Ne zaman, bir anadolu köyüne düşse yolum
Ne zaman, bir anadolu köyüne düşse yolum
yüreğim burkulur susuk kumullu alnımdan öper bir anne bilmediğim ayetler çizer elleri gökyüzüne anlamadığım dualar kanar dudaklarında ne zaman, bir anadolu köyüne düşse yolum kar düşer ömrümün üşüyen dilimlerine bacasından dumanlar tüten, sobası yanar çocukluğumun ısınır içimin mor türküleri büyür nazlı bir çiçeğin uykularında kuşlar uçar penceremden yüreğimden sevdalar geçer sonbahar rüzgarının kanatlarında çekip gider ağlayarak, düşlerin yağmurunda bir çocuk ne zaman, bir anadolu köyüne düşse yolum oturup yüreğimin avlusuna, munzur sedalı bir gelin ağlar bir düşünce dalgası vurur kıyılarıma vurdukça ıslanır gözlerim terkedilmiş evler, kilitlenmiş kapılar ve duvarlarda, yalnızca ihanet lekeleri kalmış sevdalarki hep aşınmış, gül takviminin yapraklarında acıya sürgün kesilmiş tüm sokaklar şimdi baktığım her anı bir gönül yarası her sessizlik bir çığlik, her çiçek bir yara ah sevdiğim ne kadar insan varsa, göçüp gitmiş uzaklara hangi suya baksam, bir nehiri kanıyor gözlerim hangi yola çıksam bir tren kalkıyor ey umudumun küçük nazlı çocuğu çiçekler getir bana koparmadan sevinçler getir güneşli bahçelerden nicedirki bir özlemin bulutundayım bir depremin uçurumunda yıldızlar topla bana yıldızlar topla mavi gecelerden sen ki sevdalı yanımdın benim gönlümün ısınağı, korkularımın sığınağıydın düşlere kar yağınca ve sarınca yolları duman bırakma ellerimi n’olur, kapama gözlerini üşür taşralı soluğum 29 / 07/1985 Caferli Nuri Can |