mı sandın çek bütün güneşlerin perdesini karanlıkta kalsın dünya karanlığında erir mumlar kokmuş aşk sofralarının bayat numaraları nereye kadar arkanı dönmeden yürü gördüğün ilk ışıklı kapıdan gir belki de o kapı senin dünyaya kapattığın kilidi pas tutmuş açılıp kapanırken dişlerinin gıcırdaması mırıldanmasıdır bir Haziran tutkun olsaydı tadından yenmezdi sevda Haziran bitti Ağustos’u da kaçırdın bu son ötüşüdür kuşların ki onlar da göç yolunda ve ağustos böceklerinin bir gün ola ki sokağına döndüğünde cocuk cıviltıları seni karşıladığında bu sokak ne kadar değişmiş diyeceksin çok oldu sen buraya uğramayalı değişen sokak değil oysa sensin ne kadar elemliydi değil mi sen kendinden giderken saksındaki küpeli ben mi deliyim bu şehir mi deli dersin bu şehirden bu sokaktan kaçıp gitmeli gitmeli onun ayak izlerinin olduğu her yerden diyen dönen de sen-nereye nereye gidiyorsun zaten aşk tatlısı çabuk biten içi acı badem şekeri değil mi Yüksel Nimet Apel |
Badem şekeri benzetmenize de bayıldım ayrıca...
Yüreğiniz yorulmasın siz yorulsanız da...
Saygı ve sevgilerimle efendim.